|

Haçlı zihniyet içimizde

Geçtiğimiz hafta minibüste yaşanan çirkin saldırı ve ardından Hz. Musa'dan alay eden karikatür bir kez daha Türkiye'de İslamofobi'nin varlığını kanıtladı. Çoğunluğun Müslüman olduğu bir ülkede bu tip eylemlere rastlamak garip gelse de, nefret söylemleri ülkemizde fazlasıyla mevcut. Konuyla ilgili konuştuğumuz Yrd. Doç. Dr. Mustafa Sami Mencet, bu insanların kendilerini Batı'nın gözüyle görüp, sahip olduğu değerlerden utandıklarını söylüyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 19/02/2017 Pazar
Güncelleme: 01:03 - 19/02/2017 Pazar
Yeni Şafak
Müslümanın Müslümanla imtihanı: Yerli İslamofobi
Müslümanın Müslümanla imtihanı: Yerli İslamofobi

Üniversitedeyken, bu ülkenin 'önemli' profesörlerinden sayılan bir hocadan 'Lobicilik ve Medya' dersi almıştım. Kendisi bir gün sınıfta başörtülü insanların güneşte var olan D vitamininden mahrum kaldığını, bu yüzden gelecek nesillerde sıkıntı olabildiğinden bahsetmişti. Sınıfta tek başörtülü olan ben bir profesörün bağnazlığı karşısında şaşkınca gülümserken diğerleri hocanın söylediklerini onaylar bir şekilde başını sallıyordu. Gülüyordum çünkü bir profesörün böyle bir şeyi dersten alakasız bir şekilde sınıfta anlatması garip gelmişti. Buna inanması ise olayın ayrı bir boyutuydu. Zira ilk derste söylediği gibi kendisi inanmadığı hiçbir şeyi dersinde anlatmazdı. Türkiye şimdiye kadar bunun gibi pek çok nefret söylemine sahne oldu. Geçtiğimiz hafta yaşadığımız olaylarsa verebileceğimiz örneklerden sadece ikisi. Batı'da yaşanan bu tip söylem ve eylemleri 'İslamofobi' olarak tanımlarken Türkiye'de yaşananları da aynı kategoriye koymak mümkün. Başta tuhaf gelse de nüfusunun büyük bir çoğunluğu Müslüman olan ülkemizde İslamofobi fazlasıyla mevcut. Batı'dakine çok benzer bir biçimde olan bu nefret söylemlerine sosyal medyada gezinerek ve tirajı yüksek mizah dergilerini okuyarak kolayca rastgelebiliriz. Bazen medyaya yansımış olayları çarpıtarak, bazen bir ayetin içindeki kelimelerle oynayarak, bazen gülmeceyle örterek bazen de alakasız bir biçimde doğrudan inançla ilişkilendirerek topluma empoze edilen bu söylemleri Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr. Mustafa Sami Mencet ile konuştuk.







FOBİ ESKİ ÇAĞLARA DAYANIYOR


Mencet, doktora tezinde Türkiye'deki İslamofobi'yi mizah dergileri ölçeğinde değerlendirmiş. Medya, iletişim bilimleri ve göstergebilim üzerine çalışmalar yürüten Mencet'e göre İslamofobi'nin kökeni Ortaçağ'a kadar dayanıyor. Günümüzde yaşananların o zamandan bir farkı olmadığını söyleyen Mencet, “Sosyal medyada biraz gezindiğinizde bundan bin yıl önce Skolastik çağda İslam hakkında yazılıp çizilenlerden farklı şeylerin söylenmediği sayfaları rahatlıkla görebilirsiniz. Charlie Hebdo saldırısı sonrası ünlü karikatürcü Carlos Latuff, bu saldırının aslında İslam'a saldırı olduğunu çizerken, bizde en çok satan mizah dergilerinden bir tanesinde doğrudan İslam'ı kötülemekte bir beis görülmedi mesela. Karikatürdeki metne baktığınızda da beş asır önce kardinallerin, İslam hakkında nefret içeren sözlerinden farklı bir cümle görülmüyor. Demek ki bu korku bugüne ait bir korku değil, bundan bin yıl önce sarıklıların uzak ülkelerden gelerek kendilerine zarar vereceklerine ilişkin korku ve nefretin, bugün hem de Müslüman bir ülkede aynı apartmanda yaşayan insana yönelmiş olması durumu çok daha vahim hale getiriyor” diyor.







KENDİ DEĞERLERİNDEN UTANIYORLAR


Mencet'e göre Tanzimatla birlikte müthiş bir hayranlıkla Batı'ya dönenler, çevrelerinde Doğu'ya ait olanlardan neredeyse tiksinmiş. Yaşadıklarımızın self-oryantalizmin sonucu olduğunu belirten Mencet, şunu söylüyor: “Kendini, Batı'nın gözüyle görüp, kendinden de, yani içinde yaşadığı ülkeden, annesinden babasından, komşularından akrabalarından, o topluma ait değerlerden utanırken, uzaklardakini yüceltmek, bağlanmak. Dolmuşta yaşanan saldırı, işte bu nefretin tezahürü. Self-oryantalist kafalarda, oligarşizmden gelen ayrıcalıklı alanlar vardır, eğitimli olmak mesela. Saldırganın 'okula başın açık gideceksin' demesi boşuna değildir. Ya da varlıklı olup lüks otomobile binmek mesela... Onun gibi insanların dışında hem de giyimiyle duruşuyla küçümsediği insanlar asla o hakka sahip olamaz. Lüks bir otomobili kullanan başörtülü birini gördüğünde bazılarının tansiyonunun fırlaması bu yüzden. Sohbetlerde 'yaşam tarzıma müdahale ediliyor' diye feryat figan eden bir zihniyetin, fırsatını bulduğunda öfkesini eyleme dönüştürmesine şaşırmamalı.”



Kin ve nefret tohumu ekiliyor


Mencet, insanların dilini nefret söyleminden arındırması gerektiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Saldıran kişi tutuklandı. Şortlu hemşireye tekme atan adam da öyle. Nefret suçlarına ilişkin cezai yaptırımların düne göre daha ağır ve daha tutarlı bir biçimde uygulanıyor olması sevindirici lakin daha katetmemiz gereken çok aşama var. Aşmamız gereken ilk basamak ise dilimizi nefret söyleminden arındırmak ve kendimize beklediğimiz saygıyı başkalarına da göstermek olmalı. İşe, sosyal medyada kendimiz gibi düşünmeyen insanlara kin kusmaya son vermekten, akrabamız dahi olsa ağzımıza geleni söylemekten uzak durmakla başlayabiliriz. Acilen fabrika ayarlarımıza dönmemiz lazım, yoksa, ekilen kin ve nefret tohumları hepimizin yaşadığı bu güzel bahçeyi bir bataklığa çevirecek.”







Pahalı okullar bağnazlıktan kurtarmaz


Bir insanın kariyerinin zirvesinde olmasının ya da profesör olmasının bağnazlıktan kurtulması için yeterli olmadığını kaydeden Mencet, “Walter Lipmann, 'Önce görüp sonra tanımlamayız, ancak biz önce tanımlar sonra görürüz' der. Yani deneyimler ne kadar az olursa basmakalıp yargılar da o kadar güçlü olur. Çağımızdaki eğitim sisteminin gerçek anlamda uygar insanı inşa etmekten uzak olduğu aşikar. O nedenle üniversite bitirip kariyerinin zirvesinde bir profesör olmak bile bağnazlık hastalığından kurtulmaya yetmiyor. Bu unvana sahip bir kişi kendi zihninde oluşturduğu bir inancın verdiği güçle pervasızca, hiç okula gitmemiş bir insandan daha bağnaz, daha saldırgan ve daha tutarsız davranabiliyor. Başörtüsü yasağının devlet eliyle uygulandığı dönemde, iktidarın desteğini almış olmanın getirdiği rahatlık ve pervasızlıkla çok daha rezil manzaralara şahit olmadık mı? 'Kampüse mini etekle gelebiliyorsa bir öğrenci, başörtüsüyle de gelebilir' dediğinizde, o medeni olduğunu düşünen ve entellektüel bir demokrat olduğunu çevresine hissettirmeye çalışan eğitimli insanların birden 'Ama o siyasi simge, toplumu ayrıştırır!' diye höykürüvermelerine şahit olmadık mı?” ifadelerini kullanıyor.









#İslamofobi
#Charlie Hebdo
#Ortaçağ
#Mustafa Sami Mencet
7 yıl önce