|

Türkiye’de kutuplaşma artıyor mu?

Türkiye’nin karşı karşıya olduğu terör tehditleri, dünyanın gidişatı düşünüldüğünde, farklı toplum kesimlerinin gürültülü denebilecek tepkilerini kardelen çiçekleri gibi göremesek de, bu tepkilerin oldukça ölçülü olduğunu gözlemleyebilmek mümkündür.

Yeni Şafak
04:00 - 2/02/2017 Perşembe
Güncelleme: 23:12 - 1/02/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
İllüstrasyon: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İllüstrasyon: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Doç. Dr. Kudret Bülbül- Siyaset Bilimci


Son zamanlarda Türkiye'de kutuplaşmanın arttığı, farklı toplumsal, siyasal ve kültürel kesimlerin birbirlerinden daha da uzaklaştığına dair görüşler ileri sürülüyor.



Kutuplaşma tezini savunanlar genellikle görüşlerini yakın dönemde yapılmış kamuoyu araştırmalarına dayandırmaktalar. Kutuplaşmanın arttığına dair yaklaşımlar çok ciddi bir şekilde analiz edilmeli.



HANGİ DÖNEME GÖRE KUTUPLAŞIYORUZ?


Öncelikle bir şeyin arttığı ya da azaldığına dair bir tespit için anlık değil dönemsel veriler gerekmektedir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'de kutuplaşmanın arttığını savunanlar bu artışın hangi döneme kıyasla gerçekleştiğini ortaya koymak durumundadırlar. Türkiye 1930'lara göre daha mı fazla kutuplaşmıştır? 1960'lar ya da toplumdaki bütün farklı seslerin bastırıldığı 12 Eylül döneminde daha mı az daha ayrışmış bir toplumduk?



Bu sorulara evet cevabı verilebiliyorsa, şu sorulara da yanıtlar aranmalıdır: Cumhuriyet döneminin temel mağdur kesimleri dindarlar, Kürtler, Aleviler ve Gayri Müslimler olarak görülebilir. Kutuplaşma artıyorsa Kürtler, Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerlere değil de daha mı fazla Kürt bölgelerine göç ediyorlar? Kuzey Irak, ya da başka bölgelere? Dindarlar daha mı fazla dindar şehirlere göç ediyorlar ya da Aleviler, Alevilerin yoğun olarak yaşadıkları yerlere mi gitmeyi tercih ediyorlar?


Kürtler, Türkler, Dindarlar ya da Aleviler 20-30 yıl öncesine göre birbirinden daha mı uzak? Birbirlerine karşı daha mı ayrışmış durumda?



İstatistikler böyle bir ayrışmanın olmadığını ortaya koyuyor. Göçler genellikle Türkiye'nin Batı bölgelerine yapılıyor ve göç edilen yerlerde bir Kürt, Dindar, Alevi gettolaşması söz konusu değil.



YENİKAPI RUHU…


İkinci olarak, kutuplaşma tezinin sadece yakın dönemde yapılmış alan araştırmalarına dayandırılması tek başına ne kadar yeterlidir? Türkiye toplumu bilindiği gibi Akdeniz toplumlarının karakteristik özelliklerini yansıtırlar. Duygusaldır ve anlık veriler bizi doğru sonuçlara götürmeyebilir. Bu nedenle kutuplaşmanın arttığını söyleyebilmemiz için anlık verilerin ötesinde, daha uzun dönemli nesnel verilere de bakılmalıdır. Kutuplaşmadan kastımız, Türkler, Kürtler, Aleviler, Dindarlar gibi büyük kimlikler arasındaki bir kutuplaşma ise, bu kimlikler arasındaki dönemsel evlilik oranlarına, komşuluk durumlarına, ticari ilişkiler gibi anlık olmayan verilere de bakılmalı ki daha sağlıklı yorumlar yapılabilsin. Değilse sadece anketlere bakarsak toplumumuzun parçalanmakta olduğunu varsayabiliriz ve bu varsayım bize 15 Temmuz'a bütün Türkiye'nin birlikte tepkisini ifade eden “Yenikapı Ruhu"nu açıklayamaz.



ABD VE AB'NİN GİTTİKÇE İÇE KAPANDIĞI BİR DÜNYA


Üçüncü olarak Türkiye'nin kutuplaştığını, nasıl bir dünyada yaşadığımızı öngörmeden varsaymak bizi yanlış sonuçlara götürebilir. Varsayalım ki Türkiye kutuplaşıyor. Eğer dünya daha fazla kutuplaşıyorsa, görece olarak Türkiye'nin daha az kutuplaştığı söylenebilir. Nitekim Avrupa ve Amerika'daki gelişmeler, bu bölgelerdeki kutuplaşmanın çok daha fazla söz konusu olduğunu ortaya koyar nitelikte. Trump'ın seçimleri kazanabileceğine, makul düşünen kaç sayıda insan ihtimal verebilirdi? Daha geçen haftalarda Fransa Başbakanı, Cumhurbaşkanlığı için adaylığını açıklarken, “Rusya'nın Putin'ine, Amerika'nın Trump'ına, Türkiye'nin Erdoğan'ına karşı aday olduğunu" deklare etti. Dikkat buyrulsun, dünyaya meydan okurcasına adaylığını açıklayan sokaktaki bir Fransız vatandaşı değil, Fransa Başbakanı!. Avrupa'nın pek çok ülkesinde artan ırkçılığı, Neo-faşist, Neo-nazist, İslamafobik akımları görmeden Türkiye'deki kutuplaşmayı değerlendirmek, küresel etkileri gözardı eden bir yaklaşım olacaktır.



FETÖ, PKK, DAEŞ terörü ile mücadele ederken, hangi ülke Türkiye kadar normal kalabilir?


Dördüncü olarak, küresel gelişmelere paralel olarak Türkiye'nin kendi içinde karşı karşıya olduğu FETÖ, DAEŞ, PKK tehdidini ve bu örgütlerin yakın dönemde gerçekleştirdikleri terör eylemlerini göz önünde bulundurarak değerlendirmeler yapılmalıdır. 11 Eylül sonrası ABD'deki tepkilerden hareketle Amerikan toplumunun kutuplaştığı belki söylenebilir. Oysa 11 Eylül gibi herhangi bir toplumu temelinden sarsacak bir hareket bir başka ülkede olsaydı, olası tepkiler düşünüldüğünde, Amerikan toplumunun 11 Eylül'ü en sağduyulu bir biçimde karşıladığı söylenebilir. Tıpkı bugün bizim yaşadığımız iç ve dış destekli terör tehditleriyle, bizim toplumumuz dışında, belki de başka hiçbir toplumun birlik ve beraberliğini bozmadan, sağduyulu bir biçimde baş edemeyeği gerçeği gibi.



Farklılıkların daha görünür olduğu, daha fazla normalleşen bir Türkiye…


Evet, Türkiye toplumunda farklı kesimler önceki yıllara göre, (Türkiye'nin daha azla özgürleşmesi, demokratikleşmesi, küreselleşme süreçleri, artan göçler gibi nedenlerle) kıyaslanamayacak bir biçimde daha görünürdürler. Farklı toplum kesimlerinin yakın dönemde çok daha görünür oldukları rahatlıkla söylenebilir. Böyle bir ortamda yapılan kamuoyu araştırmaları da daha fazla kutuplaşmaya dair verileri destekleyebilir. Fakat uzun on yıllar sonra gelinen noktayı, farklı toplum kesimlerinin yüksek sesle, gürültülü, sert ve bir ölçüde aşırı bir biçimde kendisini görünür kılmasını kutuplaşma olarak değil, toplumun normalleşmesi, bir tür kendisini psiko-terapisi olarak görmek daha sağlıklıdır. Uzun on yıllar susmuş, susturulmuş kesimlerin, uzunca sürmüş karakış altından çıkarken, kendilerini kardelen çiçekleri gibi sunmalarını bekleyebiliriz belki ama, onca yılların yaşanmışlıkları buna izin vermez. Farklı toplum kesimlerinin aynı yerlere göç ettiği, bir gettolaşma yaşanmadığı görülerek, gösterilen tepkileri kutuplaşma değil, normalleşme, onyıllara sari suskunluk sonrasında biraz gergin bir iletişim biçimi olarak görmek daha doğrudur. Siyasal dildeki sertlik toplumsal ilişkilerde, çarşıda pazarda zaten söz konusu değildir. Türkiye'nin karşı karşıya olduğu terör tehditleri, dünyanın gidişatı düşünüldüğünde, farklı toplum kesimlerinin gürültülü denebilecek tepkilerini kardelen çiçekleri gibi göremesek de, bu tepkilerin oldukça ölçülü olduğunu gözlemleyebilmek mümkündür. Kaldı ki demokratik, özgürlükçü, açık toplumları, kapalı toplumlardan ayıran en önemli özelliklerden birisi farklı görüşler arasındaki aşırı denebilecek tartışmalardır. Her şeyin sütliman gibi göründüğü ama ilk fırsatta parçalanan kapalı toplumlara yönelik bir özlemimiz yoksa, açık toplunun gereklerinden korkmamalıyız. Açık toplumun gereklerinden korkarak sürekli kutuplaşıldığı vurgusu yapmak, endişeleri tetikleyebileceğinden, daha fazla özgürleşmeyi ve demokratikleşmeyi engelleyebilir.


#Donald Trump
#Putin
#FETÖ
#DEAŞ
#PKK
7 yıl önce