|

Mölln faciası 25 yıldır dinmeyen acı

Yıldız ve Arslan aileleri başlarına gelecekten habersiz daha iyi bir iş ve gelecek umudu ile tutmuştu Almanya‘nın yolunu. Kim bilebilirdi ki yabancılık hissetmedikleri tek yer olan huzurlu yuvalarına da o hain ellerin uzanacağını.

Yeni Şafak ve
04:00 - 23/11/2017 Perşembe
Güncelleme: 03:41 - 23/11/2017 Perşembe
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
ZEYNEP BİLGİN - WESTPALLAN ÜNİVERSİTESİ

23 Kasım 1992...

Almanya‘nın Mölln şehrinde Samsunlu ailelerin evi aşırı sağcılar tarafından kundaklanmış bunun sonucunda üç kişi yanarak hayatını kaybetmiş ve dokuz kişide yaralanmıştı. Suçlular yakalanana kadar emniyet güçleri suçluyu evin içinde aramış ve aile babasına mafya suçlaması bile yapmıştı. Neyse ki bir zaman sonra üç kişiyi öldüren ve dokuz kişininde canına kasteden bu caniler yakalandı ve yetersizde olsa cezalandırıldı. Biri yaşı küçük olduğu için 7 buçuk yıl ceza alırken diğeri de 15 yıl hapis yattıktan sonra hak etmediği özgürlüğüne kavuştu. Mölln olayları Almanya tarihine ölümle sonuçlanan ilk kundaklama vakası olarak geçti.

Tarihe kara bir leke olarak kazınan o pazartesi sabahının ayak izleri 1992 yılının Ağustos ayında şiddetli bir şekilde duyulmaya başlamıştı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya en şiddetli sokak olaylarını Rostock şehrinde yaşadı. Tüm dünya Almanya‘da yabancılara duyulan nefreti televizyonlardan izledi. Aşırı sağcılar tarafından mültecilerin kaldığı bir yurt kuşatılıp ateşe verilirken bu caniliği seyretmek için Almanya‘nın bir çok bölgesinden binlerce insan oraya akın etmişti.

Bu kuşatma iki gün iki gece devam ederken başka evlere de saldırılar düzenlendi. Rostock olaylarının uzmanlar tarafından en çok eleştirilen tarafı ise polisin seyirci kalarak olayların tırmanmasına müsade etmesi oldu. Rostock ve Mölln olaylarından ders çıkarılması beklenirken sadece İçişleri Bakanı ve Belediye Başkanı istifa ettirilerek olayların üzeri kapatılmıştı.

SOLINGEN KATLİAMI

Mölln faciasının üzerinden sadece 6 ay geçmişti ki bu sefer 29 Mayıs 1993 gecesi hainler Solingen‘de yaşayan Genç ailesinin evini gözüne kestirmişti ve Genç ailesinin de çocukları umutları hayalleri kül oldu gitti. Bir gecede bir aileden 5 kişi hayatını kaybetmiş 14 kişi de yaralanmıştı. 5 kişiyi öldüren 14 kişiyi yaralayan dört caniden üçü gençlik yasasına göre yargılanarak 10 yıl ceza alırken biri 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve 2005 yılında hak etmediği özgürlüğüne kavuştu.

Almanya’nın kundaklama sicili sembol haline gelen sadece Mölln ve Solingen’den ibaret değil maalesef. Bilinen onca kundaklama vakalarının yanı sıra “aydınlanamayan” daha doğrusu emniyet güçleri tarafından bilerek üstü örtülen birçok yangın olayının da yabancı düşmanlığı motifli olabileceği aşikâr.

Federal Kriminal Dairesi 2016 sonuna kadar aşırı sağcı motifle 857 sığınmacı evinin kundaklandığını raporladı. 2015 yılında ise bu rakam 923’e ulaşmıştı.

Almanya’da Türklere yönelik ölümle sonuçlanan ırkçı kundaklamalar:

1992 – Mölln, 1993 – Solingen, 1996 – Karlsruhe, 2008 – Ludwigshafen, 2012 – Dortmund, 2013 – Backnang , 2013 – Mutzig

ALMANYA’DA KURUMSAL IRKÇILIK

Almanya’da başlıca mücadele edilmesi gereken konulardan biri kurumsal ırkçılık.

Yabancılara yönelik işlenen her suçta emniyet ve istihbarat tarafından bir saptırma görmek mümkün. Bizzat Alman devletine çalışan memurların desteği ile işlenmiş NSU cinayetlerini dava süreci başladığından bu yana yakından takip ediyoruz. Her yeni bilgi Almanya gibi bir hukuk devletinde bu kadarı da olmaz dedirtiyor.

Nasıl ki Mölln kundaklamasında öncelikle aşırı sağcı bir motif bulunamamış, vandalizm diyerek masumlaştırılmış ve üstüne üstlük bir de aile babasına kadın pazarladığı, bu nedenle evi kendinin veya düşmanlarının yaktığı suçlaması yöneltilmişse aynı şekilde 2000 – 2007 yılları arasında Türklere yönelik işlenen NSU seri cinayetleri için de aynısı yapılarak türlü bahanelerle dönerci cinayetleri diyerek üzeri kapatılmış ve sözde failleri bulunamamıştı. Eğer 2000 yılında ilk cinayetin ardından failleri ortaya çıkarılsaydı diğer 9 kişi şuan hayatta olabilirdi.

Geçtiğimiz hafta 388. duruşması görülen NSU davasında ilginç detaylar ortaya çıkmaya devam ediyor. 2001 yılında Köln‘de İran’lı bir ailenin dükkanına bombayı koyan kişinin NSU’dan yargılanan kişilerden birisi olmadığı ve o suçlunun şuan aramızda özgürce geziyor olabileceği hatta bu kişinin büyük ihtimalle Alman istihbarat teşkilatı mensubu olabileceği Avukat tarafından gündeme getirildi. Bir taraftan bu davanın aydınlatılması için Alman devleti tarafından verilen sözlerin yerine getirilmesini bir ümitle beklerken NSU’ya benzer “kurumsal ırkçılığı” teyit eden yeni vakalarla karşılaşmaktayız.

ALMAN POLISİ TARAFINDAN YAKILDI

Bu günler de Almanya’nın gündemini yeni bir “kurumsal ırkçılık” skandalı meşgul etmekte. Sierre Leone’li Oury Jollah’ın başına gelenler kan donduran cinsten. Onun arkasında Türkiye gibi güçlü bir devlet ve 3 milyon diasporası da yok elbette. Bir dostunun tek başına 12 yılı aşkın süredir devam ettirmeye çalıştığı hukuk mücadelesi ise hem hukuki olarak hem de siyasi olarak engellenmeye çalışılıyor.

Oury 2005 yılında sözde bir kadını rahatsız ettiği ve polise karşı geldiği için Almanya’nın Dessau şehrindeki polis merkezine götürülüyor ve alkollü olduğu için elleri ve ayakları hücre içindeki yatağa bağlanıyor. Nasıl oluyorsa elleri ve ayakları bağlı olan Oury’nin yatağı alev alıyor ve o odada yanarak feci bir şekilde can veriyor.

2005 yılında işlenen cinayetin davası iki yıl sonra 2007 yılında başlamasından tam 10 yıl sonra polis nezarethanesinde gerçekleşen bu olayın “cinayet olabilir” raporu ortaya çıkartılmışken, soruşturma için 2017 yılının Ekim ayında delil yetersizliği sebebiyle durdurma kararı veriliyor.

ARD Alman devlet televizyonunun bir yayın organı olan Monitor’un konuyla ilgili bu yılın Nisan ayında Başsavcılıktan aldığı belgelere dayandırdığı haberi ise gerçekleri tüm çıplaklığı ile ortaya koymuştu. O haberde: Oury’nin daha hızlı yanması için üzerine spreyle yanıcı madde sıkıldığı hatta yangın başladığında kişinin çoktan ölmüş olma ihtimalinin olduğu ayrıca o yatakların yanmaz yatak olduğu, normal bir çakmakla alev almayacağı ki o çakmağı içeri kimin nasıl soktuğu da hala bir soru işareti olsa da Oury’nin DNA’sının çakmakta bulunmadığı belgeleniyor. Hatta o belgelere göre emniyetteki suçlular bile belliydi.

Ama Almanya’nın adalet ve emniyet mensupları daha öncede olduğu gibi araştırma gereği duymadan dosyayı kapatmayı tercih etti, sonuçta canice yakılan bir Sierre Leoneli sığınmacıydı.

MÜSLÜMANLARI HEDEF HALİNE GETİRDİLER

Bu olaylar Alman siyasetçilerin açıktan ırkçılık yapamadığı parlamentoda aşırı sağcıların bu derece güçlü temsil edilmediği dönemlerde yaşanırken bugün ki siyaset dili ve realitesi ile Alman partileri, Müslümanları daha da artarak hedef haline getirmekte. Sözde azınlıkların haklarını savunmak niyeti ile ortaya çıkmış partiler - azınlıklara tolerans - politikasını tarihin mezarlığına gömerek yabancı karşıtlığından çoktan faydalanmaya başladı bile.

Neredeyse tüm partilerin politikalarını tamamen ırkçı zemine oturtmuş olmaları ve bununla birlikte hiç olmadığı kadar çok oy alabilmeleri aynı zamanda kurumsal ırkçılığında git gide güçlenmesi üzerinde ciddi manada düşünülmesi gerekir.

Failler gerekli cezayı almadığı müddetçe aşırı sağ büyümeye ve nefreti körüklemeye devam edecektir elbette. Mölln faciasının yıldönümü vesilesi ile ırkçı saldırıya maruz kalan tüm kurbanları anıyor vefat edenlere Allahtan rahmet diliyor, Almanya’dan ise adalet bekliyorum…

#Almanya
#Mölln
#Solingen
#Türkler
6 yıl önce