|

Dil zevkiyle örülü yalnızlık

Semih Gümüş, ikinci romanı Yalnızlık Kime Benzer’de en iyi bildiği edebiyat sorunlarını merkeze alarak iyi bir romanda bulunması gereken tüm imkanları değerlendiriyor. Bu anlamda Yalnızlık Kime Benzer dil zevkiyle örülmüş, tümüyle dramatik durumlara yaslanan iyi kurgulanmış bir yapıyı içeriyor.

Yeni Şafak
09:46 - 13/04/2017 Perşembe
Güncelleme: 09:52 - 13/04/2017 Perşembe
Yeni Şafak
Dil zevkiyle örülü yalnızlık
Dil zevkiyle örülü yalnızlık
NECİP TOSUN
Yıllarca edebiyat eserlerine değer biçip analiz eden, iyi eserlerin özelliklerini sıralayan edebiyat eleştirmeninin bizzat kurmaca yazması nereden bakılırsa bakılsın içinde risk taşıyan ve cesaret isteyen bir olay. Çünkü çıtayı en üste koymuş, iyi eserin özelliklerini açıklamıştır. Bu nedenle de eserine kendi söyledikleri açısından bakılacak, bu ölçütlere göre değerlendirilecektir. Hele bunu uzun bir süre yapmış, ismi de bu alanda öne çıkmış biriyse. Semih Gümüş otuz beş yıllık bir eleştirmen kimliğinin, onlarca roman, öykü eleştiri kitabının ardından 2015’te ilk romanı yayınlamış ve kaçınılmaz olarak da sürpriz olmuştu. Semih Gümüş’ü sadece edebiyat incelemelerinden, araştırmalarından tanıyanlar için ilk romanı Belki Sonra Başka Şeyler de Konuşuruz romanı hiç kuşkusuz okuyucuları şaşırtmıştı.

Ne var ki Semih Gümüş’ün yeni yayınlanan ikinci romanı Yalnızlık Kime Benzer ile kurmacada da var olacağını, ısrarlı olacağını duyurmuş oldu. Gümüş ikinci romanında bir edebiyat incelemecisi, bir eleştirmen olmakla birlikte, edebiyatın diğer türünde de sözünün olduğunu, kalıcı olacağını ispatlıyor. Doğrusu masanın iki yanında da bulunması bir yazar için oldukça iyi bir imkân. Semih Gümüş de bunu iyi değerlendirmiş. Çünkü Yalnızlık Kime Benzer iyi bir okur, iyi bir eleştirmen olmanın verimini yansıtıyor. Semih Gümüş Yalnızlık Kime Benzer’de en iyi bildiği edebiyat sorunlarını da merkeze alarak iyi bir romanda bulunması gereken tüm imkânları değerlendirmiş. Bu anlamda Yalnızlık Kime Benzer dil zevkiyle örülmüş, tümüyle dramatik durumlara yaslanan iyi kurgulanmış bir yapıyı içermekte.

MERKEZİNDE AŞK

Roman kaybedilmiş bir aşk, seçilen yalnızlık, yalnızlığı seçmiş yazarların izinde bir okuma yazma yolculuğu temalarına yaslanır. Terk edilme acısı çekmekte olan anlatıcı, acısını kelimelerle, yazıyla dindirmeye çalışır. Orada yolları kesiştiği diğer yalnızlara uğrar. Romanın merkezinde yalnızlık teması yatar. Romanda insanı yalnızlığa sürükleyen nedenler, sonuçlar tartışılırken, merkez hep aşk, toplum ve iletişimsizlik vardır. Ama başkalarının acısını anlamak her zaman mümkün değildir. Sanki her biri tek kişiliktir. Anlatıcı hayatı, yaşanan acıları ve yalnızlıkları aşmak için kitaplara tutunur. Bütün bir dünyası kitaplar, romanlar ve onların teklif ettikleri hayatlardır. Bu yüzden roman boyunca yazarlarla sadece yalnızlıklarını değil, onların kahramanlarını da tartışır. Onun kaçışı, sığındığı yer de bu kurmaca hayatlar olur. Sanki okuduklarını yaşamakta hayata öyle bakmaktadır. Bunu da yazarlığının bir parçası olarak yapar. Yazdıklarında, okuduklarında yaşamaktadır.

Aslında onun yolculuğu kendi yalnızlığını anlamaya, anlamlandırmaya çalışırken büyük yalnızların geçtiği yolların izini sürerek kendini keşfetmektir. Bu süreçte onlarla konuşur, yalnızlık tanımlarını, açıklamalarını aktarır. Romanlarının izlerini aktarır: “Nedense kendi kabuğuna çekilen yazarların yalnızlığı yazılarına beyaz bir iz olarak yansıyor. Durgun bir suyun üstüne serilerek rengini almış yazı, soğudukça kendine kapanır. Beckett neden sonra gitgide çekildi ortadan. Hayattan beklediği azaldı, insanlardan kaçmaya başladığını biliyordu. Yalnızlığı bir yıldız gibi taşıyan yazarlar hep bu yüzden mi dünyadan el etek çekince yazıdan başka bir dünya tanımaz, tepeden tırnağa yaratıcılığa ve yazıya kesen bir kişilik olarak insanlarla kesişmeyen bir koza örerler kendilerine.”

Anlatıcı kaybettiği sevgilisi Lal ile geçirdiği güzel günleri anarken, yalnızlık üzerine yazmış, kişisel hayatlarında yalnızlığı seçmiş yazarların eserlerine yoğunlaşıp âdeta saygı duruşundu bulunuyor: Salinger, Octavia Paz, Carlos Fauntes, Cortazar, Marquez, Beckett Musil, Oğuz Atay, Jean Rulfo, Franz Kafka, Thomas Bernhard, Perec onun konuğu olduğu yazarlardan bazıları. Bu yazarların yalnızlık seçimleri, eserlerindeki yalnız insanlar gündeme gelirken yalnızlık biçimleri bir bir sıralanır. Bazı yazarlarla da hayali buluşmalar yapıp onlarla tartışır, yalnızlık konusunu gündeme getirir.

Yalnızlığı besleyen temel nedenlere bakıldığında, insanlar arasındaki ikiyüzlülük, acılara, yaşananlara duyarsız toplum, geleceğe ilişkin duyulan derin umutsuzluk duygusu olduğu görülür. Ancak yine de herkesin yalnızlığı farklıdır. Anlatıcı topluma öfkeli ve ondan umudu kesmiştir: “Öteki olanı ezmeye, öldürmeye, yok etmeye, gövdesini parçalamaya koşullu. Yok olması gerekir bu toplumun ama nasıl olacak bu.”

TANIDIK BİR HİKAYE

Yazma sorunlarını romanın odağına alan anlatıcı yazma hâllerini tartışır: “Edebiyat marangozluktan başka bir şey değildir, diyor Marquez. İkisi de zor iş. Yazmak neredeyse masa yapmak kadar zor. İkisinde de gerçekle çalışıyorsun, tahta kadar sert bir malzemeyle ve ele avuca gelmez sözcüklerle. İkisi de hile ve tekniklerle dolu. Çok az büyü ve bol bol çalışma. Proust mu demiş: işin yüzde onu esin yüzde doksanı alınteri. Esin de ilahi bir sözse gerisi deli gibi çalışmak.” Sözcükleri birbirine bağlarken notaların uyumunu aramak gerekir. Yazarken aynı zamanda onları yaşaması gerekir. Reddediş ve uyumsuzluk içindeki yazar, yaratıcılığı için kabuğuna çekilir. İşte anlatıcı bu tür yazarların dünyasına eğilir. Etkilenmek, yazı-gerçek, dil gibi edebiyat meseleleri tartışılır. O bildik klişe hep araştırdığı konudur: “kalabalıklar içinde yalnızlık.”

Aslında yazar, sevgilisine kavuşmak, ona okutmak için yazmaktadır. Ayrılık acısı, geçmiş iyi günlerin anısı ve özlemi ile yazmaya koyulur. Kaybettiği sevgilisi Lal’ın yazdığı romanı beğenmesini istemektedir. Eve kapanır ve eğer eskiden yazdıklarından daha iyisini yazabilirse dışarı çıkacaktır. Bu arada yalnızlığının nedenlerini araştırır: “Beni yalnızlığa Lal mı getirdi, yazmak mı, yaşamak mı? Üçünün sonuçları üç ayrı yol çiziyor.” Sevgilisi Lal için yazar bir bakıma. Yazdıklarını en çok onun beğenmesini ister. Onunla arasındaki iletişim kitaplar üzerinedir. Ona sevdiği kitapları götürür, yazdıkları ve okuduklarını tartışır.

Romanın hikâyesi bildik bir hikâye. Yalnızlığa çekilme ve orada geçmişle, yaşananlarla yüzleşme. Romanın, çok katmanlı, çok karakterli, göndermeli bir hikâyesi yok. Neredeyse bir öykü hikâyesi kadar yalın. Ama edebiyatın odağında ilerlemesi, dil yetkinliği, duyarlı bakış eseri seçkinleştiriyor. Bu anlamda kitap iyi eleştirmen ile duyarlı, iyi bir hikâye anlatıcısının bir araya gelmesinin görkemini yansıtıyor. Teması da insanlığın en can yakıcı olayı yalnızlık olunca başarı kaçınılmaz oluyor.

  • KİTABIN KÜNYESİ
  • Yalnızlık Kime Benzer
  • Semih Gümüş
  • Can Yayınları
  • 2017
  • 120 sayfa
#Yalnızlık
#kime
#benzer
#kitap
7 yıl önce