|

Güney Kore ve Japonya’nın stratejik sınavı

Ortak tehditler çok olsa da bunlara karşı yekvücut olma isteği Doğu Asya ülkeleri arasında hiç ama hiç gelişmemiş durumda. Aslında son dönemdeki temayül, daha büyük sınır-aşan işbirliği fırsatları aramaktansa, ülkelerin daha da içe çekilip farklılıklarına odaklanmaları yönünde gelişti.

Yeni Şafak ve
04:00 - 11/08/2017 Cuma
Güncelleme: 02:50 - 11/08/2017 Cuma
Yeni Şafak
Güney Kore ve Japonya’nın stratejik sınavı
Güney Kore ve Japonya’nın stratejik sınavı

Küreselleşme, dünyanın birçok bölgesinin aksine, Doğu Asya’da kirli bir kelime değil. En azından şimdilik.

Bu demek değil ki Japonya, Güney Kore veya hatta Çin gibi ülkeler bugün ABD ve Avrupa’nın yüzleştiği meydan okumaların bir kısmıyla karşı karşıya değil. İşlerini kaybetmekten tutun yabancı rekabete ve çalışmanın doğasını değiştiren artan otomasyona kadar Asya kıtası da hızla değişen, birbiriyle bütünleşmiş bir dünyanın son derece hakiki tehditleriyle yüzleşiyor.

Bununla birlikte Asya Pasifik’te küreselleşme karşıtı gösteriler hâlâ daha nadirattan. Zira iktisadi büyümenin ihracatı güçlü tutmakla birebir bağlantılı olduğuna dair gayet geniş bir uzlaşma sözkonusu.

“Yakın çevre”den
şüphelenme

Bölgedeki birçok oyuncu, dünyanın geri kalanıyla çok daha yakın ilişkiler geliştirme heveslisiyken aynısını “yakın çevre”leri için istedikleri söylenemez. Çok az Asya ülkesi, komşularla yakın ilişkiler geliştirmeyi benimsiyor ve/ya komşulardan insan ve sermaye akışını hoş karşılıyor. Aslında daha fazla sınır-aşan bir topluma doğru kayış endişeleri, Batı’daki gibi küreselleşme karşıtı protestolar şeklinde değil, bundan çok daha tedirgin edici bir karakter kazanarak, milliyetçiliğin kabarması ve daha da kötüsü tarihin siyasallaşması üzerinden tezahür ediyor.

Asya ülkelerinin beliren son derece hakiki ortak tehditler karşısında daha fazla birleşmeleri mantıklı olurken, böylesi bir aksi gelişme hayli şaşırtıcı. Sözkonusu tehditler; istikrarsız nükleer Kuzey Kore’yle baş etmek ve Çin’in artan militarizmini idare etmekten tutun bölgesel iktisadi gücü tüketme korkusuyla yüzleşmeye kadar geniş bir yelpazede uzanıyor.

Ortak tehditler çok olsa da bunlara karşı yekvücut olma isteği Doğu Asya ülkeleri arasında hiç ama hiç gelişmemiş durumda. Aslında son dönemdeki temayül, daha büyük sınır-aşan işbirliği fırsatları aramaktansa, ülkelerin daha da içe çekilip farklılıklarına odaklanmaları yönünde gelişti.

Amerikan Barışı’nı sorgulamak

Bölgesel istikrar ve refah için kritik önemdeki Pax Americana’ya (Amerikan Barışı’na) olan güvenin sarsılması ise işleri daha da beter etti.

Mesela bugün Tokyo ile Seul arasındaki ilişkilerin her zamankinden çok daha güçlü olması gerektiğine hiç şüphe yok. Bu, Kuzey Kore’nin tam teşekküllü bir nükleer güç olma ihtimalinin ve askerî kapasitesini Doğu Asya ve ötesinde kullanma istekliliğinin iyice arttığı bir ortamda gayet tabii bir sonuç olmalı.

Ne de olsa –askerî analizcilerin, Pyongyang [yani Kuzey Kore] yönetiminin Amerikan ana kıtasına saldıracak teknolojiyi ne zaman geliştirebileceği üzerinde kafa yorduğu ABD’nin aksine– Kim Jong Un’un rejimi, herhangi bir anda Japonya ve Güney Kore’ye saldırma yeteneğine çoktandır sahip. Zaten düzenli olarak bu yönde tehditler savurup duruyor.

Her iki ülkenin karşı karşıya olduğu iktisadi sorunlar da oldukça ciddi. Bu sorunlar, hükümetlerinin bütçe dengelerini zorlayan giderek yaşlanan bir toplumla boğuşmaktan tutun, imalat sektörüne daha az bağımlılık tehdidiyle yüzleşmeye ve -her şeyden önce Güney Korelilerin ve Japonların iş yapış biçimlerinde geniş kapsamlı değişiklikler gerektiren- hizmet sektörlerinin rekabetçiliğini desteklemeye kadar çeşitlilik arz ediyor.

Geçmişin hayaleti

Ancak bütün bu acil meydan okumaların ortasında, Japonya-Güney Kore ilişkilerinde uzlaşmanın önündeki en büyük çekişme konularından biri, Japonya’nın Kore’deki sömürge yönetimine [1910-1945] kadar geri giden geçmiş trajedilerle nasıl yüzleşeceği.

Tokyo hala daha kendi emperyal geçmişinin yanlışlarını itiraf etmekte zorlanıyor. Seul ise her hükümet değişimiyle birlikte, takdim edilen özürlerin samimiyetini ölçme kıstasını değiştirmeye devam ediyor.

Dahası, Washington daha evvel Batı yanlısı bu iki ülke arasında daha yakın ilişkiler kurulmasının aracılığını hem alenen hem de gizlice yürütmeye çalışsa da, Başkan Donald Trump’ın yönetimi altında ABD’nin Japonya Başbakanı Şinzo Abe ile yeni seçilen Güney Kore Cumhurbaşkanı Moon Jae-in arasında bir uzlaşmaya rehberlik etmesi pek de muhtemel görünmüyor.

Bir umut ışığı

Trump başkanlığındaki ABD’nin Doğu Asya’da dürüst bir arabulucu olarak hareket etmekte çok daha az istekli görünmesi aslında iyiye doğru bu gelişme de olabilir. Nihayetinde ABD-Japonya-Güney Kore arasında üçlü bir yaklaşım bugüne kadar Tokyo-Seul ilişkilerini iyileştirmekte çok da etkili olmuş değil.

Washington’ın bu konudaki taahhüdünün azaldığını kabullenmeleri, Abe ile Moon’u doğrudan birbiriyle muhataplığa ve uzlaşma için çok daha yaratıcı olmaya sevk edebilir. Rol modelleri de Avrupa, özellikle de aralarında derin tarihsel düşmanlık olan Almanya ve Fransa’nın uzlaşması olabilir. (…)

Asya’da Amerikan nüfuzunun ve menfaatlerinin zayıflaması gerçeği karşısında bu, iki Doğu Asya gücünün ilişkilerine daha fazla insanilik katmak için acaba bir fırsat olabilir mi?

Bu aynı zamanda tarih konusunda daha az hırçınlık anlamına gelecektir, hele de her iki ülkenin yüzleştiği son derece gerçekçi tehditler karşısında…

Milliyetçiliğin üstesinden gelmek

Dünyanın her neresinde olursa olsun, siyasi kazanımlar için tarihi manipüle etmek tehlikeli bir oyundur. Bilhassa dünyanın istikrarına yönelik çok fazla tehditle yüzleşildiği bir dönemde bu tür manipülasyonlar gizli tehlikelerle, tuzaklarla doludur.

Öte yandan Çin’in ifade hürriyetini ve insan haklarını bastırmak için iktisadi gücünü manipüle etmesi tehdidi de artmaya devam ediyor. (…)

Küresel bağlamda Japonya ve Güney Kore gibi sağlam Batı müttefiklerinin sorumluluk almaya hazır olup milliyetçi bariyerleri aşmaları zorunlu bir ihtiyaç. Bunu hayata geçirmeye odaklanmak, dünyanın iktisaden en sağlam bölgesinin genişlemesini sürdürmesine öncülük etmek için bir ön şart. Bu, hem iç hem de uluslararası bir meydan okuma ve yükümlülük olup aynı zamanda her zamankinden çok daha acil bir mesele.

ABD’nin desteği olmaksızın Asyalı güçlerin kendi aralarında bu meydan okumalara göğüs germeleri, Batı yanlısı Asya ülkelerini, ABD’nin bir tür yedek oyuncusu olarak kendilerini düşünmekten kurtararak çok yönlü özgürlüğe kavuşturucu bir etki bırakmalı.

Shihoko Goto • Woodrow Wilson Uluslararası Akademisyenler Merkezi kıdemli üyesi
Japan Times, 1.8.2017
Tercüme: Zahide Tuba Kor
#ABD
#Kore
#Kuzey Kore
7 yıl önce