|

Körfez’de kriz ve Türkiye’nin yaklaşımı

Türkiye’nin Katar’ın yanında durması kendi tezlerinin arkasında durması anlamına da geleceği için değerlidir. Bununla beraber Türkiye’nin müttefikinin yanında durması kriz sonrasını göz önüne alırsak bölgedeki diğer aktörler nezdindeki “güvenilir müttefik” imajına da olumlu katkı yapacaktır.

Yeni Şafak ve
04:00 - 16/06/2017 Cuma
Güncelleme: 07:41 - 16/06/2017 Cuma
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON:  CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Muhammed Yasir Okumuş- Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi

Yeni bir çok değişkenli denklem gündemimizi meşgul ediyor: Katar krizi. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin başını çektiği körfez ülkeleri İran’la yakın ilişkiler kurduğunu ve teröre destek verdiğini öne sürerek Katar’a yönelik geniş çaplı bir ambargo başlattı. Krizi anlamlandırabilmek için Suudi Arabistan’ın bölgesel konumu, Körfez ülkelerinin dış politika anlaşmazlıkları, İran’ın bölgede artan faaliyetleri, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan ve İsrail’i ziyaret etmesi, İngiltere’nin Katar üzerindeki nüfuzu, Mısır’da cunta yönetiminin Müslüman Kardeşler ile imtihanı, Türkiye’nin özellikle Arap devrimleri dönemindeki duruşu ve dış politika anlayışı gibi değişkenleri hesaba katmak gerekiyor. Katar krizinin Türkiye’nin bölge politikası açısından önemli bir süreç olduğu âşikar. Nitekim Türkiye bunun bilincinde olarak kriz patlak verir vermez net bir biçimde Katar’ın yanında olduğunu belirti ve pek çok devletle temasa geçerek krizin çözümü için çaba sarf etmeye başladı.

KRİZİN İKİ TEMEL SEBEBİ

Krizin arka planında hassas hesapların yattığı spekülasyonunu yapabiliyorsak da ambargo koalisyonunun talepleri krizin iki temel sebebi olduğunu söylüyor: Katar’ın Suudi Arabistan’a rağmen İran ile yakın ilişkiler kurması ve başta Müslüman Kardeşler ve Hamas olmak üzere bölgedeki muhalif İslamcı hareketleri, ambargo koalisyonunun deyimiyle “terör örgütleri”ni desteklemesi. Katar geçtiğimiz yıllar içerisinde özellikle El Cezire televizyonu üzerinden yumuşak gücünü geliştiren ve bölgede statükoyu sarsıcı işlere imza atan bir aktör. Bununla beraber Arap devrimlerinin başından beri de muhalif gruplara destek veriyor. Mısır’da Müslüman Kardeşler’i, Filistin’de Hamas’ı, Suriye’de farklı muhalif grupları desteklediği biliniyor. Bütün bunların üzerine bölgede yeni bir gücün ortaya çıkmasını engellemeyi dış politikasında amaç edinen Suudi Arabistan’ın varlığına rağmen, dış politikada denge arayışı çerçevesinde Türkiye ve İran ile kurduğu rahat ilişkiler ile diplomatik kartlarının sayısını artırıyor. Katar’ın bu yaklaşımı doğal olarak bölgede özellikle Suudi Arabistan ve İsrail açısından korunması önem arz eden statüko için tehdit teşkil ediyor.

Peki, bu kriz Türkiye için ne anlama geliyor? Arap devrimlerinin başlangıcı Türkiye ve Katar arasındaki ilişkilerin güçlendiği bir dönemin de başlangıcıydı. Bu süreçte Türkiye’nin imajı bölgedeki muhalif aktörler için örnek teşkil etmiş, Türkiye de bunun bilincinde olarak statükonun değişimine destek vermişti. Benzer şekilde Katar da hem devlet hem de devlet dışı kurumları ve medyasının da büyük katkısıyla değişim rüzgârına katkı sunmuştu. Türkiye ve Katar bu dönemdeki tutumları dolayısıyla uluslararası alanda “değerli bir yalnızlığı” paylaşmışlardı. Arap devrimleri sürecindeki değişim trendi, Mısır›da seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi›nin darbe ile iktidardan düşürülmesi ile sekteye uğramış, Suriye›de küresel ve bölgesel aktörlerin devreye girerek Esed rejimini hayata bağlaması ile de tamamen çıkmaza girmişti. Bu olumsuz gelişmeler sonrasında Katar daha hesaplı bir biçimde de olsa muhalif gruplara desteğini sürdürmüş, pek çok muhalif isme ev sahipliği yapmaya başlamıştı. Görünen o ki, Katar’a uygulanan ambargo ile “Arap Baharı”nı ortaya çıkaran zeminin ortadan kaldırılması amaçlanıyor.

GÜVENİLİRLİĞİNİ ARTIRACAK

Arap devrimleri döneminde muhalif grupları destekleyen aktörlerden birisi olan Katar’a uygulanan ambargo Türkiye tarafından ciddiyetle karşılanmak durumundaydı zira Türkiye’nin Katar gibi bu süreçte muhalif gruplara destek verdiği bilinen bir gerçekti. Türkiye’nin ilkesel olarak benzer dış politika anlayışını benimsediği Katar’a bu süreçte destek vermesi kendi duruşu ve imajı açısından tutarlı olmasının bir gereği. Politika yapıcıların kriz yönetimini benzer bir süreçle Türkiye’nin de karşılaşabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak yürütmenin sağlıklı sonuçlar vereceğini düşünerek hareket etmeleri anlaşılabilir bir tutum. Türkiye’nin Katar’ın yanında durması kendi tezlerinin arkasında durması anlamına da geleceği için değerlidir. Bununla beraber Türkiye’nin müttefikinin yanında durması kriz sonrasını göz önüne alırsak bölgedeki diğer aktörler nezdindeki “güvenilir müttefik” imajına da olumlu katkı yapacaktır.

Dış politika yapımı çok değişkenli ve çok katmanlı bir süreçtir. Özellikle Ortadoğu gibi denklemlerin anlık değişebildiği kaygan bir zeminde pek çok faktörü göz önüne alarak adım atmak önem arz ediyor. Katar’ın şu anda en güvenilir müttefiki konumunda olan Türkiye’nin bu ülkeye destek verirken çok farklı senaryoları, farklı aktörlerle ilişkilerini, bugünü olduğu kadar yarını da düşünmesi gerekiyor. Bölgedeki İran yayılmacılığını dengelemede katkı sunma potansiyeli çok yüksek olan Suudi Arabistan ile ilişkilerin en az zararla atlatılması başta Suriye iç savaşı olmak üzere pek çok konuda Türkiye’nin elini rahatlatacaktır. Bu anlamda yakın zamanda düzelen ilişkilerin tekrar zarar görmesi Türkiye açısından istenmeyen bir durumdur. Türkiye’nin mezhep ayrımı gözetmeyen dış politika söylemi bu süreçte en önemli silahı olarak karşımıza çıkıyor. Süreci İran-Suudi Arabistan geriliminin angajmanına girmeden yürütebilmek krizin çözümüne katkı sunacağı gibi, yeni ittifaklara kapı aralayabilir ve Türkiye’nin elini güçlendirir.

#Körfez
#Kriz
#Katar
7 yıl önce