|

Evliya Çelebi ve Topkapı Sarayı’na bakış

“Evliya Çelebi ve Topkapı Sarayı” kitabında Sarayı’ı merkeze alarak İstanbul, Saray ve Evliya Çelebi hakkında geniş bilgiler barındırıyor. Yazar Belgin Tezcan Aksu, devrin kültürel anlayışı, mimarî zevki ve insana bakışını da ekliyor.

Yeni Şafak
13:29 - 7/11/2017 вторник
Güncelleme: 13:35 - 7/11/2017 вторник
Yeni Şafak
Belgin Tezgan Aksu'nun "Evliya Çelebi ve Topkapı Sarayı" adlı kitabı yayınlandı.
Belgin Tezgan Aksu'nun "Evliya Çelebi ve Topkapı Sarayı" adlı kitabı yayınlandı.

ASLI GÜL

İstanbul, Evliya Çelebi’nin sadece doğduğu bir şehir değil, dedesinin fethedenler arasında bulunduğu, annesinin Abhaz diyarından getirildiği, babasının Saray’daki önemli görevlerden birini ifa ettiği bir şehirdir. Bu kesişim noktaları İstanbul’u seyyahımızın hayatında çok değerli bir noktaya oturtur. Gittiği birçok yeri İstanbul ile kıyaslayarak anlatır. Şehre verdiği bu değer, içinde var olan seyahat etme arzusunu ilk olarak bu şehri hem de on yıl gibi uzun bir süreyle dolaşarak gerçekleştirmesini sağlar. Topkapı Sarayı ise onun için hem babasının görev yaptığı bir mekân hem değerli hocalarının bulunduğu bir okul hem de IV. Murad’ın en güvendiği, yanında en çok rahat ettiği musahibi konumunda iki yıl boyunca yaşadığı evidir.

17. yüzyılda mekânlarıyla ve günlük yaşamıyla Topkapı Sarayı’nı, Evliya Çelebi’nin gözüyle sizlerin huzuruna getirmeyi amaçlayan Belgin Tezcan Aksu, bu iki değerli yerin, İstanbul’un ve Topkapı Sarayı’nın Evliya Çelebi üzerinde bıraktığı etkileri ve bizlere söylemek istediklerini derli toplu, konu bütünlüğü içinde “Evliya Çelebi ve Topkapı Sarayı” kitabında okurla paylaşıyor.

DÖRT DİŞİ KIRILIYOR

Kitabın birinci bölümü bütün ayrıntılarıyla Evliya Çelebi’nin hayatına ayrılmış. İkinci bölüm, Evliya Çelebi’nin yaşadığı dönemdeki Osmanlı İmparatorluğu’nun genel durumuna, üçüncü bölüm İstanbul’un 17. yüzyıldaki görünümüne, dördüncü bölüm Evliya Çelebi’nin çağdaşı olup İstanbul’a gelen seyyahların hem İstanbul hem de Saray ve yaşantısı hakkındaki düşüncelerine, altıncı bölüm Evliya Çelebi’nin İstanbul’un tarihî geçmişi ve Topkapı Sarayı’yla ilgili Seyahatname’sinde aktardıklarına, yedinci bölüm Topkapı Sarayı’nın mekânlarında geçen olaylara, sekizinci bölüm yiyecek, içeceklerin ve bazı malzemelerin imparatorluğun hangi merkezlerinden Saray’a gönderildikleri konusuna, son bölüm ise Evliya Çelebi’nin Saray’daki kendi hayatına ilişkin yazdıklarına ayrılmıştır.

Kitaptan edindiğimiz bilgilere göre Evliya Çelebi Kütahyalıymış, 25 Mart 1611 tarihinde İstanbul’da Unkapanı’nda dünyaya gelmiş, Evliya Çelebi yüksek tahsil yapmamış ama özel hocalardan çok iyi bir eğitim almış, Sadizade Darülkurrasında on bir yıl okuyarak hafız olmuş. Sürekli seyahat etmesi, yerleşik hayata geçmesini ve evlenip çoluk çocuk sahibi olmasını engellemiş ancak bekâr oluşuyla da gurur duyarmış.

1636 yılında 25 yaşındayken IV. Murad’ın nedimi olarak Saray’a girmiş. 1638 yılında Saray’dan kırk akçelik maaşla sipahi olarak çıkmış, 1640 yılında İstanbul dışına yaptığı ilk Bursa seyahatiyle ölümüne kadar sürecek olan seyyah hayatı başlamış ve 1672 sonrasında Kahire’de seyahatlerine son vererek müsveddelerini bir araya getirmiş Seyahatname’nin.

Büyük kafalı, ince yapılı, zayıf görünüşlü ve orta büyüklükte ayakları olan birisiymiş. Cirit oynarken Seydî Ahmed Paşa Evliya Çelebi’nin dört dişini, Kıbleli Mustafa Paşa da üç dişini kırdığından Kur’an okurken sin, şın, sad, za ve dal gibi harfleri hakkıyla telaffuz edemezmiş. Viyana’ya gittiğinde bir dişçiye dişlerini yaptırmış ve eskisinden daha sağlam olmuşlar.

Osmanlı vatandaşı olmaktan gurur duyan, vatanına milletine bağlı bir Osmanlı beyefendisi olan Evliya Çelebi; öğrenme isteği ve merak duygusu yoğun, hoşgörülü, insan dostu, güvenilir, hazırcevap, inancı kuvvetli, deniz yolculuğunu sevmeyen, yeri geldiğinde gözünü budaktan sakınmayan -ki IV. Mehmed’le 1659 yılında Anadolu’daki Celâli isyanlarını bastırmak için sefere katılmış-, güreş, cirit ve ok atma gibi sporlarda oldukça başarılı, gözlemci, eleştirmen, sanat zevki yüksek, nakkaş, ressam, haritaya düşkün, günün birinde atlas hazırlamayı amaçlayan, hakkâk, hattat, musikişinas, şikemperest, Medine’de Hz. Muhammed’in mescidi karşısındaki bahçe duvarına, Ravza-i Mutahhara Camisi’nin parmaklıkları üzerindeki levhaya ve daha birçok yere “Seyyâh-ı âlem Evliya ruhu için el-Fatiha” diye yazmasından anladığımıza göre kendisinden iz bırakmayı seven bir seyyah imiş.

Arapça, Farsça, Rumca ve Latince biliyormuş.

17. YÜZYILDA TOPKAPI SARAYI

Kitapta ayrıntılı şekilde işlenen Topkapı Sarayı tarihi de dikkat çekiyor. Başlama tarihi değişik kaynaklarda 1456, 1459, 1460, 1465 ve 1475 olarak gösterilen Saray’ın yapımı 1478 yılında bitmiş. Fatih Sultan Mehmed zamanında saraya “Sarây-ı Cedîde-i Âmire” veya daha yaygın olarak “Sarây-ı Hümâyûn” denirmiş.

Sultan Abdülmecid’in 1856’da Dolmabahçe Sarayı’na taşınmasından sonra, Topkapı Sarayı sadece özel günlerde ziyaret edilir olmuş. 17. yüzyılda şehre gelen seyyahlar Saray’ın görkemli olmadığı ancak manzarasının harika olduğu görüşündelermiş.

Fatih Sultan Mehmed döneminde Divanhane, Arz Odası, Helvahane, Mutfak, Ekmek Fırını, Hastane, Cephane, Hasırhane, Odun Ambarı, Saman Ambarı, Dış Ahır, İç Ahır ve Vefa Meydanı Ahırı; Kanuni Sultan Süleyman döneminde Harem, Adalet Köşkü ile yeni Divanhane yaptırılmış. Bu yüzyılda Saray’ın nüfusu askerler, köle olan hizmetçiler, saray baltacıları, aşçılar, helvacılar, ekmekçiler, hasırcılar, ak ve siyah hadım ağaları, kapı hizmetinde olanlar, muallimler, cellatlar, ahırlara bakan hizmetçiler ile 12.000 saray bostancısının toplamı alınarak 40.000 kişi olarak hesap edilmiş.

Saray bahçesi olan alanın tümünde değişik yapılı köşkler varmış. Bugün “İncili Köşk” olarak andığımız geriye çok az bir bölümü kalan köşke, o dönemde binayı yaptıran Sinan Paşa’nın adından dolayı “Sinan Paşa Köşkü”, altındaki ayazmada hastalar kumun içine gömülüp şifa aradıkları için “Kumluca” ve tam arka tarafına denk gelen yerdeki Kabak Meydanı’nda cirit vb. oynanan oyunları seyretme imkânı verdiği için “Çayır Köşkü” deniyormuş. Köşkün bir diğer ismi ise kubbesinde asılı duran, bir salkım nefis inciden dolayı “İncili Köşk” imiş ve bugünlere bu ismi gelmiş. İncili Köşk’ün biraz ilerisinde Mezbele Keşan Ocağı denilen yerdeki surun altından Saray’ın pis suları denize akarmış.

Evliya Çelebi’nin, seyahatlerini ve gördüklerini âdeta dönemin bir fotoğrafı gibi tüm ayrıntılarıyla kaydettiği, İmparatorluğun ve toplumun mükemmel bir tablosunu aktardığı ayrıca kendi yaşam öyküsünü de anlattığı -kendi düzenlemesiyle- 10 ciltlik devasa bilgi kaynağı Seyahatname, Sayın Aksu tarafından büyük bir titizlikle incelenmiş, Evliya Çelebi’nin eserinin bütününe yayılmış olan İstanbul, Topkapı Sarayı ve onun Saray hayatına ilişkin bilgiler derli toplu verilmiş, ayrıca Türkiye Türkçesi’ne sade ve akıcı biçimde aktarılmıştır. Bu konuda gelecekte yazılacak olan kitaplara yol gösterici olacağından emin olduğumuz bu kitabın okurunun çok olması dileğiyle…

  • KİTABIN ÖZETİ :
  • Evliya Çelebi ve Topkapı Sarayı
  • Belgin Tezcan Aksu
  • Ötüken Neşriyat
  • 2017
  • 488 sayfa
#Belgin Tezcan Aksu
#Ötüken Neşriyat
#Evliya çelebi ve Topkapı Sarayı
6 лет назад