|

Fatih’in emanetini Batı’ya rehin verdik

Mustafa Armağan Kapı Yayınları’ndan çıkan son kitabı Ayasofya Entrikaları okurla buluştu. Armağan bu kitabında Ayasofya Camii’ni laik bir müze yapma projesinin İngilizlere ait olduğunu ancak bu işi uygulama görevinin Amerika’ya ihale edildiğini söylüyor.

Yeni Şafak
16:44 - 12/04/2017 Çarşamba
Güncelleme: 16:54 - 12/04/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Fatih'in emanetini Batı'ya rehin verdik
Fatih'in emanetini Batı'ya rehin verdik
İHSAN FELEK

Yakın tarihe dair yaptığı önemli çalışmalarla gündem yaratan Mustafa Armağan ile son kitabı Ayasofya Entrikaları’ndan yola çıkarak Fatih’in emanetinin müze yapılmasındaki arka planı konuştuk.

Öncelikle şunu merak ediyorum: Ayasofya gönlünüze ve gündeminize nasıl düştü?

40 yıl oluyor (demek o kadar geçmiş), Necip Fazıl’ın Hitabe’sini okuyordum ki, Ayasofya Camii’nin ibadete kapatılmasını anlatan cümlesine vuruldum: “Ayasofya’nın kapılarıyla beraber ruhumuzu kilitlediler.” Kilitlenen ruhlarımızın anahtarıydı Ayasofya. Demek Ayasofya’yı açmak ruhlarımızı açmak olacaktı. Her bakımdan açık bir haksızlık yaşanıyordu. Uydurma Ayasofya kararnamesinden tutun da kanunların alenen çiğnenmesine kadar yığınla. En acısı, Fatih’in fethettiği şehirde onun emanetini Batı dünyasına rehin vermiş olmamızdı. Bu aşikâr haksızlık karşısında susmak olmazdı. Ayasofya Entrikaları milletime ve tarihime yapılan haksızlıklara karşı feryadımdır.

Ayasofya mevzuunda hep şöyle bir söz gündeme gelir: “Osmanlılar Ayasofya’yı geçmeye çalıştılar.” Bu ne kadar doğru?
Osmanlıların tek derdi “Ayasofya’yı geçmek”ti sanki. Neden geçsinler ki? Ayasofya onların değil mi? Fethettikleri şehirdeki bir kiliseyle niye yarışsınlar? Çok dertse yıkıp geçerlerdi. Kim ne diyebilirdi ki Fatih’e, Yavuz’a, Kanuni’ye? Hadlerine mi düşmüş? Kaldı ki Osmanlılar Ayasofya’yı öz eserleri kabul ettiler, zira Nübüvvetten önce o devrin Hak dini mensuplarınca yapılmış bir mabed olarak baktılar ona. Yabancı görmediler. Osmanlı tarihçisi Gelibolulu Mustafa Âli ona “cennetten bir âyet” diyordu mesela. Hem sonra neyini geçeceklerdi Ayasofya’nın? Kubbe yüksekliği 5 metre az olmuş, çok olmuş, ne fark ederdi? Olimpiyatlardaki gibi yan yana getirme imkânınız mı var da ölçüp en yükseği şudur diyor ve bununla gurur duyuyorsunuz? Bunlar tamamen safsata. Osmanlılar hem Ayasofya’yı öz evlatları gibi bağırlarına bastılar, hem de onunla katiyyen yarışmadılar. Yarışsalardı 31 metre yüksekliğindeki Ayasofya kubbesini geçmek için gece gündüz didinir ve Süleymaniye’nin kubbe yüksekliğini 26,5 metrede bırakmaz, ne yapıp edip onu geçmeye can atarlardı. Demek böyle bir dertleri yoktu. Alman mimar Bruno Taut’un sözüyle ifade edersek Türkler Ayasofya’nın estetik güzellikten mahrum konstrüksiyonundan yepyeni bir güzellik doğurtmuşlardı. Taut’a göre Bizans’ın bütün kubbe mimarları birer mühendis olarak kalırken Mimar Sinan ve talebeleri kelimenin gerçek anlamında birer mimar idiler.

Ayasofya’nın kapatılması konusunda pek çok spekülasyon var. Sizin araştırmalarınıza göre bu işin arkasında kim/ler var?

Ayasofya’nın kapatılmasında Yunanları ön planda göstermek isteyenler cambaza bakarken cüzdanlarını çaldıranlara benziyor. İç dinamiklerle açıklayanlar da aynı kapanda. Oysa Ayasofya Camii’ni kapattırma projesi İngiltere’ye aittir, kapattıran da ABD’dir. Özellikle Robert S. Nelson’un yetkin çalışması Holy Wisdom Modern Monument’i bu olguyu bütün teferruatıyla ortaya koyuyor. 1850’lerde başlayan kitlesel bir hareket var Britanya’da. İlginçtir, başını da Canterbury Başpiskoposu çekiyor. Önce İslam düşmanı Gladstone, sonra da Lloyd Georg (ikisi de İngiltere Başbakanı) devralıyor bayrağı ve 1918 yılına kadar getiriyorlar. 1. Cihan Harbi’nden sonra İngiltere’nin gücü kesilmeye başlayınca bayrağı ABD devralıyor. Yani Ayasofya Camii’ni laik bir müze yapma projesi İngilizlere aittir ama uygulama Amerika’ya ihale edilmiştir.

67 YILLIK MÜCADELE

 Ayasofya’nın açılması için bugün pek çok sivil toplum kuruluşu çalışıyor, toplantılar düzenleniyor, dergiler çıkıyor, konferanslar veriliyor. Ayasofya’nın açılmasıyla ilgili ilk çalışmalar ne zaman başlıyor?

Müze yapma kararı 1934 Kasım’ında alındığına göre aradan 83 yıl geçmiş ve bu sürenin ilk 15 yılına neredeyse bir mezar sessizliği hakim. 1948-49’larda ilk serzenişler ve şikâyetler çıkmaya başlıyor Sebilürreşad dergisinde ki Mehmed Akif’in arkadaşı Eşref Edib çıkarıyordu bu dergiyi. 1950’lerin başında çıkan Komünizme Karşı Mücadele dergisinde Bekir Berk’in Başvekil Menderes’e açık mektubu vb., derken Serdengeçti dergisinde Osman Yüksel’in başına iş açan “Ayasofya” yazısı çıkar ve böylece Ayasofya’nın açılması gerektiğine dair bir bilinç de ağır aksak şekillenmeye başlar. Bu bilincin şekillenmeye başladığı yıl olarak 1950’yi alırsak Ayasofya mücadelesinin 67 yıllık olduğunu söyleyebiliriz. Lakin bu 67 yılın tamamında aktif değiliz. 1950-80 döneminde giderek canlanırken 12 Eylül’den sonra çözülme başlar, 28 Şubat silindiri sindirir Müslümanları ve 1980 ile 2010 arası ilk devreye nazaran sönük geçer. Son yıllarda yeniden canlanmakta olan Ayasofya hakikatinin üzerindeki küller temizlenmeli ki kitabım bu temizliğe kollarını sıvıyor. 16 Nisan referandumunda evet çıktığında Ayasofya’nın açılması talebi yine canlanacaktır inancındayım.

Ayasofya’nın açılması konusunda sizin bir “formül”ünüz var mı?

Ayasofya’nın açılmasının önünde hukukî hiçbir engel bulunmuyor. Kapatanların ek dayanakları olan sözde kararname de metninden imzasına kadar şaibeli, hatta sahtedir. Bu sahtelik bir mahkeme tarafından tescil edilirse bir Fatih vakfı olan Ayasofya asıl sahibi olan Vakıflar Genel Müdürlüğü emrine tahsis edilmek zorundadır. Farz edelim ki, kararnamenin kayıp ıslak imzalı orijinali bulundu, o zaman da kanunlara aykırı kararname çıkarılamayacağı için iptali istenebilir ve bu iptal de bir başka kararnameyle gerçekleşir. Bu durumda binanın asıl sahibi olan Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilir, o da “işgalci” konumundaki Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı idare mahkemesine başvurmak suretiyle tahliye ettirir (tıpkı Trabzon ve İznik’te olduğu gibi). Ayrıca bir kanun çıkarmaya, hukukî düzenleme yapmaya ihtiyaç yoktur. Bu halledildikten sonra caminin alt katı bence yeterlidir cami için. Mozaiklerin çoğunun bulunduğu üst kat galerilerinde Cuma, Bayram namazı gibi vakitler haricinde namaz vakti bile turistler binayı rahatlıkla gezebilir. Kısacası maksat çözüm bulmak olunca bir şekilde bulunur.

 Siz üretken bir yazarsınız. Son olarak Ayasofya’dan sonra sırada ne var diye sorsak…

Önce şunu söyleyeyim ki, eski ve yeni kitaplarım bundan böyle Kapı Yayınları’ndan çıkacak. Sultan II. Abdülhamid hakkında yeni bir kitap var sırada. Ardından İsmet İnönü ve Lozan üzerine kitaplar gelecek. Atatürk mü? Bu kadar yalan dağı altına terk edilmiş biri hakkında yazmak kolay değil. Önce yalanları ayıklamak gerekecek. Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu söyledikten sonra Anayasa’nın ilk 4 maddesinin değiştirilemeyeceğini ilan etmek gibi yalanlar masum kalır kadın hakları gibi sunturluların yanında. Onun için şimdilik İsmetizm hedefimde. Sonra mı? Kim bilir!

  • KİTABIN KÜNYESİ
  • Ayasofya Entrikaları
  • Mustafa Armağan
  • Kapı Yayınları
  • 2017
  • 310 sayfa
#Ayasofya
#entrikaları
7 yıl önce