|

Hollanda’nın iktidarı “ırkçılık”

Hollanda’da her ne kadar aşırı sağcı Wilders ile özdeşleşen bir İslamofobi varmış gibi görünsede, İslam ve göçmen karşıtlığı aşırı sağa mahsus bir düşünce değildir. Aslında İslam karşıtlığı bir ideoloji olarak bütün partilerde mevcuttur.

Yeni Şafak
04:00 - 14/03/2017 Salı
Güncelleme: 11:41 - 14/03/2017 Salı
Yeni Şafak
Hollanda’nın iktidarı “ırkçılık”
Hollanda’nın iktidarı “ırkçılık”
Drs. Leyla Yıldırım- İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi


Son bir hafta içinde Hollanda ile Türkiye arasında meydana gelen ve Cumartesi gece geç saatlerde had safhaya ulaşan diplomatik krizi 1990'lı yılların başlarında Avrupa'da yükselmeye başlayan “yabancı düşmanlığı" ve “İslam karşıtlığı" kavramları ile birlikte değerlendirmek gerekir.



Hollanda İstatistik Kurumu'nun (CBS) en son 2015 yılında yayınladığı verilere göre 17 milyon olan Hollanda nüfusunun 967 bini Müslümanlardan oluşuyor. Bu Hollanda toplumunun % 5.75'ni oluşturuyor. Türk nüfus ise yaklaşık 400 bin civarıdır.



İKİ DÖNÜM NOKTASI


Hollanda'da 2002 yılında yabancı düşmanlığı söylemleriyle popüler olan ve seçimlerde büyük başarı elde etmesi beklenen Başbakan adayı Pim Fortuyn'nin seçimlerden önce Hollandalı bir hayvan hakları savunucusu tarafından öldürülmesi, “Hitler" gibi bir bagajı olan Avrupa da aşırı söylemlere sahip birinin Hollanda'da iktidara gelememesini sağladı. Ancak yabancı ve İslam karşıtı söylemlerin Hollanda halkı tarafından benimsenmesi ve desteklenmesi diğer partilerin de aynı söylemeleri kısmen kullanmaya başlamasına neden olacaktı. 2004 yılında İslam düşmanlığını açıkça savunan yönetmen Theo Van Gogh un Faslı bir Müslüman tarafından öldürülmesi ise yabancı düşmanlığının tamamen İslam düşmanlığına evrilmesine neden olacaktı. Özgürlükler Partisi lideri Geert Wilders bu söylemin en son ve en radikal temsilcisi olarak Hollanda siyasetinde yerini aldıktan sonra İslam karşıtlığı artık “İslam Düşmanlığı" şeklinde tezahür etmeye başladı.



Recep Tayip Erdoğan'ın Türkiye siyasetinde ve yönetiminde belirgin olan etkisi medya tarafından Avrupa'nın diğer ülkelerinde olduğu gibi Hollanda'da da yoğun olarak işleniyor. 15 Temmuz darbe girişimi gecesi bütün Avrupa hükümetlerinde olduğu gibi Hollanda hükümeti de bekle gör politikası izledi. Aşırı sağcı Geert Wilders ise darbenin başarısız olmasına üzüldüğünü açıkça ortaya koydu. Bu durum Hollanda ile Türkiye arasındaki gerilim dozunu artırmaya başladı.



WILDERS YÖN VERİYOR


Son günlerde Hollanda'da yapılan kamuoyu yoklamalarına göre aşırı sağcı Wilders'in Özgürlükçü Partisi'nin birincilikle seçimlerden çıkacağına kesin gözüyle bakılmaktadır. Bu durum Hollanda siyasetini teşkil eden diğer partilerin de, İslam karşıtı söylemleri kendi parti programlarına almalarına neden olmuştur. Bu popülist yaklaşımın en somut örneği şimdiki Başbakan ve Liberal Parti VVD'nin lideri Mark Rutte'nin 15 Temmuz darbe girişimine karşı protesto yapan Türkiyeli vatandaşlara dönük olarak “defolup gidin" (pleur op) demesi ve bu sözlerinden dolayı geri adım atmaması ve özür de dilememesidir.



FETÖ'CÜLERİ KORUYOR


Mevcut hükümet 15 Temmuz darbecilerine yönelik net bir kınama da ortaya koymamıştır. Aksine FETÖ yanlısı olan kişileri ve kurumları korumaya almıştır. Medya 15 Temmuz sonrasında Tayip Erdoğan karşıtlığını daha da artırmış ve açıkça “diktatör ve baskıcı" gibi bir portre çizmeye çalışmıştır. Bazı gazetelerde FETÖ yanlısı kişilerin röportajları yayınlanmıştır. Türk kurumlar Parlamentoya çağrılıp bu anlamda sorular sorulmuştur.



PARTİ PROGRAMLARININ YÜZDE 40'I HUKUK DIŞI


Mark Rutte defolun retoriğinden bütün eleştirilere rağmen dönmemiş aksine bunu bir seçim retoriği olarak benimseyip seçim manifestosu olarak ilan etmiş ve tüm Hollanda'da yaşayanları ama özellikle azınlıkları işaret ederek “normal davranın ya da terk edin" demiştir. Yine bu bağlamda daha önce İşçi Partisi (PvdA) ile beraber Müslüman azınlıkların oylarını alan Hristiyan Demokrat Parti (CDA) Hollanda'daki camilerin yurt dışı finansmanın yasaklanması yönünde bir maddeyi kendi parti programına eklemiştir. Buradaki hedef anlayacağımız üzere Diyanet'in camileridir. Wilders'ın Özgürlükçü Partisi'nin bir sayfalık parti programının yarısından fazlası İslam ve Müslüman karşıtlığından (camilerin kapatılması, başörtüsünün yasaklanması, Müslüman ülkelere sınırların kapatılması vs.) oluşmaktadır. Bu ve benzeri hukuk ve insan haklarına aykırı parti programları Hollanda Barolar Birliği (Nederlandse Orde van Advocaten, NOvA) tarafından da eleştirilmektedir. Barolar Birliği yaptığı son açıklamada parti programlarının yüzde kırkının hukuk devleti ilkeleriyle çeliştiği yönündedir. Uluslararası Af Örgütü' nün son zamanlarda yayınladığı raporlar da bundan farklı bir görüş yansıtmamaktadır.



KRİZİ ÖZELLİKLE TIRMANDIRDILAR


Hollanda medyasının Tayyip Erdoğan aleyhinde sürekli haber yapması Tayyip Erdoğan'ın “baskıcı, diktatör" bir kişilik olarak işlenmesi Liberal Parti'nin iktidarını Geert Wilders'a kaptırmamak için Bakanların Hollanda ziyareti bir fırsat olarak görüldü. Başbakan Rutte ve kabinesi önüne çıkan bu fırsatı değerlendirme yolunu seçti ve krizi bilinçli olarak tırmandırma politikası izledi. Öyle ki bir Bakanı sadece polis ile muhatap ederek kendi iç kamuoyuna adeta “Türkiye'yi ve dolayısıyla Tayyip Erdoğan'ı cezalandırdığı" mesajını verdi. Hollanda Hükümetinin bu krizi uluslararası teamüller doğrultusunda çözmek veya tolere etmek yerine tırmandırması kaybettikleri seçmenlerinin partilerine dönmelerine neden olacağına inanmaları ve böylece iktidarlarının devam etme şansını sürdüreceklerini düşünmeleridir. Nitekim aşırı sağcı Wilders yaptığı açıklamada, Hükümeti kendi söylemleri doğrultusunda Türk bakanlara dönük karar aldığı için tebrik etti. Bu krizi tırmandırma enstrümanı olarak Rotterdam Belediye Başkanı olan Müslüman Ebu Talep'in kullanılması da ayrıca “ilginç bir tesadüf" olsa gerek.



Hollanda'da her ne kadar aşırı sağcı Wilders ile özdeşleşen bir İslamofobi varmış gibi görünsede, İslam ve göçmen karşıtlığı aşırı sağa mahsus bir düşünce değildir. Aslında İslam karşıtlığı bir ideoloji olarak bütün partilerde mevcuttur. Tüm bu olanlardan çıkaracağımız bir diğer sonuç ise aşırı sağ iktidarda olmasa da ideolojik olarak iktidardadır. İsimler ya da partiler anlamını yitirmiş İslamofobik ve ırkçı bir ideoloji şu anda gücünü göstermekte ve hisettirmektedir. Görünen o ki yakın gelecekte diğer Avrupa ülkelerinden de benzer tablolar karşımıza çıkacaktır. Bu gelişmelere karşı izlenecek politikanın hem devlet olarak Türkiye'nin hem de yurtdışında yaşayan Türkiyeliler açısından belirgin olması gerekmektedir.


#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#Hollanda
#Irkçılık
#İslamofobi
7 yıl önce