|

Halil inalcık’la dersin kendisi tarihti

18 yıl boyunca Halil İnalcık’ın attığı her adımı kameraya kaydeden Bülent Arı, İnalcık’ın hiçbir derste kendini tekrar etmediğini, sürekli araştırmalarla kendisini yenilediğini ve Allah vergisi uzun ömrü sayesinde artık onun hayatının tarih olduğunu söylüyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 10/04/2016 Pazar
Güncelleme: 00:48 - 10/04/2016 Pazar
Yeni Şafak

Geçtiğimiz günlerde Halil İnacık'ın 1938-1986 yılları arasındaki Akademik Ders Notları yayınlandı. 100 yaşında olan Prof. İnalcık'ın hocalığı, ders işleyiş yöntemini, öğrenciyle ilişkilerini merak ettik ve 18 yıllık öğrencisi, Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Arı ile konuştuk.



Sizin yolunuz Halil İnalcık'la nasıl kesişti?


1988'de ODTÜ Uluslararası İlişkiler'i bitirdiğimde hiçbir üniversitenin master sınavını kazanamadım. Sonra önce Ulaştırma Bakanlığı, ardından da TÜBİTAK'ta çalıştım. Bir gün, emekli olacağım günü düşündüm: 20 yıl sonra kapının önündeyim. Bana çok ürkütücü geldi bu. Sonra gazetede bir ilan gördüm: Halil İnalcık Amerika'dan dönmüş ve Bilkent Tarih bölümü 20 master öğrencisi alacakmış. Müracaat ettim hemen. Kabul edildim master programına. 2 yıl ders bir yıl tez toplam 3 sene. Haftada 25 saat ders var. Ben istifa ettim tabii devlet görevimden ve başladım üniversiteye.



13 YIL DERSİNE GİRDİM


İnalcık'la ilk karşılaşmanızı hatırlıyor musunuz?


Hatırlamaz olur muyum? Büyük bir şaşkınlık anıydı o. Sovyetler Birliği yeni yıkılmıştı o zaman ve Leonid Brejnev karşımda duruyordu.



Hocaya söylediniz mi Brejnev'e benzediğini?


Birkaç yıl sonra söyledim. Benden önce benzetenler olmuş tabii. Hoca Paris'te gezerken bir genç çift sürekli hocaya bakıp bakıp gülüyormuş. Hoca da en sonunda kızmış ve ne olduğunu sormuş. Onlar da “Siz aynı Brejnev'e benziyorsunuz” demişler. Hakikaten 78 yaşındaydı o zaman ve çok benziyordu.



Dersi nasıl işlerdi?


Takrir şeklinde anlatırdı hoca dersi. Bir nevi dikte metodu yani. Hocanın dersleri çok heyecan vericiydi. Belli bir konuyu kaynakları önümüze sererek, lügatlere baktırarak anlatırdı ve konunun bir tarih metodolojisi çerçevesinde nasıl ele alınacağını gösterirdi. Mesela bir belge okuyoruz, bir kelime geçiyor. Lügatleri açarız, her çeşit lügat önümüzde. Bazen bir kelimenin manasını 10 dakika ararız. Biz o zaman “Hoca bunu biliyor, bizi niye zorluyor” derdik. Şimdi anlıyoruz ki, neyi nasıl öğrenmemiz gerektiğini öğretiyor bize. Bilgi için emek vermemizi istiyor. Mesela Kanuni'nin Kanunnamesini okuduk. Yaklaşık 20 sayfa bir metin bu. Ama biz bunu 5 sene de okuduk. Şerhlerini yapıyorduk çünkü. Derslerde hoca çok veluttu, meselenin bütün mahiyetini bize gösterirdi. 3 saatlik derste 2 ara verirdi hoca. Ben her hafta toplam 6 saat dersine girerdim. Derste eski hocalardan hatıralar anlatırdı. Tabii bunlar hep 50-60 yıl öncesinden kesitlerdi. Halil İnalcık'la dersin kendisi tarihti zaten. Çünkü hocanın hayatı tarih. Fikri olarak uyuşmadığı pek çok insan vardı doğal olarak. Ama hiç kin tutmaz, sevmediği hocaların da kaynaklarını gösterir, onları tavsiye ederdi. Bu ilim ahlakı bakımından çok önemli.



Dersteki konunun dışına çıkar mıydı?


Katiyen çıkmazdı. Bazı öğrenciler konu dışı soru sorduklarında, “Şimdi konumuz bu değil, sonra” derdi. Çünkü talebenin de bir hakkı var derste. Onu yedirmezdi. Bazen not üzerinden, bazen elinde hiçbir şey olmadan, hafızasından tıkır tıkır anlatırdı.



Siz kaç sene ders aldınız hocadan?


Ben 13 yıl bütün derslerini takip ettim hocanın. 2 sene sonunda benim derslerim bittiği zaman yeni açılan dönemin derslerine de girdim. Doktoraya geçtim, yine devam ediyorum. Dışarıdan bakıldığında 13 boyunca ben bir türlü dersleri bitirememiş pozisyonundaydım yani. (Gülüyor) 2006'da doçent oldum, hala devam ediyordum. Ben bunu biraz Eflatun'la Sokrat'a benzetiyorum.



Şifahi bilgiye dayalı bir eğitim…


Evet, aynen öyle. Hocanın kitap ve makalelerini okumanın yanında derslerde meselenin özünü almaya çalışırdık. Hoca bütün kitap ve makalelerini öğrencileriyle beraber yazdı. Çünkü çalıştığı konuları derste anlatırdı. “Bir hoca 13 yıl takip edilir mi? Hep tekrar eder” diye düşünür insan. Öyle bir şey yok, 13 sene boyunca hep farklı şeyler anlatmıştır hoca.



YOLCULUKLAR YAPTIK


O zaman şu ketum hocalardan değil…


Asla, hoca hiçbir şeyi gizlemez, fazlasıyla ortaya döker. İlerde çalışmak üzere notlar aldığı belli konuların dosyalarını da öğrencilerine master- doktora tezi olarak vermiştir hoca hep. Seminerlerini takip ederseniz o dönemde yazdığı kitap ve makaleleri takip etmiş olursunuz. Bunu bizzat yaşadım ben.



Ders dışında yanında bulundunuz mu hocanın?


Elbette. Mesela hocanın bütün seyahatlerine katıldım. Hoca bir yere sempozyuma mı gidiyor? Ben geceden binerdim otobüse. Ertesi gün yanında olurdum. Sürekli yanındaydım hocanın. Yol azığı topladım bir nevi akademik hayatım için. Yol azığınız yoksa çölün ortasında kalırsınız. Hoca 2006 yılında ders vermeyi bıraktı sağlık sorunları sebebiyle. Ben 2010 yılında yanından ayrıldığımda 18 senelik bir mesaimiz vardı. Haftasonları buluşuyorduk, alışverişlere gidiyorduk. Alışverişten sonra bir yemek yiyorduk falan… Dışarıdan okunan kitap, makale vesaireden çok daha fazla bir tecrübe sağladı böyle bir hoca ile birebir çalışmak. Çünkü sıradan bir hoca değil. Hoca iktisat, şehir, hukuk, Bizans, edebiyat, müessese tarihçisi. Bazı tarihçiler çok dar alanda çalışıyorlar, orada da kalıyorlar, halbuki bizim alanlarımız çok genişledi hoca sayesinde.



Hocanın hayatını değiştiren olay


Akademik Ders Notları'nın ilki olan “Timur” bahsi, İnalcık'ın 1938-39 ders yılında Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde Köprülü'ye takdim ettiği bir ödev. Hoca bunu hep anlatırdı bize derslerde. 1995'ten beri konuşuyorduk bu metni. Bir ara kaybetmişti hoca, şükür ki buldu ve 20 yıl sonra da kitaplaştı. Buradan bizim çıkaracağımız ders şu: bugün bir öğrenci yalap şalap bir ödev hazırlıyor mış gibi yapmak için. Ama bu öyle değil. İnalcık'ın hayatını değiştiriyor bu. Hatta Türk tarih yazıcılığını değiştiriyor. 4. sınıfta ciddiyetle yaptığı bu ödevle Köprülü'nün dikkatini çekiyor ve bir asistan alınacağı zaman, bir milletvekilinin torpiliyle gelen biri değil, İnalcık asistan oluyor. Her iş ciddiyetle yapılacak. Bunu da hocadan gördük, işin büyüğü küçüğü olmaz.



İnalcık'ın derslerinden notlar var mı sizde?


İlk zamanlar derslerde notlar alıyorum ama yetişemiyorum tabii. O kadar önemli şeyler anlatıyor ki Hoca, bunlar uçup gidiyor. Hemen bir kayıt cihazı aldım, ardından da bir kamera. Önce izin vermedi. Sonra bir gün göster bakalım neymiş bu dedi. Evinde televizyona bağladık. “Allah Allah” dedi, “20-30 sene sonra bakacaklar, İnalcık karşılarında! Bu güzel bir şey devam et” dedi. Hocanın bütün derslerini kaydettim.



Ne kadar bir doküman var elinizde?


300 kasedin 100'ü görüntülü. Elimde hep ses kayıt cihazıyla, kamerayla gezdim. Bir makale yazarken sahaya da çıkıyorduk. Mesela Hoca, I. Murad'ı yazarken Lapseki'ye kadar gittik. Yine Ertuğrul Gazi'nin Konya'da Karacadağ'a gittik, oradaki kale kalıntılarını, Türkmen köylerini bulduk. Ben bunları da hep kaydediyordum. Uzun vadede bir fon bulursak bunları “Halil İnacık'ın Takrirleri” diye ayrıca yayınlayacağım.



100 değil, 200 yaşında


İnalcık 100 yaşında ama aslında çalışma temposu itibariyle 200 yaşında. Normal bir akademisyen 50-60 yaşında bırakır işleri. Hoca öyle değil ki… Her gün sabah erkenden başlar çalışmaya, haftasonu, bayram, tatil vs. bilmez. Bu tempoya göre 200 yıllık bir birikim. Hocanın anadili de Osmanlıca. Bu çok önemli. Bir vesika okumak için saatlerini harcamaz bizim gibi. Herhangi bir pusulaya bakar gibi yani. Bu başkalarında asla göremeyeceğimiz bir şey.



Adaşını sorar


İlk çocuğum doğduğunda adını Halil koymak istedim. Hoca ile konuştum, bana “babanın adını koy” dedi. Ben tezimde 10 yıl boyunca Kaptanıderya Halil Paşa'yı çalışmıştım. Hocaya dedim ki hem sizinle çalışıyorum hem de Halil Paşa ile. Bunda bir hikmet vardır dedim. (Gülüyor) O da kabul etti. Hoca sorar bizim oğlanı “adaşım nasıl” diye.





Ne öğrendim?


Siz master tezinizi İnalcık'la yaptıktan sonra Amerika'ya gitmeyi düşünmediniz mi?


Düşündüm. Amerika'da bir üniversiteden kabul de aldım doktora için. Tam gidecekken bir arkadaşım uyardı beni: “Sen şimdi gidiyorsun ama döndüğün zaman İnalcık olacak mı?” Şimşekler çaktı beynimde o an. Bunu hiç düşünmemiştim. Evet, Amerika'dan doktora almak önemli, ama döndüğüm zaman hoca olmazsa? Bu beni düşündürdü ve Amerika'ya gitmeme bir hafta kala Hocanın yanında kalıp doktora yapmaya karar verdim.



Siz de 15 yıldır ders veriyorsunuz? İnalcık'tan ne öğrendiniz diye sorsak size?


Müfredat dışına çıkılmamalı, ders farklı kaynaklardan takip edilmeli. Öğrenciye kaynakları düzgün okuma ve tahlil edebilme kabiliyeti kazandırılmalı. Herkesin bir ideolojisi olabilir, ama bu sınıfta parti propogandasına dönmemeli. Biz İnalcık hocamızdan bunları öğrendik… Hocamız bize rol modeldir.





#Halil İnalcık
#Bülent Arı
8 yıl önce