|

Borges konuşuyor

Wilis Bornstone’nin yayına hazırladığı “Borges Sekseninde: Sohbetler” adlı kitap raflarda yerini aldı. Kitapta şiir, öykü gibi çeşitli metinlerine aşina Jorge Luis Borges’in edebiyat ve sanat alanındaki tartışmalar karşısındaki duruşuna şahit oluyoruz.

Yeni Şafak ve
04:00 - 13/09/2017 Çarşamba
Güncelleme: 04:34 - 13/09/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Jorge Luis Borges
Jorge Luis Borges
NECİP TOSUN

Bir edebiyatçının, sanatçının, düşünce adamının fikir ve sanat dünyasını anlamada, yorumlamada en etkili türler söyleşi, günlük ve anılardır. Buradan yola çıkılarak o sanatçı, edebiyatçı, fikir adamı daha kapsamlı ve derinlemesine anlaşılabilir. Diğer yandan şiir, roman, öykü gibi yazınsal türlerin kuramsal temelleri ağırlıklı olarak bu edebiyatçılarla yapılan söyleşilerden oluşturulur. Çünkü yaptığı iş hakkında konuşan bu insanlar, işin mutfağında olduğu için daha sağlıklı, kullanışlı ve kuşatıcı bilgiler aktarırlar.

Sanatçıların eserlerine ilişkin açıklamaları, onların yazın tecrübeleri, sanat-edebiyat tarihçileri, eleştirmenler ve kuramcılar için her zaman önem verilen iyi bir yol gösterici olmuştur. Onların sadece yazdıkları eserler değil, yazınsal türlere, edebiyata değin düşünceleri de hep önemsenmiş, eleştirmenler, incelemeciler, kuramcılar için ufuk açıcı belgeler olarak değerlendirilmiştir. Bu anlamda bir sanatçının-edebiyatçının eserleriyle ilgili yaklaşımları her zaman edebiyat tarihinin vazgeçilmez kaynakları olmuştur.

HER TECRÜBE BİRİCİKTİR

Edebiyatçıların, yazarların kendileriyle yüzleşerek, eserlerini, hatta kişiliklerini bir model, örnek tip olarak masaya yatırıp, buradan edebiyatın genel sorunlarına ilişkin çıkarımlar yapma cesareti, içtenliği göstermeleri takdirle karşılanmalıdır. Çünkü bu kitaplar sadece büyük yazarların kendi yazdıklarına ilişkin birikimlerini barındırmıyor, başka yazarlara, edebiyatın kadim sorunlarına ilişkin görüşleri de içeriyorlar. Kuşkusuz her yazarın tecrübesi biriciktir. Ama büyük edebiyatçılar eserlerini oluşturma süreçlerine tanıklık etmek, sadece eleştirmenler, kuramcılar için değil, genç edebiyatçılar için de yol gösterici ve öğreticidir.


Wilis Bornstone’nin yayına hazırladığı ve Celal Üster’in dilimize aktardığı Borges Sekseninde: Sohbetler kitabı, dünya edebiyatının önde gelen isimlerinden olan Jorge Luis Borges’in şiiri, romanı, öyküyü nasıl anladığını, Doğu-Batı kavramına nasıl baktığını merak edenler için önemli bilgiler içeriyor.

Jorge Luis Borges eserleriyle çağımıza damgasını vuran şair, öykücü ve deneme yazarı. Her zaman okumanın yazmaktan daha önemli olduğunu savundu, yazdıklarını bir daha okumamakla ünlendi. Sayısız yazarın üstünde ağır etkisi oldu ve onların yazış biçimlerini, edebiyat anlayışlarını değiştirdi.

Edebiyatı, kültürü, sanatı sanatının öznesi yapan Borges, dünyanın bütün dillerine, kültürlerine, yazarlarına, sanatçılarına, şairlerine, sonra ansiklopedilerine, masallarına ve kutsal kitaplara uzanır ve bütün bunları imgelere dönüştürerek yazılarına boca eder. Bu yüzden Borges tümüyle bir kavram, kültür, felsefe yazarıdır. Neredeyse bütün bir insanlık tarihini yeniden yorumlamaya girişir. Apaçık düş gören bir vakanüvistir o. Kitaplar, metinler, yazarlar arasında gidip gelir. Kitaplar pek çok yazısının ana temasıdır. Kahramanlar, yazarlar, görüşler yeniden üretilir. Tarih, mitoloji, teoloji yazılarını kaplar. Yazıları, bir kitaplar galerisi gibidir. Şairler, krallar, gezginler dolaşır yazdıklarında.

Borges kuralcılığı reddeder. Söylenecek her şey söylenmiştir, bu yüzden de ne yaratımdan ne de orijinallikten söz edilebilir. Metin dışı imkânsızdır. Özgünlük yoktur, her şey kopyadır, taklittir. Bütün yorumlar birbirinden ürer. Güzellik, estetik duygusu seçkinciliktir ve reddedilmesi gerekir. Ona göre yenilik saçmadır. Her şey daha önce yapılmıştır. Yeni bir şey yaratabileceğimizi sanmak derin bir aldanıştır. Tarihsel olayları, söylenceleri yeniden yorumlar. Gözü hep geçmiştedir. Çünkü ona göre insanlığın bütün bir kaderi aynıdır. Aslında hep aynı öyküyü anlatırlar, ama değiştirerek. Hep aynı acılar yaşanır, aynı trajediler. Sahneler bile aynıdır. Sadece yenilenirler. Bütün insanlar aslında aynı insanlardır. Hem de yüzyıllardır. Bir insanın bir insana düşman olması aynı zamanda kendine düşman olması demektir.

ÖNCE HARFLERİ SONRA YÜZLERİ YİTİRDİM

Tümüyle masallardan, efsanelerden, mitlerden beslenen Borges’in metinlerinde rüya düşüncesi geniş yer tutar. Pek çok metni dilinin fantastikle bütünleşen atmosferinde yer alır. Onun karakterleri için, rüya bir yol gösterici, bir rehberdir. Borges, kimi metinlerinde neredeyse olduğu gibi rüyalarını yazdığını belirtir. Sadece inandırıcı hâle getirmek için birkaç ayrıntıyı değiştirmiştir. Rüyalardaki görüntüleri yazarken bu hissi yakalayabilmek önemlidir. Borges bunları başarıyla gerçekleştirir. Bu nedenle Borges’e göre yazmadan önce rüyaları çözümlemek gerekir. Çünkü hikâye güçlerini görüntüden değil kelimelerden almalıdır.

Borges’in işte tüm bu edebiyat, sanat, kültür yaklaşımını Borges Sekseninde: Sohbetler kitabında ayrıntılarıyla görürüz. Kitapta ayrıca onun kişisel hayatının iz düşümlerine de tanıklık ederiz. Hem de o güzel, kuşatıcı, derinlikli üslubuyla. Bilindiği gibi Borges görme özürlü, kör bir yazar. Doğuştan değil de sonradan görme yetisini kaybetmiştir. O bu durumu bir soru üzerine şöyle anlatır: “Körleştiğimi çok yavaş fark ettiğim için öyle müthiş sarsıldığım bir an yaşamadım. Körlük ağır ağır inen bir yaz alacakaranlığı gibi geldi. O sıralar Ulusal Kütüphane’nin başkütüphanecisiydim ve harfsiz kitaplarla kuşatılmış olduğumun ayırdına varmaya başladım. Sonra dostlarım yüzlerini yitirdiler. Sonra da aynada kimsenin olmadığını fark ettim.”

Borges konuşmasında hayatında dönüp dönüp okuduğu kitaplardan söz eder: Binbir Gece Masalları, Don Quijote, İlahi Komedya, Shakespeare’in eserleri. Konuşma boyunca bu eserlerin niye önemli olduğunu, onları diğer eserlerden ayıran özellikleri, edebiyat ve kültür dünyasına katkılarını aktarır. Özellikle klasik olmanın nedenleri ve sonuçları üzerinde durur. Yazarlardan çok kitapları önemsemesi, aslında herkesin aynı kitabı yazdığını iddia etmesi onun en çok bilinen görüşleridir. Bu kitaplar hakkında da benzer görüşler ileri sürer: “Binbir Gece Masalları”nı yazmış olan insanların adlarını biliyor muyuz? Bilmediğimiz gibi umurumuzda da değil. Shakespeare’in özel hayatını ne kadar biliyoruz? Hiç bilmediğimiz gibi umurumuzda da değil?”


Sanat-edebiyatın en tartışmaları konularından biri sanatın-edebiyatın kaynağıdır. Bazılarına göre sanatın kaynağı uyum ve huzur pek çok yazara göre de dram ve çatışmadır. İkinci görüşteki yazarlar, huzurlu, çalkantısız, sükûnet içindeki bir ortamdan sanatın doğamayacağı, sanatın dram ve trajediden doğacağını sıklıkla dile getirirler. Bu anlamda çatışma, huzursuzluk ve acı, insanın yazma gerekçelerinin başında gelir. Eser bir çığlıktır ve kaynağı da huzursuzluktur. Yazar eseriyle ikiyüzlülüklerle, ihanetlerle ödeşmeye, yazıyla kendini onarmaya çalışır. Kişi bir yandan kendi kendisiyle bir iç döküş hâlinde söyleşirken bir yandan da hayatı yaşanmaz kılan, olumsuzluklarla hesaplaşır. Bu eserlerde; acı, yalnızlık ve dışlanmışlık; anlatıcının öfke ve isyana dönüşmüş çığlığıdır. Jorge Luis Borges yazının bizzat mutsuzluktan, acıdan kaynaklandığını düşünür: “Şair başına gelen her şeyi kendisine verilmiş bir şey olarak görülmelidir, bahtsızlığı bile. Bahtsızlık, yenilgi, aşağılanma, başarısızlık bizim araçlarımız bunlardır. Mutluyken bir şey üretmeyi bekleyemezsiniz. Mutluluk hedefine varmıştır zaten. Oysa hatıralar verilir bize, bizim işimiz onları şiire dökmektir. Ve sahici şairsem eğer, hayatımın her ânını bir şiir olarak duyumsamalıyım, hayatımın her ânını biçimlendirmem gereken, yoğurmam, şiire dökmem gereken bir kil gibi görmeliyim.”

Edebiyat her şeyden önce bir dil olayıdır. Bu nedenle iyi yazarlardaki en önemli özellik, dil işçiliğidir. Bunlar yazılarında titiz bir dil işçiliği sergiler. Dilin iyi kullanımıyla anlam parlatılır, billurlaştırılır. Sözcüklerin anlam zenginliklerini keşfederek, ses değerine önem verip dilin artık kaybolmaya yüz tutmuş anlam derinliklerini gün yüzüne çıkarırlar. Sözcüklerin anlam çeşitliliğinden, çağrışımlarından yararlanarak anlam açıklığıyla birlikte yan anlamlarını ortaya çıkarırlar. Dil ile yazdıklarına bir büyü katarlar. Borges edebiyatçının dile katkısını şöyle anlatır: “Bir dilden büyük bir şair geçtiyse o dil artık aynı dil değildir. Bir şeyler değişmiştir.”

Borges söyleşilerde her yazdığına tapan günümüz yazarları için de yol gösterici deneyimler paylaşır: “Evime gelirseniz çok iyi bir kütüphane ile karşılaşacaksınız ama benim tek bir kitabımı bile göremeyeceksiniz; çünkü onlara kütüphanemde yer vermiyorum. Benim kütüphanem iyi kitaplarla doludur. Hiçbir kitabımı bir daha okumadım. Yazarım ama bir daha okumam. Bir kitabı ondan kurtulmak, onu unutmak için yayımlarız. Kitap yayımlandı mı, ona olan tüm ilgimizi yitiririz.”

Dünya edebiyatına ve düşünce dünyasına damgasını vurmuş bir yazarla, birikiminin zirvesinde, seksen yaşında yapılan bu söyleşi her okur için derinlikli bilgiler, gözlemler ve yol açıcı düşünceler içeriyor.

#Borges
#Edebiyat
#Roman
7 yıl önce