|

Trump’ın ABD medyası ile imtihanı

Bugün başkanlık seçimlerinin yol açtığı “Kutuplaşma” ve “Bölünmüşlük” gibi Amerikan toplumuna özgü yeni gerilimler ve tartışmalar, Trump karşıtı protestolarla farklı görünümlere evriliyor. Bu gergin atmosferden payına düşeni fazlasıyla alan kurumların başında ise Amerikan medyası geliyor.

Yeni Şafak
04:00 - 4/02/2017 Cumartesi
Güncelleme: 00:09 - 4/02/2017 Cumartesi
Yeni Şafak
İllüstrasyon: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İllüstrasyon: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Doç. Dr. Hakan AYDIN- Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi


Bundan yaklaşık sekiz yıl önce Barack Obama'nın ABD başkanı seçilmesi, babasının Kenyalı olması ve Müslüman kökenli bir aileden gelmesi gibi nedenlerle Amerikan medyasında geniş yankı uyandırdı. Ancak gerek G. W. Bush yönetiminden duyulan hoşnutsuzluklar, gerekse de Amerika tarihinin ilk siyahi başkanı olacak olması, Amerikan merkez medyasında geleceğe dönük iyimser bir tablo ortaya çıkartmıştı. Donald Trump ise aksine aday olduğu andan itibaren gerek kişiliği, gerek geçmişi ve gerekse de ilginç söylemleriyle, Amerikan merkez medyası tarafından açık bir hedef haline getirildi. Sosyal konularda muhafazakâr bir tablo çizmesi, bazı ticaret anlaşmalarından çekilme vaatleri ve daha korumacı ve içe dönük bir ticaret politikası izleyeceğine dair sözleri, özellikle Amerikan merkez medyasını da önemli ölçüde etkileme gücüne sahip Amerikan sermayedarları tarafından pek de hoş karşılanmadı.



MERKEZ MEDYAYA KARŞI SOSYAL MEDYA


Bugün başkanlık seçimlerinin yol açtığı “Kutuplaşma” ve “Bölünmüşlük” gibi Amerikan toplumuna özgü yeni gerilimler ve tartışmalar, Trump karşıtı protestolarla farklı görünümlere evriliyor. Bu gergin atmosferden payına düşeni fazlasıyla alan kurumların başında ise Amerikan medyası geliyor. Başkanlık seçimleri sürecinde Trump karşıtı bir yayın politikası izleyen bazı medya kuruluşları (Washington Post, USA Today, New York Times, The Atlantic, Foreign Policy, CNN vb.) Trump'ın sert eleştirilerinin hedefi oldu. “Elinde mikrofon olmayanların derdini anlatamadığı”, “medyanın gerçeği gizlediği, hatta yalan haber yaptığı” yönündeki eleştiriler ilk kez dile getirilmese de Trump'ın basın toplantılarında kendine özgü söylemiyle bütünleşince önemli yankı buldu. Hatta Amerikan medyasının benzer tavırlarından sürekli şikâyet eden çevrelerde ilginç başlıklarla ve Trump tanıklığıyla yeniden üretildi: “Trump CNN'i yerin dibine batırdı, Trump, CNN'i dünyaya rezil etti, Trump, CNN'i yerden yere vurdu!, Trump'ın canlı yayında CNN'i bitirdiği an!”



Trump'ın Amerikan medyasına yönelik eleştirileri sosyal medya kullanımının da gerekçelerini oluşturmakta. Bu gerekçeler sosyal medyayı görece alternatif bir medya olarak konumlandırmayı anlaşılır kılan bir karakter taşıyor. “Tweet atmayı sevmemesine” rağmen kendini buna mecbur hissetmesini, medyanın kendisine yönelik yanlı tutumuyla açıklayan ABD'nin yeni başkanı, bunu, karşı koyabileceği tek yol olarak görüyor. Bu şekilde Facebook ve Instagram da dahil 50 milyon kişiye yakınlaşacağını ve böylece yanlış anlatıldığında (anlaşıldığında değil) en azından bunun doğru olmadığını söyleme imkanının olacağını düşünüyor. “Medya eğer dürüst olsaydı -ki değil- kesinlikle Twitter kullanmazdım, kullanmak zorunda kalmazdım” şeklindeki beyanı, eleştirilerin hedefindeki medya kuruluşlarınca, “yeni başkanın sosyal medya kullanımı endişe yaratıyor” kurgusuyla çevreleniyor. Amerikan başkanlarının geçmişte medya ile girdiği mücadelelerin sonuçları dikkate alındığında, Trump'ın tehlikeli bir oyunun içerisine girdiğine dair haberler de birbirini takip ediyor. Ancak sosyal medyanın geleneksel medyaya karşı alternatif bir dil üretme becerisinin Trump örneğinde ne gibi bir başarıya ulaşacağı da merak konusu. Bir başka merak konusu da Trump'ın merkez medya eleştirilerinin domino etkisi oluşturup oluşturmayacağı.



İNGİLİZ MEDYASINA DA TEPKİLİ


Medyanın kendisine karşı olumsuz tavrı Trump'ı giderek artan şekilde ve gözle görülür biçimde öfkelendirmekte. Medya eleştirilerinin tonu da bu öfkeden nasibini alıyor ve New York Times'a ilişkin olarak “maalesef okuyorum, ama okumasam 20 yıl daha uzun yaşardım” şeklindeki mizahi çerçeveden “gazetecileri yeryüzündeki en sahtekâr insanlar” olarak nitelendirmeye dek sert bir görünüme evriliyor. Trump'ın eleştirilerinden İngiliz menşeli yayın kuruluşları da nasibini almakta. New York'ta düzenlediği ilk basın toplantısında kendisine soru sormak isteyen BBC muhabirine izin vermediği gibi muhabirin “haber kurumumuza saldırıyorsunuz” şeklindeki tepkisini “kurumunuz berbat” diyerek yanıtladı. The Guardian gazetesinin yazarı Monisha Rajesh'in ABD'deki başkanlık seçimini Trump'ın kazandığının kesinleşmesinin ardından sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda “Başkana suikast zamanı geldi” ifadelerine yer vermesi Trump karşıtlığının boyutlarını göstermesi bakımından önemli. Çeşitli toplantılarda medya temsilcilerini “yalancı, sinsi ve samimiyetsiz” olmakla suçlayan Trump'a karşı yürütülen kampanya yeni başkanın basın ile ilişkisinin sorunlu alanlardan biri olacağına dair kanaatleri güçlendiriyor.


Seçim sürecinde ABD'nin merkez medyası tarafından acımasızca eleştirilmesi Trump'ın, eleştirilerindeki öfke ve üslup sorunlarını bir dereceye kadar açıklanabilir kılsa da bu tarz bir yöntem, ABD'nin 45. başkanının medya eleştirilerinin (taraflı yayın, yalan haber, manipülasyon, çarpıtma, kamuoyu manipülasyonu vb.) haklılığına zarar verecek bir potansiyel taşımakta. En çok da merkez medyanın bağımlı bir yaşam sürdüğü dünyanın anlaşılmasını ve medyanın yayın politikaları bağlamında alması gereken dersleri gölgelemekte. Medya eleştirileri, rutin çatışma dinamikleri, kutuplaşma ve bölünmüşlük söylemleri gibi Amerikan toplumuna has yeni gerginlikler, dünya gündemini uzunca bir süre meşgul edeceğe benziyor. Bununla birlikte Trump ile merkez medyanın bu kavgasının sonuçları, tüm dünyada siyasal iktidarları, medya ile ilişki biçimlerine dair yeni sorgulamalara itecek gibi görünüyor.


#Barack Obama
#Donald Trump
#ABD
#New York Times
7 yıl önce