|

Alternatif doğrular çağı

Trump’a karşı yarışan Demokrat aday Clinton seçim kampanyasında ağırlığı organizasyon ile kitlesel medyaya vermişti. Kendisi de ateşli bir Twitter kullanıcısı olan Trump ise zamanın ruhuna uygun, farklı ve yeni bir kampanya yöntemi seçti: sosyal/dijital medya.

Yeni Şafak
04:00 - 15/02/2017 Çarşamba
Güncelleme: 05:20 - 15/02/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
ELİF ESEN


2016, Batı liberal demokrasisi için sınayıcı, zorlayıcı bir yıl oldu. Avrupa'da müesses nizama tepki, aşırı sağın yükselişi ve Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden ayrılma kararı (Brexit) ile zirveye ulaşırken, benzer müesses nizamdan bıkkınlık ABD'de Trump'ı Başkanlık koltuğuna oturttu.



Batı dünyasını kasıp kavuran bu hareketlilik yeni tartışmaları da beraberinde getirdi. Tarihin sonu, liberal demokrasi ve serbest pazar zaferi tartışmaları yerini post-gerçeklik, liberal demokrasinin sonu gibi tartışmalara bıraktı. Sosyal medya, akıllı telefonlar gibi son beş, on yıllık teknolojik gelişmeler, siyasetin ve siyasete katılımın boyutlarını önemli ölçüde değiştirdi. Geleneksel siyaset ve seçim kampanyalarının etkisini yitirdiği; kampanyaların Facebook, Twitter gibi sosyal medya mecraları üzerinden herhangi bir filtre, doğrulama ya da editoryal süreçten geçmeden her türlü manipülasyona açık şekilde yürütüldüğü ve etkili olduğu görüldü.



KİTLESEL MEDYA SINIFTA KALDI


ABD'de kitlesel medya (gazete, televizyon ve radyo) güvenirlik bağlamında sınıfta kaldı. Gallup'un Eylül 2016 tarihli verilerine göre ABD'de halkın sadece %32'si kitlesel medyaya güven duyuyor. Kitlesel medyaya güven Trump'ı Başkan seçen Cumhuriyetçiler arasında %14'e kadar gerilemiş durumda ki bu rakam Cumhuriyetçiler için son 20 yılın en düşük oranı. Genel anlamda 2004 yılına kadar ABD halkının yarısından fazlası kitlesel medyaya güven duyuyorken son 12 yılda bu oranın giderek düştüğü görülüyor.



Öyleyse kitlesel medyaya güveni kalmayan seçmen, seçim kampanyaları ve adaylar ile ilgili bilgiyi nereden alıyor ve oy verme kararını hangi haber ve bilgilere dayanarak veriyor? Bir önceki ABD Başkanı Obama'nın 2008 seçim kampanyasının en önemli gücünün seçmene ulaşmak olduğu biliniyor. 2008 seçim kampanyasında başarılı bir teşkilat ve organizasyon çalışması, Demokrat seçmenlerin sandığa gitmesinde önemli rol oynamıştı. Trump'a karşı yarışan Demokrat aday Clinton da Obama'nın yöntemine benzer bir seçim kampanyası izledi ve ağırlığı organizasyon ile kitlesel medyaya verdi. Kendisi de ateşli bir Twitter kullanıcısı olan Trump ise zamanın ruhuna uygun, farklı ve yeni bir kampanya yöntemi seçti: sosyal/dijital medya.



Bu noktada Trump seçim kampanyasının başarısının damadı Jared Kushner'a ait olduğunu eklemek gerek. Twitter yoluyla mesajlarını – çoğu zaman sansasyonel şekilde – vererek gündem olmayı başaran Trump'ın sosyal medya kampanyası başarısının arkasında Kushner'in kampanyaya dâhil olması bulunuyor. Sosyal medyanın güç ve önemini erken kavrayan Kushner, Trump'a destek veren önemli Silikon Vadi yatırımcıları Peter Thiel gibi isimler ve girişimci teknoloji şirketleri ile bağlantıya geçerek Facebook'ta data analizlerine dayalı mikro-hedefli kampanyalar yürütmeye başlıyor ve düşük bütçelerle milyonlarca seçmene ulaşmayı başarıyor.



Forbes'da yayınlanan profile göre Kushner, küçük ölçekli denemelerin başarısı ardından kısa süre içinde sosyal/dijital medya ağırlıklı kampanya fikri ile 100 kişilik bir data ekibiyle bağış toplama, mesaj oluşturma ve hedef belirleme konularında profesyonel, etkili ve düşük maliyetli bir kampanya oluşturuyor. Hedefine ulaşmadığı saptanan reklam filmleri, mesajlar saatler, hatta dakikalar içinde yayından kaldırılarak etkili olanların öne çıkması sağlanıyor; Google vb kaynaklardan toparlanan verilerle seçmen profillerine uygun yayınlar yapılıyor. Clinton kampanya bütçesini televizyon reklamları ve seçmenleri oy vermek için harekete geçme kampanyalarına harcarken, Trump dijital bir kampanya yürüttü. Sonuç olarak kampanya bütçesi yaklaşık 1,2 milyar ABD Dolara ulaşan Demokrat aday Clinton, kampanya bütçesi yaklaşık 650 milyon ABD Doları olan Cumhuriyetçi aday Trump'a karşı seçimleri kaybetti.



HABER KAYNAKLARI NE KADAR DOĞRU?


Trump'ın kampanya başarısının modern çağın gerekliliklerini yerine getirmeye dayandığı bir gerçek. Ancak Trump kampanyası çerçevesinde yayılan, öne çıkan ve algı oluşturan haberlerin kaynağı konusunda ciddi endişeler bulunuyor. Sosyal medyada sansasyona neden olan ve hızla yayınlanan haberlerin çoğu zaman bir kaynağı ya da verileri doğrulayacak bir kanıtı bulunmuyor. Buzzfeed'in 4 Kasım tarihli bir haberine göre, Trump yanlısı kampanya yürüten 100 web sitesi Makedonya'nın 45 bin nüfuslu Veles kentinden yayın yapıyor. Makedon gençler için finansal getirisi için kurgulanan bu sayfaların yalan ve yanlış haber yaymada önemli etkileri bulunuyor: Makedonya kaynaklı her beş haberden dördü sahte. “Papa'nın Trump'ı Desteklediği” ya da “Mike Pence'in Michelle Obama için tarihin en kaba First Lady'si” dediği gibi haberler Facebook'ta bir milyonun üzerinde paylaşım sağlayarak sayfa sahiplerine on binlerce ABD Doları kazanç sağlıyor. Buzzfeed'in başka bir analizine göre, Facebook'ta yayın yapan üç büyük sağcı sayfanın yayınladığı haberlerin %38'i sahte ya da yanıltıcı iken aynı oran solcu sayfalar için yaklaşık %20.



Sahte, yalan ve yanlış haberler Makedon gençler gibi internette anonim kimlikler tarafından kâr amaçlı kullanıladursun, bunların ABD seçmeni üzerindeki etkisi tartışmasız çok önemli. Aylık 1,79 milyar kullanıcı ortalamasına sahip Facebook, Trump kampanyası için en etkili kampanya aracı olmakla kalmadı; kullanıcıların özellikle 2012 sonrası haber okuma ve paylaşmasını kolaylaştıran yeni düzenlemeler ile Facebook, sahte haberlerin daha kolay yayılmasına neden oldu. Eleştiriler üzerine Facebook, haber akışı bölümünde yer alan haberler için doğrulama, etiketleme ve arka plana alma düzenlemesi açıkladı. Snopes, ABC gibi medya kanalları ve Poynter gibi doğrulama ağları ile işbirliğine giden Facebook, sahte haberlerin yayılmasının önüne geçmeye çalışacak. Aynı düzenleme, bu yıl genel seçimlere gidecek ve sahte haberler endişesi yaşayan Almanya için de gerçekleştirilecek.



TRUMP VS. MEDYA


Trump kampanyası başarı ile sonuçlandı. Kampanyada yer alan isimler artık Beyaz Saray'da. Başkan Trump ise seçilmesinde büyük rol oynadığı inkâr edilemeyecek sahte haberler konusunda önemli bir hassasiyete sahip. Kampanya süresince hiçbir doğrulama ya da kanıtlama yoluna gitmeden bilgiler paylaşan Trump, Clinton'a destek açıklayan medya kanallarına hakkında sahte haberler yayınladıkları gerekçesiyle ateş püskürdü. Seçimden sonraki ilk basın toplantısında Trump, kendisine soru sormak isteyen CNN muhabirine söz vermeyerek “Kabalaşmayın. Hayır, size soru vermeyeceğim. Siz sahte habersiniz” diyerek tepki gösterdi.



Sahte haber konusu Beyaz Saray'ın yeni sözcüsü Sean Spicer'ın ilk basın açıklamasında da gündem oldu. Trump'ın yemin töreninin gelmiş geçmiş en yüksek katılımlı yemin töreni olduğunu ileri süren Spicer'ın verdiği bu bilginin doğru olmadığını kanıtlamak uzun sürmedi. Medyada yükselen tepkiye ise NBC'ye röportaj veren Trump'ın danışmanı Kellyanne Conway şu şekilde yanıt verdi: “Siz buna yalan ifade diyorsunuz. Sean Spicer burada alternatif doğruları sundu.”



Sonuç olarak dünyayı başta ABD siyaseti olmak üzere hem iktidar hem de muhalefet tarafından yükselen bir sahte haberler ve alternatif doğrular tartışmasının yaşanacağı yıllar bekliyor. “Alternatif doğrular” açıklaması ardından ABD'de George Orwell'in distopik bir dünyada geçen kitabı 1984'ün satışlarının patlaması ise sürpriz olmasa gerek.



#Donald Trump
#ABD
#Hillary Clinton
7 yıl önce