|

16 Nisan’da güçlü bir Evet

Yeni sistem ile yürütmede hızlanma, icraatta etkinlik, belirsizliğin ortadan kalkması gibi gelişmeler devletin işleyişini kolaylaştıracak, hızlandıracak, halka hesap verebilirliği ve halkın devlet-kamu hizmetlerinden yararlanma imkânlarını ve kalite düzeyini arttıracak.

Yeni Şafak
04:00 - 28/02/2017 Salı
Güncelleme: 10:45 - 28/02/2017 Salı
Yeni Şafak
Albayrak Holding CEO'su Doç. Dr. Ömer Bolat, anayasa değişiklik paketinin etkilerini kaleme aldı.
Albayrak Holding CEO'su Doç. Dr. Ömer Bolat, anayasa değişiklik paketinin etkilerini kaleme aldı.
Doç. Dr. Ömer Bolat- Albayrak Holding CEO'su


Türkiye 16 Nisan 2017 pazar günü tarihi bir halkoylamasına gidiyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilen 18 maddeli – Anayasa değişiklik paketi halkımızın onayına sunulacak. Bu paket AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi tarafından birlikte Meclis'e sunulmuş ve her bir maddesi ayrı ayrı ikişer defa ve tamamı gerekli 330 oydan fazlasını alarak Meclis Genel Kurulu'nda kabul edilmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından da onaylanan bu paket 16 Nisan'da halkımızın önüne geliyor. Şimdi söz milletin. Milletin tercihi Türkiye'nin geleceğini belirlemede çok kritik bir rol oynayacak. Bizim şahsen oyumuz evet olacaktır. Halkımızın da çoğunluğunun Anayasa değişikliğine güçlü bir evet oyu kullanacağına inanıyoruz. Anadolu'nun ve aziz milletimizin irfanı, sağduyusu, feraseti, ülkemiz için bu çok kritik oylamada bir kez daha kendini gösterecek ve güçlü ve yeni Türkiye'nin inşası yolunda, aziz halkımız Anayasa değişikliğine çoğunlukla evet diyerek destek olacaktır.



BUGÜNE NASIL GELİNDİ?


Her şeyden önce, bu Anayasa değişiklik paketinin ismi Cumhurbaşkanlığı yürütme sistemi olarak nitelendirilebilir. Bu sürece nasıl gelindiğinin bilinmesinde fayda vardır. Türkiye'de 27 yıllık CHP tek partili sisteminden sonra, 1950'de milletin oylarıyla iktidara gelen Demokrat Parti başarılı bir 10 yıllık hükümet yönetimi sergileyince, bürokratik oligarşi ve tek parti zihniyeti, Demokrat Partiyi ve rahmetli Adnan Menderes'i 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ile maalesef devirdiler. Adeta milletin seçtiği hükümetleri engellemeyi, denetim altına almayı amaçlayan yeni bir Anayasayı darbe şartlarında 1961'de % 61 oy ile onaylattılar. Bu çerçevede her zaman kendi uhdelerinde gördükleri asker kökenli ve güçlü yetkilerle donatılmış, ama sorumlu tutulamayan bir Cumhurbaşkanı, Meclis'in yanında Senato ile ikili bir yasama yapısı, Milli Güvenlik Kurulu, Anayasa Mahkemesi gibi siyaseti ve yürütmeyi denetleme amaçlı organlardan oluşan bir yapı tesis edilmişti.



Daha sonra 12 Eylül 1980 askeri darbesini yapan cunta da, kendilerini, askeri öne çıkaran, devletin halka tahakküm ettiği, özgürlükleri ve temel hakları kısıtlayan bir anlayışta, Cumhurbaşkanı'nın özellikle atamalardaki yetkilerini zirveye çıkartan bir Anayasa yapmıştı. O günkü darbe şartlarında 1982 Anayasası da kabul edilmişti. Türkiye yıllar sonra bir de 28 Şubat 1997 post modern darbesinin acılarını yıllar boyunca yaşamak zorunda kalmıştı. 1982 Anayasası üzerinde, 2000 ve 2002 yıllarında Avrupa Birliği ile katılım müzakereleri başlatabilmek adına bazı değişiklikler Meclis'teki siyasi partilerin uzlaşmasıyla yapılabilmişti.



3 Kasım 2002'de iktidara gelen AK Parti döneminde, hükümet ile Cumhurbaşkanı Sezer arasında bürokrasi atamaları, Meclis'te çıkarılan kanunlar ile temel haklar ve hürriyetlerin genişletilmesi konularında sürekli gerilimler yaşanması, ayrıca Anayasa Mahkemesi ve üst yargı ile bu gerilimlerin ve sürtüşmelerin yaşanması hafızalarda tazeliğini korumaktadır.



Diğer yandan, vakti gelince Cumhurbaşkanlığı seçimini AK Parti'ye yaptırmamak için 27 Nisan 2007'de hükümete e-muhtıra verilmesi ve Anayasa Mahkemesinin anayasa hükmünü delerek Meclis'in toplanması için 367 milletvekili şartını getirmesi, sistemdeki tıkanmaları artık gün yüzüne çıkarmıştı. AK Parti'nin bu kilitlenmeye karşı 22 Temmuz 2007'de erken Parlamento seçimine gitme kararı alması ve seçimi kazanması, ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçiminin direkt olarak halkın oylarıyla seçilmesini sağlamak için 21 Ekim 2007'de referanduma gitmesi, yüzde 69 oyla halkın bu değişikliğe evet demesi yeni bir durum meydana getirdi. Bu arada, 11. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül 28 Ağustos 2007'de Meclis'in seçtiği son Cumhurbaşkanı olarak 7 yıl görev yaparken, 12. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da 10 Ağustos 2014'de yüzde 52 oyla ilk turda halkımızın direkt kendi oylarıyla seçtiği ilk Cumhurbaşkanı olmuştu. Sonuçta, halkımızın 21 Ekim 2007 halkoylaması ile Anayasa'da değişiklik yapmayı başarması çok önemli bir dönüm noktası oldu. Cumhurbaşkanını halk direkt olarak kendi oylarıyla belirleyecek hale geldi.



AK Parti, daha sonra 12 Eylül 2010'da yine bir Anayasa değişiklik paketini halkın oyuna sunmuş ve halkımız yüzde 58 ile yine kabul etmişti. 26 maddeden oluşan bu pakette ağırlıklı olarak üst yargı organlarının işleyişi ve yapısı ile ilgili önemli değişiklikler yapılmıştı. Burada amaç, vesayetçi, halkın seçtiği hükümetleri engelleyici, halka karşı vesayetçi anlayışı koruma anlayışına son vermekti. Ancak kısa bir süre sonra görüldü ki, paralel devlet yapılanması için FETÖ örgütünün vesayetini tesis etmek amacıyla gizli bir yapılanma tesis edilmeye çalışıldı, ama 15 Temmuz 2016 başarısız darbe girişiminden sonra hükümet ve devlet organları yargıdaki ve bürokrasideki FETÖ yapılanmasına son verdi ve mücadele hızla devam ediyor.



GÜÇLÜ BİR EVET ÇIKACAK


14 yıllık AK Parti hükümetleri döneminde halkımız askeri cuntanın hazırladığı 1982 Anayasası'nı değiştirme konusunda 3. defa karar verici olacak. Her şeyden önce, 1982 Anayasası'nı hazırlayan darbeciler, Anayasa'nın değiştirilmesini çok güçleştirmişlerdi. Sivillere, halka hiçbir zaman güvenmemişlerdi. Meclis'te her bir madde için ikişer defa oylama, sonra topluca oylama ve en az 330 evet oyu şartı, Cumhurbaşkanı'nın onay şartı, ve de halkın oylamasında yüzde 50,1 şartı gerekiyor. Bütün bunlara rağmen halkımız, 21 Ekim 2007 ve 12 Eylül 2010 halk oylamalarında evet diyerek, Meclis'te yapılan Anayasa değişiklerine sivillerin, halkın rızasını sağladı. Şimdi üçüncü bir fırsat 16 Nisan 2017'de halkın önüne geliyor, inşaallah halkımızın çoğunluğu Evet diyecek.



Niçin bu ihtiyaç doğdu diye bakacak olursak, ortada yürütme sistemini zorlaştıran ikili bir yapı var. 2007 referandumu ile zaten güçlü yetkileri olan Cumhurbaşkanı'nı halkımız direkt kendi oylarıyla seçmeyi kabul etmiş ve bu yetkisini 10 Ağustos 2014'te Recep Tayyip Erdoğan'ı ilk turda yüzde 52 oyla Cumhurbaşkanı seçerek göstermişti. Ama hükümeti ve güçlü yetkileri olan Başbakan'ı da halk seçiyor. Yasamada, yürütmede, bütçe yapma ve uygulamada güçlü yetkileri var. Doğal olarak ikili bir yürütme yapısı, yetki paylaşımı çekişmesi, yürütmenin yavaşlaması meydana geliyor. Şu anda hükümetin, Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın aynı partiden olması işi çıkmaza götürmüyor görünebilir, ama Cumhurbaşkanı ile hükümet ve Başbakan farklı partilerden geldiklerinde aralarındaki yetki paylaşımı ve yürütme çekişmesi sistemi kilitlemeye ve kaosa götürebilecek bir yapı arz ediyor.



İşte tam da bu nedenle, yürütmeyi tek yapıda Cumhurbaşkanlığı'nda toplayacak, ikili yapıya son verecek, halkın direkt oylarıyla ve yüzde 50 üstü bir oyla Cumhurbaşkanı'nı belirleyeceği, onun da hükümeti belirleyerek yürütmeden hem yetkili hem de halka ve Anayasa hükümlerine karşı sorumlu olacağı, eskiden yetkili ama sorumluluğu olmayan hükmü de ortadan kaldıracak, Meclis'in yasama yapma görevine odaklanacağı, yürütme – yasama – yargı erkleri arasında gerçek bir kuvvetler ayrılığı prensibinin sağlanacağı yepyeni bir sisteme geçilecek. Cumhurbaşkanı ile Meclis'in birbirlerini karşılıklı olarak ve aynı anda seçime götürebilme hükmü ile de önemli bir karşılıklı denetim yapısı oluşturuluyor. Cumhurbaşkanı için 5'er yıllık ve en fazla 2 dönem görev süresi sınırlaması da öngörülüyor. Tüm bunlar “tek adam rejimi gelecek" propagandasını da geçersiz hale getiriyor. Ayrıca tek adamlık peşinde olunsa, yeni sisteme geçmek için niye 2,5 yıl, yani Kasım 2019'daki seçimlere kadar beklensin ki.



Pakette yürütmede Cumhurbaşkanlığı'nın rolü ile ilgili düzenleme, Kasım 2019'da yapılacak seçim sonrasına bırakılıyor. Eğer Anayasa değişikliği kabul edilirse, Cumhurbaşkanı olmak isteyen kişi, halkın yüzde 50,1'i gibi yüksek bir oyu sağlayabilmek, vaatleriyle, projeleriyle, icraatlarıyla halka kendini beğendirmek zorunda. Meclis'teki partiler de halktan tekrar oy alabilmek için Meclis'te halkın beğeneceği yasama icraatlarını yapmak ve halkın güvenini beğenisini kazanmak zorunda. Tek başına bir hükümet kurulamadığında, partiler arasında aylarca süren koalisyon pazarlıkları, bakanlık ve atama pazarlıkları tarihe karışacak. 7 Haziran 2015 seçim sonucu sonrasında hükümet kurmak için aylarca süren ve sonuçsuz kalan koalisyon görüşmelerini unutmayalım. Bölücü terör ve DAEŞ terörü nasıl fırsat bilip 20 Temmuz 2015'den itibaren terörü şiddeti azdırıp ülkemizi bölmeye kalkmış, büyük acılara sebep olmuştu. Siyasi istikrarın kaybolması ve belirsizlik faktörü ise döviz kurunda aşırı oynaklık, faizde hızlı yükseliş, yatırımların ve tüketimin çok yavaşlaması gibi ülke ekonomisine ağır faturalar çıkarmıştı. Sayın Prof. Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki AK Parti ancak 1 Kasım seçimlerini yüzde 50 oyla kazanarak yeniden tek parti hükümetini kurmayı başarmıştı.



CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİNİN ETKİLERİ


16 Nisan 2017 tarihindeki halkoylamasında Anayasa değişiklik paketi kabul edilirse, yeni sistemde, hem Cumhurbaşkanlığı hem TBMM seçimleri 5 yılda bir ve aynı anda yapılacaktır. Bir dahaki seçime kadar, hükümet kurup kuramama, partiler arası pazarlıklar, tekrar seçime gidip gitmeme gibi belirsizlikler ortadan kalkacak. Seçimin ertesi günü Cumhurbaşkanı ve hükümet belli olmuş olacak. Sonra bir 5 yıl fasılasız yürütme ve icraat, istikrar dönemi başlayacak. Yürütmede çift başlılık, yetki kullanma sürtüşmeleri, atama krizleri olmayacak.



Yürütmede hızlanma, icraatta etkinlik, belirsizliğin ortadan kalkması gibi gelişmeler hem devletin işleyişini kolaylaştıracak, hızlandıracak, halka hesap verebilirliği ve halkın devlet-kamu hizmetlerinden yararlanma imkânlarını ve kalite düzeyini arttıracak.



Ekonominin, reel sektörün ve piyasaların hiç hoşlanmadığı ve hemen olumsuz etkilendiği siyasi istikrarsızlık, belirsizlik faktörü ortadan kalkmış olacak. Ekonomi ile ilgili kararlar, atamalar hızlanacak, ekonomide yatırım ve üretim çarkları hızlanacaktır.



Anayasa değişiklik paketindeki diğer maddeler, üst yargıda da daha sivil, halkın tercihlerini yansıtan ve daha etkin çalışma ve işleyişi kolaylaştıracak hükümler ihtiva etmektedir.



Sonuçta, Türkiye güzel ülkemiz ve aziz milletimiz, hala askeri darbenin 1982 Anayasası ile yönetilmeyi hak etmiyor. Gönül isterdi ki, halkın oylarıyla seçilen siyasi partiler Meclis'te sivil, halkçı, demokratik ve özgürlükçü yeni bir Anayasayı büyük bir uzlaşma ile yapabilselerdi. Bu tüm çabalara rağmen mümkün olmadı. Ancak her fırsatta halkın güveni ile hareket eden ve halka giden AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli'nin ülkesinin bekasını önceleyen fedakâr ve devlet adamlığı kabiliyeti ve kapasitesi ile destek verdiği 18 maddelik Anayasa değişiklik paketini önce TBMM'den geçirdiler ve 16 Nisan'da halka sunmaya karar verdiler. Başbakan Sayın Binali Yıldırım ve Sayın Devlet Bahçeli Meclis'teki Milletvekilleri ile beraber tüm güçleriyle paketin arkasında durdular. Halka güvendiler. Siyaset tıpkı ticaret gibi risk alınarak yapılır. Risk almadan ne reform yapılabilir, ne başarıya ulaşılabilir. Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın öncülüğünde, AK Parti kadroları ile, halkın güveni ve desteği ile, son 14 yılda sürekli riskler alarak, ekonomik, siyasi ve sosyal alanlarda reformlar yaparak, yeni ve güçlü bir Türkiye'nin inşasında başarıya ulaştı, bugünlere geldi. Daha fazla, daha hızlı ilerleme, kalkınma ve istikrar için, halkımızın 16 Nisan'da kullanacağı evet oyları tarihi bir sonuç olacaktır.



#Anayasa referandumu
#Cumhurbaşkanlığı sistemi
#AK Parti
#FETÖ
#15 Temmuz
7 yıl önce