|

Almanya neden çıldırdı?

Uzun yıllardır Türkiye’ye karşı özcü eleştiriler getiren Almanya ile Nazi rejiminin sergilediği paralellik ilk defa Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından; tam da en hak ettikleri şekilde dile getirildi. Ve vaveyla koptu. Alman siyasileri irili ufaklı Erdoğan’a ateş püskürme yarışına girdi. Oysa Cumhurbaşkanı’nın yaptığı şey Almanlara Alman gibi bir mesaj vermekten ibaretti.

Yeni Şafak
04:00 - 8/03/2017 Çarşamba
Güncelleme: 00:59 - 8/03/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
M. Taceddin Kutay- Türk-Alman Üniversitesi


Devletler arasında çıkar çatışmalarının yaşanması uluslararası politikanın doğası icabıdır. Devletlerin birbirleriyle savaşmaları da reel politikanın bir parçasıdır. Bir bahane bulunur ve savaşılır. Bununla birlikte uluslararası arenada özcü yaklaşımlar ile bir devleti ve bir milleti itham etmenin uluslararası ilişkilerde tek bir adı vardır: Irkçılık! Bu özcü eleştirilere bir de mezkur milletin dinini dahil ederseniz bu hadiseyi bambaşka boyutlara taşır. Eleştrdiğiniz dinin hangisi olduğuna bağlı olarak Antisemit olabilirsiniz örneğin, yahut islamofobik temayülleriniz olabilir. Son on yıldır Alman kamuoyunda giderek artan bir yoğunlukla Türkiye'ye karşı dillendirilen eleştirilerin özcü karakteri gözlerden kaçmıyor. Bir Alman olan Papa dahi Regensburg konuşmasında böylesi bir yaklaşım sergilemekten geri durmamıştı. “Türkler böyledir, zira kültürleri böyledir. İslam oldukları için Avrupa değerlenir uzaktırlar vb.” nevinden eleştiriler Alman kamuoyunu 11 Eylül'ün de rüzgarıyla İslam karşıtı bir yerden Türkiye karşıtlığına sevk etmiştir. Dolayısıyla Almanlar'ın tarihsel yatkınlıkları olan ırkçı ve ayrıştırıcı politikaları devreye soktuklarını ve bunun da dozunun her geçen gün arttığını söyleyebiliriz. Öyleyse cevaplamamız gereken üç soru var: “Almanları bu noktaya getiren ve siyaset aklını bir kenara bırakarak sokak çocukları gibi sorumsuzca davranmaya sevk eden şeyin nedir?”, “Almanya'ya benzer reaksiyonlar ortaya koyan Hollanda ve Avusturya'nın da aynı muhrik sebeplerle mi hareket etmektedir?”, “Bundan sonra ne olacak?”



ALMANLARA ETKİLİ MESAJ


Alman basınını son yıllarda aktif bir biçimde takip eden herkes ülke kamuoyunun en önemli gündem maddesinin Türkler olduğunu görür. Bu zorlamalı bir yorum değildir ve öyle sanıyorum ki, istatistiki olarak da bu iddianın doğruluğu tasdik edilebilir. Bunun en önemli sebebi Almanya'nın ülkelerinde yaşayan Türkler ile ilgili en temel beklentileri olan kültürel asimilasyon hedeflerine varamayışlarıdır. Türk insanı beşinci kuşak olarak yaşadığı Almanya'da halen Almanlar'ın talep ettiği seviyede almanlaşmış değil. Aksine gurbetçi vatandaşlarımız bu hedeften her geçen gün daha da sapan bir kitle olarak Alman kamuoyunun gözüne batmakta. Bu sapmanın müsebbibi olarak ise Cumhurbaşkanı Erdoğan görülmekte. Bunun en önemli sebebi Erdoğan'ın işini gerektiği gibi yapmış olmasından başka bir şey değil.



Gurbetçi vatandaşlarımızı, özellikle Avrupa'da doğmuş olanları Türkiye'ye bağlayan iki önemli unsur var: Kendilerini sahiplenen merhametli bir devlet yüzü görmek ve gurur duyabilecekleri güçlü, ihtişamlı bir ülkeye sahip olmak. Vatandaşlarımız Ak Parti iktidarı öncesi konsolosluk hizmetlerinden vatandaşlık haklarına kadar Türkiye Cumhuriyeti'ne kendilerini bağlayan bağlar konusunda derin sıkıntılar yaşamaktaydı. Erdoğan'ın başbakanlığının henüz ilk icraatlarından birisi olarak bu konuda büyük iyileştirmelere gidilmesi bu ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızın gönlünde Erdoğan'ı apayrı bir yere koydu. Gurbetçi vatandaşlarımız doksanlı yıllarda maruz kaldıkları aşağılayıcı, azarlayıcı muameleyi konsolosluk kapılarında artık görmüyor; devletleri kendilerini kucaklıyor. Bununla birlikte “Yeni Türkiye”nin eski Türkiye'den en büyük farkı vatandaşlarımızın gurur duyabilecekleri ihtişama sahip olması. 15 Temmuz ihanetinden sadece bir kaç hafta sonra Fırat Kalkanı operasyonunu başlatan ve terörle mücadelede büyük devletlerin elde edemeyeceği başarılar elde eden bir devletle gurur duymak vatandaşlarımızın en tabii hakkıdır. Dolayısıyla gurbetçi vatandaşlarımızın Erdoğan sonrası Türkiye'ye karşı geliştirdiği bağlılık Erdoğan öncesi Türkiye'ye karşı geliştirdikleri bağlılıkla kıyaslanamayacak kadar ötede. Almanya'da düzenlediği salon toplantılarında “Beraber yürüdük biz bu yollarda” andını birlikte okuduğu vatandaşların kameralara söylediği “Türkiye'deki vatandaşlarımıza hep özeniyordum, burada ben de Erdoğan ile okuyabildim.” sözleri bu hissiyatı gözler önüne sermişti.



ALMANYA'NIN DENGESİ BOZULDU


İşte bu Erdoğan'ın istenmeyen adam olması ve meşruiyetinin “diktatörlük” iddiasıyla sorgulanması Almanlar açısından baktığımızda anlaşılabilir bir şeydir. Çünki Alman devleti Erdoğan'a baktığında ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızın asimilasyonunu bir kaç kuşak öteye atan bir siyasi figür görüyor. Seçimle iş başından gitmesi mümkün görünmeyen Erdoğan'ın 15 Temmuz'da da devrilmemesi Almanya'nın dengesini öylesine bozdu ki, 15 Temmuz sonrası süreçte Almanya'nın Türkiye'ye ve Erdoğan'a yaklaşımı ölçüsüz hakaretler seviyesine vardı. Şimdi Almanya tarafından hedeflenen en önemli şey Erdoğan'ın Almanya'da bulunan vatandaşlarımızı mobilize edebilme kabiliyetini kısıtlayıcı tedbirler almak. Bu sebeple sadece bakanların konuşmalarını engellemekle kalmıyor, DITIB gibi hayati kurumlarımıza da akılsızca baskı yapıyorlar. Amaçlanan şey Erdoğan ile gurbetçi vatandaşlarımız arasındaki bağı koparmak; Erdoğan'ı iftihar edilemeyecek, kendisine taraf olunması utanılacak bir imaja itmektir.



NAZİ SÖYLEMİ BOŞ BİR SÖYLEM DEĞİL


Uzun yıllardır Türkiye'ye karşı özcü eleştiriler getiren Almanya ile Nazi rejiminin sergilediği paralellik ilk defa Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından; tam da en hak ettikleri şekilde dile getirildi. Ve vaveyla koptu. Alman siyasileri irili ufaklı Erdoğan'a ateş püskürme yarışına girdi. Oysa Cumhurbaşkanı'nın yaptığı şey Almanlara Alman gibi bir mesaj vermekten ibaretti. Şöyle bir geriye baktığımızda Alman devletinin direk yönlendirdiği basın organlarında Türkiye ve Türkler aleyhinde ırkçı ifadeler kullanılması uzun süredir vaka-i adiye haline geldiğini görüyoruz. Böhmermann'ın Alman devlet televizyonunda sözde Erdoğan hicvi yaparken “koyununu beceren” gibi bir ifade kullanmaktan çekinmediği dün gibi hatrımızda. Bu ifade Almanların Türkler'e yönelik kullandığı en beylik ırkçı hakarettir. Ve bu Böhmermann Almanya'da demokrasi havarisi olarak selamlandı. Bu örnekleri sayfalarca tadat edebiliriz. Alman popülist siyasetinin bizi çektiği seviye ne yazık ki ırkçılık gibi sabıkalı oldukları bir seviye. Böylesi bir sakilliğe verilecek en güzel cevap ne olduklarını yüzlerine haykırmaktı ve Cumhurbaşkanı bunu yaptı. Nazi geçmişinin yüzüne vurulmasını istemeyen Almanya'nın bu konuda en az muhatapları kadar gayret sarf etmesi gerekiyor.



AVUSTURYA VE HOLLANDA ALMANYA'YLA ORTAK MI


Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinde önüne çıkartılan bariyerler arasında Avrupa'nın bir değerler bütünü olduğu ve Türkiye'nin bu değerlere uymadığı argümanı dikkat çekicidir. Öte yandan bazı Avrupa ülkelerinin son yıllarda çok övündükleri Avrupalılık değerlerinden dramatik şekilde saptıklarını görüyoruz. Popülist siyaset Avrupa değerlerinin üstüne çıkarken, aşırı sağ partiler Avrupa siyasetinin sürükleyici gücü haline geldi. Almanya'da AFD, Avusturya'da FPÖ, Hollanda'da PVV ülke siyasetinin sürükleyici politik gücü haline geldi. Merkez partilerin bu partilere kaptırdıkları seçmeni geri almak maksadıyla benzer popülist söylemlere baş vurmaları vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı bu ülkelerde siyasi zeminin ağırı sağa kaymasını neticelendirdi. Almanya'da Merkel'in partisi CDU-CSU Schröder'in başbakanlığından sonra ilk defa SPD'nin gerisine düşmüş durumda. Bu sebeple Merkel AFD'ye kayan oylarını geri kazanarak açığı kapatmak derdinde, SPD ise Türkiye karşıtlığında Merkel'den geri kalmayacağını ortaya koymaya çalışmakta. Benzer politikaların Avusturya'da da ortaya konduğunu görmekteyiz. Bununla birlikte yukarıda izah etmeye çalıştığımız Erdoğan rahatsızlığının Avusturta ve Hollanda'da da aynı sebeplerle var olduğunu iddia etmek güç değil. Bu bakımdan Almanya'nın Türkiye'ye karşı benzer sıkıntılar hisseden Avusturya ve Hollanda'yı aynı söylem etrafında birleştirmesi ile karşı karşıyayız. Avusturya Başbakanı Kern, AB'yi Türk siyasetçilerine karşı karar almaya çağırırken, İspanya, İtalya, Danimarka gibi üye ülkeler böyle bir gündeme sahip olmadıklarını görmek Almanya'nın sahip olduğu motivasyona sahip olan ülkeler ile sahip olmayan ülkeler arasındaki farkı ortaya koyuyor.



BUNDAN SONRA NE OLACAK?


Türkiye'nin içinde bulunduğu hayati referandum sürecina paralel olarak Almanya'da genel seçim heyecanını yaşıyor. Kamuoyu araştırmaları 24 Eylül seçimlerinin Almanya'da Merkel iktidarını sonlandıracağını ortaya koyuyor. Almanya siyasetinde söylemi seçim yatırımları belirliyor. Bu bakımdan Türkiye ve Erdoğan karşıtlığının zirveye çıkmış olması son derece normal. Öte yandan yukarıda çizmeye çalıştığımız tablo bizlere gösteriyor ki Almanya'nın Türkiye'ye karşı yaklaşımı referandumdan, yahut Almanya seçimlerinden sonra temel değişiklikler göstermeyecek. Buna mukabil söylem yoğunluğunun düşmesi beklenebilir. Almanya'nın Türkiye'ye karşı nicedir unuttuğu diplomatik nezaket Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olduğu bir Türkiye'ye gösterilmeyecek gibi gözüküyor. Almanya'nın sabık büyükelçisi Eberhard Pohl bu durumu “Erdoğan bizim için kırmızı bezdir; onu gördüğümüzde boğa gibi oluyoruz.” diyerek ortaya koymuştu. Buna karşın Almanya ile Türkiye arasında asimetrik olarak gelişmiş ilişkiyi eşit bir ilişkiye evirmek isteyen ve bu konuda kararlı bir Erdoğan var. Bu iki farklı ülkü uzun vadede de uzlaşacağa benzemiyor.





#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#Almanya
#Nazi
7 yıl önce