|

Dışarıdan belirlenmek

Yeni Şafak ve
04:00 - 6/03/2017 Pazartesi
Güncelleme: 21:46 - 5/03/2017 Pazar
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Atasoy Müftüoğlu


Modern-seküler tarihin bayağılıkları, ihtirasların, çıkarların ve kibrin gücünü normalleştirirken, tartışma konusu olmaktan çıkarırken, dünyada olup bitenleri ahlaki anlamda tanımlamak, yorumlamak ve yargılamak imkansız hale geliyor. Özellikle siyasal sorunlar/konular etrafında, değerler ve ahlak merkezinde bir tartışma yapılamıyor. Bunun yanında, ahlaki konumlar, tercihler, tarzlar da, maalesef, çıkarlara göre değişebiliyor. Çıkar gözetmeyen tercihler ve konumlar, takdir ve tebcil konusu olmaktan çıkıyor. Anlam ve ilke karmaşası bir zaaf belirtisi sayılmıyor.



İnsani bir dünya, insani bir tarih, insanların karşılıklı olarak birbirlerini tanıdıkları bir dünyadır, dışladıkları bir dünya değil. Dışlamanın, ötekileştirmenin, aşağılamanın sıradanlaştığı bir dünyada insanlık sona ermiş demektir. Bu tür bir varoluş, tanımsız bir dünyaya işaret eder. Bütün insanlara yönelik duyarlılıkların yerini ideolojik duyarlılıkların almış olması, varoluşu fiziksel bir maddeye indirgemekten farksızdır.



ELE GEÇİRİLEN TARİH


Portekizlilerin 1498 yılında başlattıkları deniz seferleri, İslam'ın-Müslümanların hakimiyetine son vererek Müslümanlarla tarihsel bir hesaplaşmaya girişmek üzere gerçekleştirildi. Bu tarihten itibaren Doğu-Batı dünyaları arasındaki ilişkiler köklü bir dönüşüme uğradığı gibi, Doğu-Batı, İslam-Hıristiyanlık karşıtlığı gibi kavramlar da tarihe girdi. Deniz seferleri küresel güç dengelerini büyük oranda değiştirdiği gibi, Müslümanlara karşı emperyalist saldırganlık ve saygısızlık temelinde bir söylem de oluşturdu. Sanayi Devrimi sonrasında dünya çapında ekonomik hakimiyetin gerçekleştirilmesiyle birlikte, Batı dünyası sistemli bir etnik merkezciliğe yöneldi. Batı dışı toplumları “aşağı türler” olarak kategorize eden bu hakimiyet, aynı zamanda dünya tarihinin de ele geçirilmesiyle sonuçlandı.



Tarihin ele geçirilmesiyle birlikte, Batı dışı toplumlarda da, hayatın bütün yönlerine ilişkin kategoriler, Batı dünyasının tarihsel-kültürel tecrübesi zemininde icat-inşa edilerek kavramsallaştırıldı, kurumsallaştırıldı, ve bugün halen yaşadığımız üzere, toplumlarımıza dayatıldı. Sosyal bilimlerin bütün referansları ile birlikte, genel kültürün ifadesinde/temsilinde kullanılan bütün referanslar da büyük ölçüde Avrupa-Amerika hakimiyetini yansıtıyor. Bugün, Müslümanlar olarak bizlerin, dinî hayatımıza yönelik sınırları da seküler tahakküm belirliyor. Dinî etkilerin, işlevlerin gizli kalmasını sağlamak üzere din özel alana kapatılıyor. Seküler tahakküm nedeniyle İslami bütüne o kadar yabancılaştık ki, İslam'a özgü gerçek aidiyet niteliklerinin, değerlerinin neler olduğunu bilmiyoruz. Bu konuda büyük bir hafıza kaybı ile karşı karşıyayız. Bizler Müslümanlar olarak İslami inançlarımızdan, dünya görüşümüzden, tercihlerimizden yeteri kadar emin olsaydık, Batılı-seküler kategorilerle, kavramsallaştırmalarla entelektüel bir hesaplaşma gerçekleştirerek, İslamı tecrübe ediyor, ya da tecrübe etmek için programlı, kapsamlı bir mücadele yürütüyor olacaktık.



KARŞIMIZDA İYİ BİR TABLO BULUNMUYOR


Bastırılan, yok sayılan, aşağılanan bir tarihin, kültür ve medeniyetin geri kazanılması, yeniden tanımlanması ve konumlandırılması; dünyaya, hayata ve tarihe yönelik olarak İslami kategorilerin, dünya görüşünün özgürleştirilmesiyle mümkün olabilir. Korkularımız, duygusallıklarımız ve zaaflarımız, hep aklımızın önüne geçtiği için, biz Müslümanlar bugün bu tür bir özgürleşme mücadelesini düşünmüyoruz, yeni imkanlar üzerinde çalışmıyoruz, yeni imkanların neler olabileceğini tasavvur etmiyoruz. Yeni imkanları tasavvur etmek, sıradışı bir ufka, bilince, birikime, sorumluluk duygusuna, içtenlikli yoğun çabalara sahip olmayı gerekli kılar. Yeni seçenekler ve imkanlar üzerinde düşünmemek, çalışmamak, tartışmamak, yeni seçenekleri ve imkanları tasavvur edememek, Müslümanların tanımlanması mümkün olmayan bir durumla malûl bulunduklarını, tarihsel anlamda zihinsel-kültürel-ruhsal olarak yerlerinden edildikleri halde bu belirsizlik ve kararsızlık durumunu bir sorun olarak görmediklerini, bu durumu bütünüyle içselleştirdiklerini, renksiz, belirsiz varoluşlarla hayatlarını devam ettirmek istediklerini gösterir.



Günümüzde İslam dünyası toplumları, etnik ve mezhepçi bağnazlıklarla parçalanmış, çökmüş bir tablo oluşturuyor. Bu tablo içerisinde yaşayan kitleler, hayatta kalma mücadelesi ile sınırlı varoluşlar sergiliyor, ayrıntılarda kaybolarak İslami önceliklere ilişkin dikkati ve bilinci kaybediyor. Müslümanlar olarak öncelikli amaçlarımız üzerinde yeniden düşünmek zorundayız. Her toplumda politik kadrolar daha çok güncel siyasal dil/gündem ve sorunlar etrafında yoğunlaşırlar. Müslüman düşünce ve kültür insanlarının ilgileri, gündemleri ve sorumlulukları tarihsel bir mahiyet taşır, taşımak zorundadır. Müslüman düşünce ve kültür insanlarının/hayatının asli sorumluluğu, tarihsel sorumluluğu, ilgi ve gündemi, yabancı ve sömürgeci bir dünya görüşü, bu dünya görüşünün kavram ve kategorileri aracılığıyla dışarıdan belirlenme, tanımlanma ve konumlandırılma sorunuyla yüzleşmek ve bu sorunlu durumu aşmak üzere derinlikli çözümlemeler üretmektir. Sözünü ettiğimiz tarihsel sorumluluğu gereği gibi yerine getirmeyen toplumların ve kültürlerin tâbi halklar ve kültürler olarak yaşamaktan başka yapabilecekleri hiç bir şey yoktur.


#Modern
#Seküler
#İslam
#Müslüman
7 yıl önce