Ramazanların artık yozlaşmaya başladığını, bu mübarek ayın manasının eskisi kadar idrak edilmediğini söyleyen tiyatro sanatçısı Zihni Göktay, geçirdiği Ramazanları şöyle anlatıyor: "Ben Fatih semtinde doğup büyüdüm. Orada Ramazanlar çok güzel geçiyordu. O semtten ayrıldıktan sonra öyle Ramazanlar yaşayamadım. Ben topların atıldığı, yağ kandilli, mahyaların haftada bir değiştirildiği, ezanların minarelerden çıplak sesle okunduğu dönemlerde Ramazan geçirdim. O günler daha güzeldi. Ramazan pidesinin kokusu daha farklıydı sanki. Özellikle tarihi yarımadada çok farklı geçerdi. Ramazan, hoşgörü ve barış ayıdır. Ben gençliğimde iftar vakti hep tiyatro sahnesinde olurdum. Kulis arkasında iftar sofraları kurarlardı. Oyunum olmadığı zaman ise ailemle vakit geçirmeye çalışırdım. Tatile gitmeyiz bu ay. Evimizde oluyoruz. Ben mütevazı bir ailede büyüdüm. Soframız hep sadeydi. Hâlâ öyle. Hastalıklarımdan dolayı şu an oruç tutamıyorum ama kefaretini ödüyorum. Oruç tutmayı çok özledim."
Çocukluğunda ailesini sahur sofrasında gördüğünde özendiğini ve onlarla yemek yiyebilmek için her gece uyandığını söyleyen oyuncu Sinan Taymin Albayrak, "O tadı hala unutamıyorum. Gizli gizli bir iş yapıyorlar gibi glirdi bana. Çok hoşuma giderdi bu gizem. O dönemin yaklaştığını görünce heyecanlandırdım. Sahur sofrasında erişte ve hoşaf eksik olmazdı. Başka bir şey çok yemem. Annemin sahur sofrasının tadı bambaşkadır. O günler çok kıymetli" diyor. Ailesiyle eskisi kadar iftar sofrasında buluşamadıklarını belirten Albayrak, "Şimdi herkesin kendi işi gücü var. Ramazan sofralarında hoş sohbet olmasına gerek yok. Birbirimize kırgın olsak da beraber olurduk" şeklinde konuşuyor. Ramazan ayında gün boyu üzerinde bereket hissettiğini söyleyen oyuncu, yapılan ibadetlerin getirdiği manevi duyguya da dikkat çekiyor.
Türkiye’de iletişim alanında ilklere imza atmış Halkla İlişkiler Uzmanı Betül Mardin, 45 yıl boyunca Ramazan aylarını hep camide geçirmiş. 60 yıldır Teşvikiye'de oturan Mardin, evinin karşısındaki Teşvikiye Camii'ne giderek Kur'an-ı Kerim hatmi dinlediğini ve dualarını yaptığını belirtiyor. Mardin bu hatimleri artık bir gelenek haline getirdiğini söylüyor ve ekliyor: "Camideki hocalarla tanışıyorum. Yıllarca her Ramazan hatimlerini dinledim. Ama artık gidemiyorum. Çok yaşlandım. Oturup kalkamıyorum ama irtibatı kesmedik. Hâlâ konuşuyoruz. Benim adıma dualar yapılıyor camide. Ramazanın bitimine yakın beni evden alıp camiye götürüyorlar. Yardımcı oluyorlar." İftar sofralarının eskiden daha kalabalık olduğunu ve tüm ailenin birarada olduğunu ifade eden Mardin, bunun artık mümkün olmadığını, Ramazan günlerinin ayrı, bayramların birlikte geçtiğini dile getiriyor. Ramazanın kendisi için Allah'a yaklaşmak olduğunu söyleyen Mardin, "Bu ay diğer aylara nazaran kendimi Allah'a daha yakın hissediyorum. Özellikle Fatiha ve İhlas surelerini çok okurum" diyor.
Türk tiyatrosunun duayen ismi Nejat Uygur'un bıraktığı mirası başarılı şekilde taşıyan tiyatro sanatçısı Behzat Uygur, Ramazan aylarını genellikle ailesiyle beraber tiyatro sahnesinde geçirdiğini söylüyor. Uygur, babasıyla geçirdiği Ramazanları ise şöyle anlatıyor: "Ailece hepimiz tiyatroda olurduk. İş ortamı hayatımızı sarmıştı. Oyun öncesi kuliste kurulan küçük iftar sofralarında buluşurduk. Hızlı bir şekilde yemeğimizi yedikten sonra hemen oyuna geçerdik. Çocukluğumuzda da böyle oldu. Babam sahnedeyken biz de kuliste beklerdik. İnsanların Ramazan ayında hoşça vakit geçirebilmesi için çok çalıştık. Bu bizim için ayrı bir keyifti." Çocukluğunda Hacivat ve Karagöz'ün çoğunlukla Ramazan ayında oynandığını belirten Uygur, bu geleneği şu an sürdürdüklerini dile getiriyor ve ekliyor: "Mesleğimizle iç içe geçen bir dönemdi Ramazan ayları. O zaman Geleneksel Türk Tiyatrosu sadece Ramazan aylarında değil her zaman olurdu. Biz de çocukken babamın yaptığı gösterilere gider izlerdik. Ama şimdi orta oyunu, Hacivat-Karagöz yalnızca Ramazan ayında gösterilen oyunlar haline geldi. Biz bu oyunların her zaman oynanması için çabalıyoruz."
Ramazan ayında herkesin birbiriyle daha barışık ve sevecen olduğunu söyleyen Uygur, sokak iftarlarının artık amacının dışına çıktığını, gösteriş için yapıldığını dile getiriyor. "Hoş sohbetler oluyor fakat yardım yapanlar gizli gizli yapmıyor. O sofralar yalnızca gösteriş için kurulmamalı" diyen Uygur, özellikle pide kuyruklarının kendisine ayrı bir keyif verdiğini söylüyor.
Ramazan ayının kendisi için huzur ve şükür ayı olduğunu söyleyen oyuncu İpek Tuzcuoğlu, "Bu ay insanların Allah'a daha dönük oldukları, manevi anlamda hataların kusurların tekrar gözden geçirildiği, nefsin dünyevi isteklere duyduğu esaretinden kurtulabileceği, kirin pasın temizlenebileceği bir ay. Bende bu ay mümkün oldukça manevi hayatımı zenginleştirecek şeyler okuyarak geçiriyorum. 4 yıldır televizyonda Ramazan programı sunuyorum. Bu yıl yine Digitürk BeIN Gurme kanalındayım. Bir yanda şef Eyüp Kemal Sevinç ile iftar menüleri hazırlarken diğer yanda ilahiyatçı Kâmil Yaşaroğlu hocanın kıymetli bilgileri ışığında keyifli bir program yapıyoruz. Hem pratikte hem teoride çalışıyoruz. Bu programlar bana çok şey kattı. İslâm felsefesini, Müslümanlığın ne olduğunu, kalbin dünyaya dönük değil Yaradan'a dönük olması gerektiğini öğrendim" diyor. Çocukluğundan beri Ramazan aylarını çok sevdiğini belirten Tuzcuoğlu, "Küçükken oruç tutmasam da top atışına kadar beklerdim, yemeklere dokunmazdık. O günleri çok özlüyorum" diyor ve ekliyor: "Oruç tutanlara saygı gereği sokaklarda asla yiyip içilmezdi. Müthiş bir saygı, hoşgörü ve anlayış içinde davranırdı herkes."