|

Almanya’nın seçimi ve göçmenlerin geleceği

12 yıllık Merkel dönemi sonrası yanlış Türkiye politikası sonucu bugün siyasete olan inanç ve güven sıfırlandı. Bu kopuş duygusal bir kopuştan ziyade akılcı argümanlar üzerine kurulu bir kopuş. Alman kamuoyunu takip eden ve anavatanına karşı hasmane duygular beslemeyen, siyasi yelpazede sağ, sol veya merkezde durmasından bağımsız olarak her Türk kökenli Alman vatandaşı kendisine aynı soruyu soruyor: Almanya nefret dolu ve saldırgan Türkiye politikası ile ne yapmaya çalışıyor?

Yeni Şafak ve
04:00 - 24/09/2017 Pazar
Güncelleme: 02:35 - 24/09/2017 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Bugün, 61,5 Milyon seçmen Federal Parlamento Milletvekillerini seçmek üzere sandığa giderek önümüzdeki 4 yıl kim tarafından yönetileceğinin kararını verebilecek. Angela Merkel’in tekrar şansölye olmasına kesin gözüyle bakılıyor. Seçim günü yaklaştıkça partilerin durumu netleşmeye başladı. Merkel'in Halihazırda hükümet ortağı olan rakibi Martin Schulz’un partisi SPD’nin oy oranı %22’lerde, Merkel’in partisi CDU’nun oy oranı ise %37 civarında. Irkçı ve İslam düşmanı olan Almanya’nın Alternatif partisi AfD %10‘un üzerinde oy alarak 3. parti konumuna yükselmesi bekleniyor. Merkel’in liderliğinde kurulan koalisyon hükümeti için üç alternatif ön plana çıkıyor. Opsiyonlardan biri mevcut koalisyon CDU-SPD işbirliği yani büyük koalisyonu devam ettirmek, ikincisi CDU’nun Hür Demokrat Parti FDP ve Yeşiller ile Jamaika Koalisyonu adı verilen üçlü koalisyon hükümeti oluşturması ve son olarak oy oranları yeterli olduğu taktirde CDU ile FDP’nin hükümet kurması.

MERKEL’IN DÖRDÜNCÜ DÖNEMI

Almanya’da yürütülen seçim kampanyasının iki ana teması var: Türkiye karşıtlığı ile mülteci ve yabancılar üzerinden İslam düşmanlığı! Merkel, 12 yıllık Başbakanlık döneminde bir çok ilkleri gerçekleştirdi. Almanya tarihinin ilk kadın şansölyesi oldu, zorunlu askerliği kaldırdı, nükleer enerjiden yenilenebilir enerjiye geçişi taahüt etti ve nükleer enerji santrallerinin kademeli kapatılması kararını geçirdi, Yunanistan ekonomik krizinde Grexit’i engelleyerek AB içinde yeni bir krizin önüne geçti. Bu süreçte Avrupa Birliği ülkeleri zayıflarken Almanya, birlik içinde gücünü arttırdı.

2017 Almanya’sı Berlin duvarının yıkılması sonrası en düşük işsizlik oranına sahip güçlü bir ekonomi ve Avrupa Birliği içinde etkin bir konumda. Tüm bu olgular Almanya’yı, siyasi ve sosyal anlamda değerlendirildiğinde özellikle göçmenler için daha iyi yaşanılabilir bir ülke konumuna getirmedi. Ekonomi politikalarında başarılı olduğu ölçüde azınlıkların refahı, sosyal hakları ve toplumsal konumları zayıfladı. Mülteci krizinde ‘Başaracağız’ sloganı ile dikkat çeken Merkel’in tartışmasız başardığı olgu Almanya’da artan yabancı düşmanlığı, ırkçılığın kamusal hayatın merkezine oturması, İslam düşmanlığı ve Müslümanlara saldırıların tarihi zirveye ulaşması oldu. Medya ve sivil toplumda çok sesliliğin yerini ‘Alman öncü kültür’ tartışmalarına bırakması ve ne olduğunu Almanların bile tanımlayamadığı ‘Alman öncü kültürünü’ tartışmaya açanların toplum içinde ötekileştirilerek susturulması sonucu Almanya, tartışma kültürünün zayıfladığı, farklı seslerin susturulduğu ve gri bulutların üzerinde dolaştığı bir ülkeye dönüşüyor.

NAZILERIN TEMSIL EDİLDİĞİ FEDERAL PARLAMENTO

4 yıl önce kurulan Almanya’nın Alternatifi Partisi AfD’nin 25 Eylül sabahı Almanya Federal Hükümetinde üçüncü büyük parti olabilme olasılığı tüyleri ürpertiyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’da ilk defa Hristiyan Birlik Partisinden daha ırkçı, yani nazizmi temsil eden bir parti Federal Parlamentoda temsil edilecek. Araştırma şirketlerinin analizlerine bakılırsa Pazartesi sabah Federal Parlamentoda en az 70 AfD’li ırkçı oturacak. Nazilerin bu kadar güçlü şekilde temsil ediliyor olması önümüzdeki süreçte yürütülecek siyasi tartışmaların seviyesini de gözler önüne seriyor.

İlginçtir, Merkel aslında toplumda soğukkanlılığı ile dikkat çeken ve popülizmden uzak duran bir siyasi figür olarak sempati topladı. Diğer siyasetçilerle kıyaslandığında fevri çıkışları olmayan, duyguları ile değil, soğukkanlı argümanları ile toplumu etkilemeyi başardı. Bu sebepledir ki Merkel, Almanların güvenli liman olarak gördüğü ve dördüncü dönem şansölye olarak fırsat vereceği bir lider oldu. Merkel, bir taraftan popülizmden uzak dururken diğer taraftan farkında olarak veya olmayarak Nazilerin yükselişine zemin hazırladı. Birçok konudaki tepkisizliği toplum içerisinde marjinal düşünceleri temsil edenleri ve kenarda duran grupları cesaretlendirdi. 2017 yılının Almanya’sı artık Nazi dönemi ve Hitler’i tartışır oldu. Bir siyasi atmosfer düşünün ki; Devlet Bakanı dahi ‘Anadolu’da imha edilmekle‘ tehdit edilebilsin. AfD’nin önemli yüzlerinden Alexander Gauland Türk kökenli göç ve uyumdan sorumlu Bakan Aydan Özoğuz’a bu sözlerle saldırdı. Gauland bununla da yetinmedi, ‘İkinci Dünya Savaşında Alman askerlerinin yaptıkları ile gurur duymalıyız’ dedi. Alman yakın tarihini bilenler için tabuların yıkıldığı ürkütücü açıklamalar bunlar.

Bir devlet bakanının kamuoyu önünde bu denli ağır tehdit alabildiği bir ülkede diğer ‘isimsiz‘ göçmenlerin güvenliği ne denli sağlanıyor okuyucuların takdirine bırakıyorum. 24 Eylül’den sonra Federal Parlamento televizyon yayınlarında Gauland ve diğer Nazi zihniyetlilerin bağrışlarını daha sık duyacağız. Şimdiden nazizm jargonuna hazırlıklı olmakta fayda var çünkü biz duymak istemesekte Alman kamuoyu bu jargonla barıştı.

ALMAN HÜKÜMETININ TÜRKIYE POLITIKASı TERÖR
ODAKLARıNA TESLIM

Şansölye Merkel, İçişleri Bakanı De Maiziere, Dışişleri Bakanı Gabriel ve diğerleri; Sayın Cumhurbaşkanımızın‚ Türkiye düşmanı olan partilere oyunuzu vermeyin’ çağrısı sonrası Alman siyasetinin her kademesinden Türk kökenli Alman vatandaşlarının seçime katılması yönünde çağrı geldi. Siyasal katılım demokrasilerin işlemesi için kuşkusuz çok önemli ancak bu kadar Türkiye karşıtı söylem ve eylem içerisinde Alman siyasetinde Türk kökenliler hangi partiye oy versin?

Almanya’da Türklerin siyasi katılımı sayısal veriler ışığında incelendiğinde; Almanya’da tahminlere göre 700.000 ile 1 milyon arasında Türk kökenli seçmen var. Bunların yaklaşık 200 bini Almanya’nın en büyük eyaleti olan Kuzey Ren Vestfalya’da yaşıyor. Türk kökenli seçmenleri %100 katılım gösterse dahi partilere yapabileceği etki yaklaşık %0,5’i geçmeyecek. Bu sayı oran olarak bakıldığında önemsiz gözükse de Alman siyasi sistemi içerisinde birinci oylara talip adaylar açısından oldukça önemli. Ermeni Yasa Tasarısı sonrası Remzi Aru ve ekibinin kurduğu ADD partisi Federal seçimlerde sadece Kuzey Ren Vestfalya Eyaletinde giriyor. Talip olduğu yaklaşık 200 bin oydan ne kadarını alabilecek Pazartesi günü göreceğiz. Türkler seçime katılmak istiyor, ancak gönül rahatlığı ile oyunu verebileceği ve onları temsil edebilecek bir siyasi partileri olmadığını ifade ediyorlar. Geçmişte böyle miydi? Hayır. Türkiye kökenli seçmenler geleneksel partiler içinde temsil edildiğine inanıyordu.

12 Yıllık Merkel dönemi sonrası yanlış Türkiye politikası sonucu bugün siyasete olan inanç ve güven sıfırlandı. Bu kopuş duygusal bir kopuştan ziyade akılcı argümanlar üzerine kurulu bir kopuş. Alman kamuoyunu takip eden ve anavatanına karşı hasmane duygular beslemeyen, siyasi yelpazede sağ, sol veya merkezde durmasından bağımsız olarak her Türk kökenli Alman vatandaşı kendisine aynı soruyu soruyor: Almanya nefret dolu ve saldırgan Türkiye politikası ile ne yapmaya çalışıyor?

Almanya kamuoyunda özellikle 15 Temmuz sonrası Türkiye’de alınan her karar ‘yanlış’, sayın Cumhurbaşkanımızın her dediği bir ‚yalan’ olarak algılanıyor. Recep Tayyip Erdoğan kimliği üzerinden Türklere olan nefret büyütülüyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın siyasetini destekleyenlere karşı ırkçılık, İslam düşmanlığı, hoşgörüsüzlük ve temel insan haklarının kısıtlanması hoş görülüyor. Cumhurbaşkanımız üzerinden siyasi linç kültürü geliştiriliyor. Bu durum toplumsal olarak ne denli hastalıklı bir durum aldığı herkesin malumu.

TÜRK TOPLUMU ALGILARDAN ÇOK
OLGULARA VAKIYOR

Almanya’daki Türk toplumu algılardan çok olgulara bakıyor. O olgular da siyasete olan güvensizliğin haklılığını gözler önüne seriyor. Darbeyi yapanların FETÖ terör örgütü üyesi olduğu tartışmasız her kesim tarafından kabul edilirken Federal İstihbarat Teşkilatı Başkanı Bruno Kahl bu yılın Mart ayında yaptığı açıklama ile Alman kamuoyu önünde Gülen terör örgütünü akladı. Kahl açıklamasında Gülen örgütünün hiçbir zaman radikal islamcı veya terörist bir örgüt olmadığını, dinler arası diyaloğu ve seküler eğitimi destekleyen sivil bir oluşum olduğunu vurguladı. Yabancı bir ülkenin istihbarat şefinin bu denli net açıklamalarda bulunması Almanya hükümetinin FETÖ’yü destekediğinin kanıtı. Açık ve net; Bruno Kahl başkanlığındaki Federal İstihbarat Teşkilatı BND FETÖ’cüleri koruyor. Federal İçişleri Bakanlığı’nın kısa süre önce yaptığı açıklama ise Kahl’ı destekler nitelikte. Almanya, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası 196 diplomat pasaportlu darbecinin iltica başvurusunu kabul etti.

Almanya’da yaşayan Türklerin güvenini derinden sarsan bir başka önemli husus ise PKK’ya açılan alan ve sağlanan özgürlük. Sol Parti ve Yeşiller Partisi içinde PKK lobiciliği tahammül edilemez bir hal almış durumda. PKK’yı tolere eden ve alan açan sadece siyasetçiler değil, aynı zamanda polis ve güvenlik güçleri de siyasetin tutumunu tamamlar nitelikte. Bir kaç gün önce Köln şehrinde yapılan PKK eyleminde polisin terör örgütü lideri Öcalan resimleri ve PKK bayrakları açan kitleye müdahale etmemesi Türklerin tepkisine neden olmuştu. İçişleri Bakanı De Maiziere bu senenin Mart ayında yasak olan PKK sembollerini açıklamasına ve tüm eyaletlere bildirmesine rağman polisin yasağı delmesi, Almanya’da hukuka olan güveni sarsıyor.

Eleştiriler üzerine açıklama yapan Köln polis teşkilatının özürü kabahatinden beter. Köln polis teşkilatı üniformalı Öcalan resimleri ve arka fonda PKK bayrağının renkleri olan Öcalan resimlerinin yasak olduğunu, Öcalan’ın sivil kıyafet ile gösterilmesinin yasak olmadığını söyledi. Köln polisi aklınca Türklerin zekası ile alay etmeye çalışıyor. Halbuki bu tutum ile Almanya’ya güveni temelden sarsan ve uygulanan kararları tartışmalı kılan siyaset kurumunun ve güvenlik teşkikatının kendisi.

Almanya’da yaşayan Türk kökenli seçmenler söyleme değil, eyleme bakıyor. Geleneksel partiler Türkiye politikasına bu çizgide devam ettiği sürece Türklerin güvenini kazanamayacak ve söyledikleri kulaktan girse de akıla ve kalbe dokunamayacak.

ASIYE BILGIN
UETD GENEL BAŞKAN YARDıMCıSı
#Almanya
#Merkel
#Seçim
#Göçmen
7 yıl önce