|

'Fobi'nin 'terör'e dönüşümü: İngiltere’de cami saldırıları

Quabec, Virginia, Finsbury ve Newcastle’de İslamofobik-ırkçı şiddete-teröre dönüşen saldırılar, Avrupa ve Batı’daki camilere son yıllarda alabildiğine artan saldırıları tekrar gündeme taşıdı. Zira cami saldırıları son yıllarda Batı’daki ırkçı, İslamofobik saldırıların en belirgin örneklerinden birini teşkil ediyor. Önemli Avrupa şehirlerinde güzel örneklerini görmeye başladığımız camiler, bir yandan Avrupa’da İslam dinini ve Müslümanları sembolize eden en müşahhas yapılar iken, diğer yandan da ırkçı-İslamofobik saldırılarda genellikle ilk hedef seçiliyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 28/06/2017 Wednesday
Güncelleme: 02:41 - 28/06/2017 Wednesday
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Son üç ayda DAEŞ’in üstlendiği üç terör saldırısının vuku bulduğu İngiltere’de, geçtiğimiz bir haftada bu kez Müslümanlara-camilere yönelik iki ayrı terör saldırısı yapıldı. Hatırlanacağı üzere ilk olay, Kuzey Londra’daki Finsbury Park Camii’ne yapıldı. “Tüm Müslümanları öldürmek istiyorum” ve “Bu Londra Köprüsü’nün intikamıdır” diye bağıran 48 yaşındaki Cardiff doğumlu, dört çocuk sahibi ırkçı-İslamofobik Darren Osborne’nin faili olduğu bir cami saldırısında teravih namazından çıkan bir kişi öldü ve 10 kişi de yaralandı.

Saldırı İngiltere Başbakanı Theresa May tarafından “korkunç bir olay” olarak nitelendi. May ayrıca olayın hemen akabinde söz konusu camiyi ziyaret ederek caminin daha sıkı olarak güvenliğinin sağlanacağı sözünü verdi. Londra Belediye Başkanı Sadık Khan da olayı “korkunç terör saldırısı” olarak niteledi. Khan ayrıca İngiltere’de son aylarda alabildiğine yükselen Müslümanlara yönelik nefret söylemi ve şiddete karşı uyarıda bulunarak Müslümanlara bu olayları polise bildirmesi çağrısında bulundu.

Olayın ardından çevre sakinlerinin verdiği bilgilerden anlaşıldığına göre Finsbury'- de yaşayan Müslümanlar daha önce herhangi bir gerginlik ve şiddetin öznesi olmamışlardır. Hatta semtin sakinlerinden olup bahçesinden kopardığı gülleri olay mahalline bırakan Claire Correghan adlı İngiliz, olayın meydana geldiği caminin imamının camide daha o haftasonu önceki yıl öldürülen politikacı Jo Cox anısına düzenlediği programa katıldığını, semtteki Müslümanların yaşadıkları yere katkı yaptıklarını ve her zaman barış yanlısı olduklarını vurgulamış. Yine olay sonrası Finsbury Park Camii imamı Muhammed Mahmud’u ziyaret eden Julie Simpson adlı bir İngiliz de, yaşananlardan duyduğu üzüntüyü dile getirerek, “Bunları yapanlar Hıristiyan değil, yaşananlar için özür diliyorum” diyerek hayatını kaybeden kişinin ailesine getirdiği yardımı takdim etmiş.

İkinci saldırı ise, Ramazan Bayramı’nın birinci günü Newcastle’da meydana geldi. Batı medyasında fazla yer bulmayan saldırıda bir araç bayramlaşan Müslümanların üzerine yürüyerek beş kişiyi yaraladı. Terör saldırısı olması kuvvetle muhtemel olduğunu düşündüğümüz bu saldırı ile ilgili İngiltere polisinin, daha olayın ilk dakikalarında “terör olmadığını düşünüyoruz” açıklamasını yapması dikkat çekici bulundu.

MÜSLÜMANLARA YÖNELİK TERÖR SALDIRILARINDAKİ ARTIŞ

Önceki yıl Kanada’daki Quabec Camii saldırısı ile birlikte düşünüldüğünde İngiltere’deki bu saldırılar, Avrupa’da camilere ve Müslümanlara yönelik öteden bu yana devam eden ırkçı, islamofobik söylem ve eylemlerin artık fiili saldırılara dönüşme aşamasına geçtiğini gösteriyor. Nitekim polis kayıtlarına göre Londra Köprüsü’nde meydana gelen terör olayı öncesinde Müslümanlara yönelik haftada 32 vaka bildirilmişken sonrasındaki hafta yaklaşık üç katına çıkmış ve 120 ırkçı-İslamofobik vaka bildirilmiştir. Ayrıca Londra polisi de bu saldırıyı “terörist saldırı” olarak ele aldığını açıklamıştır. İngiltere Müslüman Konseyi (MCB) Genel Sekreteri Harun Khan da "kamyonetin camiden çıkanları kasıtlı olarak hedef aldığını" belirtmiştir.

Öte yandan Brexit sonrasında İngiltere’de genelde yabancılara ve özelde de Müslümanlara yönelik meydana gelen saldırılarda şaşırtıcı oranda artış gözlemlendiği BM raporuyla da ortaya konmuştur. Tabiatıyla bunun sebepleri üzerinde farklı açılardan durulabilirse de, bu ayrı bir yazının konusudur.

BATI MEDYASININ
OLAYI ELE ALIŞI

BBC başta olmak üzere İngiliz ve Batı medyasının, bu saldırıları, özelde de Finsbury Park saldırısını ele alışında da dikkat çekilmesi gereken noktalar vardır. Aynı şekilde polisin açıklamalarında da işaret edilemesi gereken yönler bulunmaktadır. Mesela medyada yer alan bilgilerden anlıyoruz ki, olayın hemen akabinde bu saldırının örgütsel bağlantısının olmadığı, Londra ve Manchester’deki saldırıların öfkelenen birinin bireysel bir saldırısı olduğu söylenmiştir. Aslında BBC’de de ilk başta olayı terör eylemi olarak görmeme eğilimi hâkimdi. Nitekim medyada genelde olayın faili de “terörist” değil, “beyaz kamyonet sürücüsü” olarak takdim edildi. Müslümanlara ve camilere yönelik saldırılarda nedense medyada ve yetkili bazı ağızlarda hemen bu tür açıklamaları duyuyoruz.

Nitekim İngiltere’dekine benzer bir olay yakın zamanda Amerika’nın Virginia eyaletinde de yaşanmıştır. Yine sahur sonrası camiden çıkan cemaatle tartışan biri, Nabra Hassanen adlı Müslüman genç kızı öldürmüştür. Bu olaya terör denmemiş, olayın hemen akabinde polis bunun bir “nefret cinayeti” olabileceğini söylemiştir. Olayın İslamofobik yönüne işaret eden bu açıklamada hemen bir perdeleme ve bireyselleştirme ile karşı karşıya kalıyoruz. Hatırlanacağı üzere, Norveç’te 77 kişiyi öldüren ve 242 kişiyi de yaralayan Breiwik için de akıl sağlığının yerinde olmadığı ve eylemi bireysel olarak yaptığı sıkça işlenmişti. Yine Newcastle’daki saldırının hemen akabinde de polis, “terör saldırısı olmadığını düşünüyoruz” açıklaması yapmıştır. Ayrıca bu olay, Batı medyasınca genelde görmezden gelindi. Mesela Hollanda medyasında hemen hiç yer almadı veya küçük bazı gazetelerde küçük puntolarla yer aldı.

Edward Said’in Covering Islam: How the Media and the Experts Determine How We See the Rest adlı önemli eserinde öne çıkarmaya çalıştığı olgu da, medyanın ve uzmanların ötekini-Müslümanları nasıl tanımlamamız ve görmemiz gerektiğidir, aslında.

AVRUPA-BATI’DA CAMİ SALDIRILARINDAKİ BÜYÜK ARTIŞ

Quabec, Virginia, Finsbury ve Newcastle’de İslamofobik-ırkçı şiddete-teröre dönüşen saldırılar, Avrupa ve Batı’daki camilere son yıllarda alabildiğine artan saldırıları tekrar gündeme taşıdı. Zira cami saldırıları son yıllarda Batı’daki ırkçı, İslamofobik saldırıların en belirgin örneklerinden birini teşkil ediyor. Önemli Avrupa şehirlerinde güzel örneklerini görmeye başladığımız camiler, bir yandan Avrupa’da İslam dinini ve Müslümanları sembolize eden en müşahhas yapılar iken, diğer yandan da ırkçı-İslamofobik saldırılarda genellikle ilk hedef seçiliyor.

Bu meyanda 2016 yılında ve 2017’nin ilk 5 ayında Avrupa’daki cami saldırıları büyük artış göstermiştir. Amsterdam Üniversitesi’nden Ineke van der Valk’ın Mart 2017’de yayımlanan Müslümanlara Yönelik Ayırımcılık Gözlem Projesi adını taşıyan araştırmasındaki en çarpıcı bulgulardan biri, Hollanda’da 2015’te 28 olan camilere yönelik saldırı sayısının 2016’da 72’ye çıkmış olmasıdır. Ona göre gerçekte bu rakam çok daha fazladır. Zira camilerle bizzat irtibata geçtiğini ve Hollanda’da bulunan toplam 475 caminin yaklaşık yarısının son on senede en az bir kez ırkçı-islamofobik saldırıya uğradığını belirtmiştir. Bu saldırılara maruz kalan cami ve cemiyetlerin temsilcilerinden %58’i psikolojik, %10’ndan fazlası da fiziksel saldırıya uğramıştır. Ne var ki bu vakalar, şu veya bu sebeplerle kayıtlara geçmemekte, bu saldırıların terör olarak nitelenmesi gerektiğine yeterli destek verilmemektedir. Van der Valk’a göre her sekiz olaydan sadece biri kayıtlara geçmektedir. Geçse bile savcılık çok azı hakkında soruşturma açıyor. Müslümanlar da suç duyurusunda bulunma konusunda çekimser davranıyor. Burada da polise güvensizlik ve şikâyetlerin ciddiye alınmama endişesi önemli rol oynuyor.

Bütün bunlar gösteriyor ki, ilgili rakamlar, buzdağının sadece görünen yüzleridir. Zira bu kayıtların tutulmasında da ayrıca ayrımcıık gözlemlenmekte, Müslümanlarla alakalı vakalar adeta görmezden gelinmektedir.

Yine Anna Frank Vakfı’nın Verwey-Jonker Enstitüsü’ne yaptırdığı araştırmaya göre Müslümanları hedef alan ırkçı saldırıların 2014’e nazaran 2015’te 3 kat arttığını gözler önüne seriyor. Mesela 2014’te Müslümanlara yönelik ayrımcılık vakası 142 iken, bu sayı 2015’te 466’ya yükselmiştir. 2014’te %5 olan Müslümanlar yönelik toplam ırkçı vakaların sayısı ise 2015’te %17’ye yükselmiştir. Bu sebeple bir yandan camilerin sayısı artmakta ancak öte yandan da bu camilere yapılan İslamofobik saldırılarda da bir artış gözlemlenmektedir. Yine önceki günlerde UETD tarafından yayımlanan “Siyasal Katılım Raporu”na göre Almanya’da yaşayan Müslümanların üçte biri en az bir kez dış görünüşünden dolayı –ki çoğunlukla başörtülü Müslümanlardır- sözlü ya da fiziki saldırıya maruz kaldığını belirtmiştir. Hollanda’da ve Fransa’da bu rakamın dörtte bir civarında olduğu da ayrıca ifade edilmiştir.

Ayırımcılıkla mücadele büroları ile polis kayıtlarında da son yıllarda Müslümanlara yönelik ırkçı-İslamofobik vakalardaki önemli artış net olarak gözlemleniyor. Bu vakaların önemli bir bölümünde Müslümanlara “teröristler”, “barbarlar” gibi nitelemelerde bulunulmuştur. Yine bu meyanda Müslümanlara yönelik “bizler size karşıyız” türü söylemlere de sıkca arastlanıyor. 2016 yılında Avrupa genelinde çoğunluğu başörtülü kadınlara yönelik olmak üzere, yabancılara karşı üç bin şiddet eylemi olduğu ilgili bazı araştırmalarda ifade edilmektedir. Başörtülü kadınların başlarının zorla açılması ve camilere ve Müslümanların yüzüne domuz eti parçaları atılması veyahut da tehdit mektupları bırakılması sıkca karşılaşılan vakalardır.

Birkaç gün önce Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan “Sünnet (As-Soennah moskee)” Camii'ne İslamofobik ve ırkçı ifadeler içeren tehdit mektubu ile oyuncak bir kamyon gönderildi. Bu mektupa “Bir kamyon okula ya da camiye çarpıyor; bunu unutma!”, “Her hafta ayrı bir arabanın size yapacağı saldırı uyanmanıza sebep olacaktır; onun için sakının!” türü tehditkar sözler yer aldı.

SALDIRILARDA ISLAMOFOBIK AŞIRI SAĞIN BAŞAT ROLÜ

Bu vakalarda başat rolü ise ırkçı, İslamofobik aşırı sağ gruplar oynamaktadır. Öyle ki bu tür şahıs ve gruplar sosyal medya üzerinden camilerin kundaklanması için açıkça çağrıda bulunuyorlar. Amsterdam Üniversitesi’nden siyaset bilimci Sarah de Lange de NRC Gazetesi’ndeki röportajında Müslümanlara yönelik aşırı sağcı şiddetin artışına özellikle dikkat çekmiştir. Ona göre Avrupa siyasetinin bir parçası haline gelen aşırı sağın, siyaset teorilerine göre, yükselip parlamentoda temsil edildiğinde etnik ve dini temelli ırkçı şiddeti-şiddet dilini yumuşatması ve daha az şiddet kullanması beklenir. Ancak de Lange’ye göre Avrupa’daki aşırı sağ gruplarda Müslümanlara ve “öteki”ne yönelik olarak durum bunun tam tersi seyretmekte ve aşırı sağ partiler sınırları alabildiğine zorlamaktadırlar.

De Lange ayrıca Avrupa’daki radikal-entegrist Müslüman gruplara yönelik sayısız araştırma ve proje yapıldığı halde, aşırı sağın ırkçı, İslamofobik ve İslam karşıtı söylem ve eylemlerine yönelik hemen hiç araştırma ve projenin olmamasına da dikkati çekmiştir.

QUABEC, VİRGİNİA, FİNSBURY VE NEWCASTLE SALDIRILARI

Geçtiğimiz yıl Kanada’nın Quabec kentinde 6 Müslümanın ölümüyle sonuçlanan cami saldırısı, yakın zamanda Virginia’daki saldırı ve nihayet Londra Finsbury ve Newcastle’de Müslümanların ölümü ve yaralanmalarıyla sonuçlanan cami saldırılarının en önemli ortak noktası, Batı’da İslam “korkusunun artık şiddete ve saldırıya dönüşme evresine girmesi”dir. Bu saldırılarda da en somut hedefler, camiler ve camilerde ibadet eden Müslümanlar olmaktadır. Bu evrilmede bir diğer motivasyon da, DAEŞ’in gerçekleştirdiği Avrupa’daki terör eylemlerinin öcünü almak istenmesidir. Nitekim olay sonrası Finsbury Park Camii saldırganının “Bu Londra Köprüsü’nün intikamıdır” demesi bunu gösterir.

Bu itibarla son olarak Finsbury saldırısı, esasen Avrupa’daki camilere yönelik ırkçı, İslamofobik-anti-İslamist saldırıların önemli bir aşamasını, “fobi”den “şiddet”e paradigmal değişimi ifade eder. Esasen tarihten ve dipten gelen toplumsal bir fobi ve nefret dalgasının yansıması olan bu olaylar, Batı’daki ırkçı-İslamofobik duyguların ne tür cinayetlere-cinnet hallerine ve terör saldırılarına yol açabileceğini gösteren birer alarm niteliğindedir. Avrupa-Batı’nın İslam ve Müslümanlara karşı tarihteki fabrika ayarlarına geri dönmesinin işaretleridir.

DİN TEMELLİ IRKÇILIK
VE KARŞITLIK

Diğer taraftan da bütün bu olaylar, Avrupa’da ırkçılığın gittikçe etnik zeminden dini bir zemine evrilmesi olarak da görülebilir. Buna göre ırkçı söylem ve eylemlerde eskiden etnik kökene atıf yapılırken Müslümanlar özelinde artık kişinin dini hedef alınmaya başlanmıştır. 2016 raporunda Uluslararası Af Örgütü de yükselen popülizmin toplumda kutuplaşmayı arttırdığı ve güvenlik yasalarının özellikle Müslümanların ötekileştirilmesine yol açtığı uyarısını yapmasında da bu söylediğimizin ipuçları vardır. Irkçılığa ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu’nun (ECRI) raporunda da Almanya, İngiltere ve Hollanda başta olmak üzere, üye ülkelerin pek çoğuna yönelik komisyonun tavsiyelerine uyulmadığı yönünde uyarıda bulunulmuştur ki, en çok uyulmayan tavsiyeler Müslümanlarla alakalıdır.

Bütün bunlardan hareketle Avrupa’da Müslümanların gün geçtikçe “Hitler dönemi Yahudileri konumuna itilmeye çalışıldığı” yönünde kanaat oluşmaktadır. Hatta bu yönde bizzat Yahudi kanaat önderlerinden açıklamalar yapılmaktadır. Nitekim geçtigimiz yıllarda Hollandalı liberal Yahudilerin lideri pozisyonundaki Abraham Soetendorp’un “Müslümanlar Hitler dönemi Yahudileri gibi muamele görme yolundalar” sözü ile Hollanda İşçi Partisi Başkanlığı ve Amsterdam Belediye Başkanlığı da yapmış olan Job Cohen’in yine benzer minvaldeki sözü, bu açıdan uyarı niteliğinde olsa gerek. Amerikalı siyaset bilimci Anne Norton, Müslüman Sorunu Üzerine/On the Muslim Question (Princeton 2013) adlı eserinde, geçen yüzyıldaki “Yahudi sorununun yerini bugün Müslüman sorunu”nun aldığını yazmıştır.

OLUMLU GELIŞMELER

Nitekim bu tür uyarıların nispeten bazı pozitif adımların atılmasına yol açtığı da söylenebilir. Nitekim Hollanda’nın Enschede kentinde bir camiye yapılan saldırı yargı tarafından terör saldırısı olarak nitelendirilmiştir. Hollanda’nın Özgürlük Partisi’nin (PVV) ırkçı lideri Wilders de Faslılar hakkında yaptığı ırkçı açıklamalar sebebiyle 2016 yılında, ceza verilmese bile, hakaret ve ayırımcılıktan suçlu bulunmuştur. Kanada’daki Quabec Camii saldırısı sonrasında Müslümanlarla dayanışma ve sembolik olarak koruma amacıyla bazı camiilerin etrafında el ele halka oluşturulmasını da bu meyandaki olumlu dayanışma örnekleri olarak zikredebiliriz. Ve nihayet Finsbury Park Camii saldırısı akabinde gerek İngiltere Başbakanı May, gerekse Londra Belediye Başkanı Khan ve Finsbury sakinlerinin dayanışma açıklamaları, özelde İngiltere genelde ise Avrupa-Batı’daki Müslümanlar adına birer olumlu-sorumlu ve umut verici adımlardır. Fransa ve Hollanda seçimleri başta olmak üzere Avrupa’daki aşırı sağ partilerdeki kısmi gerileme de, bu anlamda umudu arttıran bir diğer gelişmedir.

Dileğimiz, Avrupa’daki Müslümanların geleceği adına umutlanmaya işaret eden bu olumlu adımların konjonktürel ve bir anlamda zevahiri kurtaran açıklamalar olmaktan çıkıp İslamofobik-ırkçı aşırı sağın güçlenmesini engelleyici yapısal ve ilkesel adımlara dönüşmesi. Bunun için İslam dünyasının ve özellikle Avrupa’daki Müslümanların da atması gereken bazı adımlar vardır ki, bu ayrı bir yazının konusudur.

Prof.Dr.Özcan Hıdır - İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi

#Avrupa
#Türkiye
#İslam
#Müslümanlık
7 years ago