Önemli olan hangisidir? Algı mı, hakikat mi? Hakikat tabii ki algıya üstündür. Fakat bulunduğumuz ana hükmeden şey hakikat değil, hakikatin veya hakikat olarak sunulan şeyin gölgesi… Bir gölgeler diyarında yaşıyoruz aslında, Eflatun’un mağarası gibi.
Gölgeler diyarında ise duvara düşen gölgenin neyden yansıdığının bir anlamı yok. Gölgenin sahibi ister gerçek bir tavşan olsun, ister tavşan taklidi yapan bir görünmeyen el olsun, duvara yansıyan şey her iki durumda da bir tavşan gölgesi. İşte bu nedenden ötürü günümüz dünyasında algı yönetimi adında bir gölgeler savaşı yaşanıyor. Zira el marifetiyle algıyı kontrol edebilen önemli bir kazanım elde etmiş oluyor. Ne kadar haklı olursanız olun, eğer mevcut algı haksız olduğunuz yönündeyse şimdilik haksızsınız demektir. Acı ama dünya böyle bir yer. O zaman herhangi bir konuda haksız olanın haklılık payesi elde edebilmesi için yapması gereken şey ne? Algı yönetimi tabi ki… Bu durumda haklı olanın da algı yönetimi yapmasından başka bir çare kalmıyor. Zaten işin vurucu tarafı da şu: Günümüz dünyasında savaşlar algı yönetimi üzerinden veriliyor.
Algı yönetiminin en önemli enstrümanlarından birisi de kavramlar. Kavramları kontrol eden düşünceyi, dolayısıyla algıyı kontrol edebiliyor. Bunun en vazıh örneklerinden birisi de İsrail’in arkasına saklandığı Anti-Semitizm kavramı. Bir tek kavramla, evet sadece bir tek kavramla, yapılan katliamları eleştirmeye cüret(?!) edebilenler daha baştan savunma pozisyonunda tutuluyorlar. İsrail’in yaptığı katliamlara karşılık olarak onları eleştirenler Anti-Semitizm’le suçlanmayı göze almak durumunda kalıyorlar ve daha baştan eleştirirken kelimelerini uygun bir şekilde seçmek zorunda kalıyorlar. Kelimelerinizi istediğiniz kadar düzgün seçin, yine de Anti-Semitist suçlamasını sineye çekmek zorunda kalıyorsunuz. Arkadaki görünmeyen elin tek bir kavramla kurduğu piyes işte böyle etkin çalışıyor. Zalimlik eden tek bir el marifetiyle mazlumluk payesine kavuşuyor ve perde iniyor.
Peki, biz Müslümanlar ne yapıyoruz? Algı yönetimindeki pozisyonumuz ne yazık ki çoğunlukla yönetilen olmak. Çoğunlukla savunma pozisyonunda kalıyoruz. Ve bu da gittikçe mevzi yitirmemize neden oluyor. Atağa geçemiyoruz. Atağa geçemememizin sebeplerinden birisi de algı yönetimi konusuna gereken önemi vermememiz. Bu konuda anahtar bir role sahip olan kavram oluşturma konusuna da hiç eğilmiyoruz.
Algı yönetiminde yönetilen olmak bizim için çok lüks. Artık aktif bir şekilde elimizi taşın altına sokup hakikat olarak gösterilenin gölgesine karşı hakikatin gölgesini inşa etmemiz gerekiyor. Bunun için de oynanan algı yönetimi oyununda elimizi güçlendirmemiz gerekiyor. Bu yüzden de STK’larımıza ve medyamıza büyük bir görev düşüyor.