Özellikle Batı ülkelerinde İslam nefreti söylemleri yükseliyor. Doğup büyüdükleri topraklarda aşağılanan Müslümanların ABD'de yaşadıklarının bir benzerini şimdi de Avrupa'daki Müslümanlar yaşıyor. Geçtiğimiz hafta alınan yeni bir kararla Avrupa'da başörtüsü yasağı gündeme geldi ve ilk uygulama da Avusturya'da başladı. Bir yandan başörtüsü yasağı konuşulurken diğer yandan dünyaca ünlü markaların tesettürlüler için kıyafet tasarlamalamasını nasıl yorumlamak gerekiyor? Yoksa bundan sonra tesettürlü kesimin giyim kuşamını bu dünyaca ünlü markalar ve yasaklar mı şekillendirecek. Yasaklar karşısında tesettürün dünyada nasıl bir yol izleyeceğini bu işlere kafasını yoran moda tasarımcısı Serap Cebeci ile konuştuk. Cebeci aslında gazetecilik mezunu. Üniversite eğitiminden sonra tasarım eğitimi için Londra'ya giden ve burada master yapan Cebeci hem ülkemizdeki hem de dünyadaki moda sektörünü yakından takip ediyor.
Moda dünyadaki tüm iniş ve çıkışlarla yakından ilgilenir ve mutlaka etkilenir. Bir müzikten tutunda sinema yada bir siyasinin tavrına kadar hemen herşey modayı etkisi altına alabilir. Günümüzde özellikle ekonomik bakımdan güçlü ülkeleri hedef edinerek o bölgenin insanına yönelik farklı tasarımları koleksiyonlarına eklediğini görüyoruz. Mesela savaşla tüm dünyanın gözlerinin çevrildiği Ortadoğu'ya modanın da gözünü diktiğini görüyoruz.
Moda tasarımcılarının siyasi yada popüler akımlardan etkilenişi kıyafetlere de yansıyabiliyor ve bu doğrultuda kitleleri de etkisi altına alıyor. Örneğin geçtiğimiz yıl defile mekanını mankenlerin ellerine tutuşturduğu pankartlarla protesto kurgusu yapan Karl Lagerfeld birden feminizme ilgiyi çekti. Beraberinde de tartışmalar geldi. Kimileri bu çıkışı yerinde bulurken kimileri koskoca bir moda markasının kadın işçilere olan muamelesini gündeme getirdi.
Siyaset, moda tarihine baktığımızda sık sık modanın içinde yer almış. Bilhasa siyasilerin ne giydiği, neden tercih ettiği hep sorgulanıyor. Örneğin Hillay Clinton'ın seçim kampanyası boyunca giydiği renklerle alakalı çok yazılıp çizildi. Mutlaka her rengin bir mesajı olduğu söylendi. Ayrıca first ladylerin giydikleri moda dünyasının yörüngesine büyük katkılar sundu. En son Michelle Obama ile beyaz saray siyasetle beraber bir moda gösterimi de sundu. Hemen ardından yeni first lady'ye odaklandı gözler. Acaba yemin töreninde ne giyecekti, hangi tasarımcıyla anlaşacaktı gibi... Bu bağlamda siyasiler toplumsal rolleri kadar giydikleriyle de moda endüstrisini etkisi altına alıyor.
Özellikle batı ülkelerinin islamafobi kaynaklı aldıkları tesettür giyimi kısıtlayıcı siyasi kararların, tesettür giyimde kabul edilir bir alternatif arayışına sürükleyeceğini düşünüyorum. Örneğin eşarbın yasaklandığı bir ülkede şapkayla örtünmek gibi.
Bir çelişki olduğu aşikar. Ama moda sektörü siyasi krizlerden kendi çıkarlarını düşünecektir. Mesela siyasi yada düşüncesel bazda islamofobi sözünü ettiğiniz ülkelerde gündemden düşmese de kapitalist sistem bununla ilgilenmez de bu fırsatı kazanca nasıl çeviririm diye düşünür. Küresel pazar neyi ya da nereyi işaret ediyorsa oradaki fikre değil maddi kazanca odaklanacaktır.
- Kültürlerin tesettür üzerindeki etkisi azalıyor
- Size göre tesettür sektörünü bundan böyle Batı'daki moda devleri mi yönetecek?
- Esasen ben muhafazakar giyime el atıldığını düşünmüyorum. Aksine ekonomik olarak güçlü ve lüks tüketimin adresi olan Arap ülkelerinde artan muhafazakar giyimli bloggerların yükselişe geçmesiyle moda sektörünün bu durumdan etkilendiğini düşünüyorum. Elbette bu markalar hedef kitlenin anahtar verilerini kendi stillerinden yansıyan donelerle harmanlayarak koleksiyon hazırlıyorlar. Dünyada tek tip bir muhafazakar giyim tarzı yok. Ciddi bir çeşitlilik söz konusu. Ve moda dünyasındaki bu hareketliliğin nasıl bir etkileşimde olacağını söylemek için henüz çok başındayız. Fakat bence zamanla genç nesillerin daha da globelleşmesi ile kültürlerin tesettür giyime etkisi azalarak daha Avrupai bir moda anlayışı hakim olacağını düşünüyorum.
Evet, günümüzde Ortadoğu ve Asya ülkeleri moda endüstrisi için oldukça karlı bir pazar. Savaşın dışında kalan petrol zengini körfez ülkeleri Müslüman kadınları için moda çok cezbedici. Net a Porter gibi dünyanın en ünlü moda sitelerinin en pahalı parçaları bu ülkelerden alıcı buluyor. İslamla yada müslüman kadınla hiç alakaları olamasına rağmen sektör bu pazarın ciddi bir biçimde farkında ve artık Dolce Gabbana gibi dev markalar müslümanlar için özel koleksiyonlar hazırlıyor.
Sadece maddiyat değil tabi. Çünkü moda dünyası marjinal ve sözde özgürlükçü bir endüstri üzerinden şekilleniyor. Defilelerinde başörtülü mankenlere yer veren, Ortadoğu için cilbab ve kaftan modelleri tasarımları yapan moda evleri; aynı zamanda LGBT'yi ve androjen modeller kullanarak cinsiyetsizliği ve cinsiyetsiz modayı da destekliyorlar.
Moda dünyası insanların estetik yada zevk anlayışına hitap ediyor gibi görünse de bugün beğenilen bir şeyi yarın demode gösterebilirken bu tam zıttı da olabiliyor. Evet, uzun zamandır defilelerde neredeyse sıfır beden mankenlerden başkası söz konusu bile olamazken, daha yeni Michael Kors gibi dünya devi markalar defilelerinde şişman manken kullanarak yeni bir dönem başlattı. Bunun yanında bazı moda evleri manken kullanmak yerine günlük hayattan sıradan insanlar (genç, yaşlı) kullanarak yine bir mesaj vermişlerdir. Dolayısıyla insanların podyumlara dair standart bakış açısı yerle bir oldu.
Tüketim tüm dünyada gelişen teknolojinin etkisiyle zirveye ulaşmış durumda. Önceden alınan bir parça eşya zamansız olurken şimdi bir kaç ayda demode oluyor. Tüketimin büyük boyutta hız kazanması aynı zamanda iş gücünü de ciddi seviyede arttırdı ve küresel kirlilikten tutunda doğal çevrenin zarar görmesine kadar pek çok boyutta dünyayı kötü bir şekilde etkiliyor. Bu bağlamda yeni bir gidişata ihtiyaç duyuluyor. Geri dönüşümlü malzemeler, doğal kumaşlar gibi yenilikler bir süredir moda endüstrisini etkilemiş görünüyor. Moda sektörü daha zamansız, daha kaliteli, daha işçilikli ve hikayesi olan tasarımlarla bu ibreyi tersine çevirebilir. Lüks tüketim de elbette bundan nasibini alır ancak ne boyutta olacağını görmek için biraz daha zamana ihtiyaç var.