lkelerinde yaşanan iç savaştan kaçarak aileleriyle birlikte soluğu Türkiye'de alan Suriyeli kadınlar, şüphesiz en ağır yükü omuzlarında taşıyor. Acı dolu gözlerle her gün yanlarından geçip gittiğimiz bu kadınlar arasında ülkelerinde aldıkları eğitimlerle burada farklı işlerde çalışan ve kurdukları yeni hayatlarla adından söz ettirenler var. Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM), Kadınlar Göç Yolunda projesi kapsamında Türkiye'ye gelen ve yeni hayat kurma mücadelesi veren sekiz kadının hikayesini bir belgeselde topladı. 'Ayrılık' adı verilen bu belgeselde savaş öncesinde Suriye'de öğretmen, ressam, ekonomist ve mühendis olarak çalışan, göç sonrasında da Türkiye'de bu mesleklerini devam ettiren kadınlar beyazperdeye taşındı.
Toplumda mültecilere yönelik olumsuz tutumları değiştirmeyi ve kadın mültecilerin farklılaşan gerçeklerini ortaya çıkarmayı amaçlayan belgeselde yer alan ressam Sumaya Khadare, “Türkiye de Suriye de bizim vatanımız. Biz kendimizi burada gurbettte hissetmiyoruz” diye konuşuyor.
Suriye'de yaklaşık 13 sene Fransızca öğretmenliği yapan Hene İbo, şimdilerde Fatih'te bir ilkokulda Türkçe öğretmenliği yapıyor. İstanbul'un farklı ilçelerindeki Suriyeli yetim çocukları toplayarak onlara hem annelik hem de öğretmenlik yapan İbo, “Benim de dört çocuğum var. Ama öğrencilerim de kendi çocuklarım gibi. Savaşta kimi annesini kimi babasını kimi ise tüm ailesini kaybetmiş” diyor. Belgeselde savaştan sonra hayatında nelerin değiştiğini anlatan İbo, “5 sene önce Lazkiye'den kaçarak Türkiye'ye sığındık. Suriye'de çok mutluyduk. Mütevazi, güzel bir hayatımız vardı. Buraya gelince mülteciyiz diye bizi hor görenler de oldu. Ama genel olarak Türk insanı melek gibi” şeklinde konuşuyor ve ekliyor: “Asıl amacım sponsorlar bularak yetim okulu sayılarını arttırmak. Artık küçük çocukların çalışmasını istemiyorum. Çocuklara ne olmak istediklerini sorduğumda çoğu mühendis olup Suriye'yi yeniden inşa etmek istediklerini söylüyor. Elimden geldiğince onlara yardım edeceğim.”
Sumaya Khadare, Suriye'nin ünlü bir ressamı, aynı zamanda Halep Müzesi Eski Eserler Bölümü Müdürü, hattat ve restoratör. Arap Sanatçılar Birliği'nin az sayıdaki kadın üyesinden biri olan Khadare, Fransa, Almanya, İngiltere, Dubai, Ürdün, Suudi Arabistan ve Mısır gibi pek çok ülkede sergiler açarak eserlerini göndermiş. 2012 yılında atılan bir bomba sonucu eşi Burhan el Nashani'yi kaybeden Khadare, üç kızını da alarak Türkiye'ye gelmiş. Son sergisini 2011 yılında Suriye'de açan Khadare, “İstanbul'da da toplam 6 sergi açtım. Sergilerimin gelirini yaşlılar ve savaş mağdurlarına bağışlıyorum” diyerek devam ediyor: “Eserlerimde insanlık temasını işliyorum. Kendimi insanlığa adadım ve insanlığa bir katkım olsun istiyorum. Her tablom da farklı bir mana içeriyor. Fırça kullanmadan tüm eserlerimi spatulayla yapıyorum. İlham geldikçe çalışıyorum” şeklinde konuşuyor. Türkiye'de kendini gurbette hissetmediğini de sözlerine ekleyen Khadare, “Türkiye de Suriye de bizim vatanımız. Burada kendimizi gurbette hissetmiyoruz” diyor.
Suhad ve Ala'nın annesi Ghasoon Alkhatib ise dört çocuğa sahip. Çocukları için Türkiye'ye göç eden Alkhatib, “İlk önce Arap bir ülkeye gitmeye karar verdik. Ama hiçbir ülke bize kapı açmadı. Sonra Türkiye'ye geldik. Zorlu bir yolculuk geçirdik. Şimdi ben ve çocuklarım kendi işimizi yapabildiğimiz için mutluyuz. Ama onlar geleceklerini nasıl şekillendireceklerini bilmiyorlar” diyor ve ekliyor: “Türk kadınları çok çalışkan. İş ve sosyal yaşama daha çok katılıyor. Kendini daha çok savunuyor. Ama Suriyeli kadınlar o kadar çalışkan değil. Tüm Suriyeli kadınları aktif olmaya ve sosyal yaşama katılmaya çağırıyorum" diye konuşuyor.
Bir buçuk yıldır Türkiye'de yaşayan Suhad Arab ise Türkçeyi daha kolay öğrenebildiği için küçük çocuklara Türkçe öğretmenliği yapıyor. Savaşta babasını kaybederek annesi ve kardeşleriyle İstanbul'a göç eden Arab, "Bir belgesel çalışması olacağından bahsettiler ve biz de kabul ettik. Şam'da yaşıyorduk ve üzerimize bombalar yağıyordu. Günlerim ev ve iş arasında geçiyor. Savaşlarda özellikle kadınların huzura ihtiyacı var ve biz huzuru da burada bulduk” diyor. 15 Temmuz gecesi Şam'daki bir arkadaşının kendisini arayarak darbeye direnmelerini söylediğini belirten Arab, “Biz de o gece dışarı çıktık. Türkiye'nin Suriye gibi olmasından çok korktuk. Ama Türkler buna izin vermedi” ifadelerini kullanıyor.
Suhad'ın ablası Ala'nın ise yedi yaşında bir kızı var. Şam'da ekonomi bölümü okuyan ve şimdilerde annesiyle birlikte bir ilkokulda matematik öğretmenliği yapan Arab, “Eşimi ve babamı savaşta kaybettim. Kızım, babasını tanıyamadı. Şimdi o Türk okuluna gidiyor ve dil konusunda sıkıntılar yaşıyor. Kızımın vatansız kalmaması için vatanadaşlık almak istiyorum. Belgeselde de kızımla yaşadıklarımı anlattım” şeklinde konuşuyor.