|

Umberto Eco’nun labirentleri

Umberto Eco sadece romanlarında değil denemelerinde de okuyucularını içinden çıkılmaz labirentlere sokmaktadır. Edebiyata Dair’de yazarın ne tür labirentler içinde dolaştığı, onları nerede bulduğu veya nasıl ortaya çıkardığı da, tabii yepyeni labirentler içinde, aydınlatılmaktadır.

Yeni Şafak
04:00 - 24/02/2017 Cuma
Güncelleme: 23:21 - 23/02/2017 Perşembe
Yeni Şafak
Umberto Eco’nun labirentleri
Umberto Eco’nun labirentleri
ÖMER YALÇINOVA


Umberto Eco'nun denemeleri romanlarına kıyasla daha eğlenceli, espri ve değişik buluşlarla doludur. Sanırım Umberto Eco romanlarında belli bir çerçeveye sadık kalmak, onun dağılmasına engel olmak için daha kontrollü hareket eder. Denemede ise kendini neredeyse tamamen bırakır. Aklına gelen her şeyi kayıt altına almaya, onun diğer şeylerle bağlantısını keşfetmeye çıkar. Bu yüzden diyebiliriz ki Umberto Eco denemede bütünüyle çağrışımlarının peşinden gider. Fakat söylemek istediği şeyi unutmaz ve onu denemenin herhangi bir yerine bırakır.



POPÜLER OLMAK MUHATABINI BULMAK DEĞİLDİR


Edebiyata Dair; Eco'nun adeta beyin fırtınası diyebileceğimiz denemelerinden oluşmaktadır. Kitabı oluşturan makalelerden çoğu, Eco'nun değişik yerlerde değişik vesilelerle verdiği konferansların veya katıldığı sempozyumların bir araya getirilmesi şeklindedir. Kitabın akıcılığı biraz da buradan gelmektedir. Eco, sempozyum bildirisini yazar ve fakat o şekliyle kitabına almaz. Bir de bildiriyi sunduğu esnada söyledikleri vardır. Sempozyum sonrasında metinle konuşmayı birleştirir ve ortaya yepyeni bir metin çıkarır. Bu, metni hem canlandırır, konuşma havasına sokar, hem de bir ölçüde dağıtır. Dağınıklığın sebebi; Eco'nun konunun tarihsel süreciyle birlikte günümüzde ne anlama geldiğini de söylemek çabasındandır. Bu yüzden Eco konuştukça konuşur, yazdıkça yazar ama konuyu tam olarak bir sonuca ulaştıramaz. Yorulduğu için konuşmayı ve yazmayı bırakır. Çoğu zaman da bir labirentle ilgili konuşurken diğer bir labirentin içinde kaybolur.



Eco için yazarlık “şişedeki mesaj" metaforuna benzer. Şişedeki mesaj “'ölenin ardından' okunacak bir şey"dir. Oysa şişeye mesaj bırakan kişi kurtulmak için bunu yapmaktadır. Yani ölmemek ya da ölmeden önce muhataba ulaşmak için böyle bir gayret içine girmiştir. Ama öyle olmaz. Şişeyi, yazar öldükten sonra muhatabı bulur. Bu, çok katmanlı, çok döngülü bir metafordur. Ve neredeyse dünya edebiyatındaki bütün yazarlar için geçerlidir. Eco bunu yazarın popülerliği açısından söylemez. Popüler olmak, muhatabını bulmak anlamına gelmez.



Edebiyata Dair'de giriş bölümüyle birlikte on sekiz tane makale bulunmaktadır. En ilginç makalelerin Eco'nun kendi yazma serüvenini de işin içine dahil ettiği “Sanatçının Bir Bachelor Olarak Portresi", “Mancha ve Babil Arasında", “Borges ve Etkilenme Endişesi" ve “Nasıl Yazıyorum" oldukları söylenebilir. Çünkü kitap boyunca sık sık Dante, James Joyce ve Jorge Luis Borges isimleriyle karşılaşırız. Bunlar Eco'nun en çok uğraştığı, en çok üzerinde düşündüğü, etkilendiği ve haklarında yazdığı isimlerdir. Eco, romanlarını kurgularken hangi yazarlardan ne türde etkilenme içine girdiğini saklamayan, bunu bir metafor olarak sürekli kullanan ve konu edinen biri. Çünkü saklayan, üstünü örtmeye çalışan değil, her konudan anlamlar çıkarmaya çalışan biri kendisi. Bu yönüyle gayet postmodern bir yazar Eco. Fakat kendince, her şeyi açık seçik anlatma, açıklama yönüyle birlikte örtme, kapama, saklama yöntemleri de vardır.



Örneğin Eco, Gülün Adı'ndaki Borges etkisini, çocukken okuduğu masal, hikâye ve romanlarla birlikte ele alır. Ve Borges'in labirent şeklindeki kütüphanesiyle Gülün Adı'ndaki kütüphanenin benzerliğini değişik masal ve hikâyeler arasındaki benzerliklerle açıklar. Böylelikle direkt Borges'ten mi etkilendim, yoksa onu etkileyen kaynaklardan mı; o kaynaklar beni Borges'e mi yaklaştırdı, yoksa Borges üzerinden o kaynakları mı yeniden keşfettim diye sorar. Bu şekilde okuyucunun önüne değişik yollar açar. Bir paradoks sadece diğer bir paradoksun doğmasını sağlar. Okuyucu, Eco'nun açıklamalarından net bir sonuca ulaşamaz. Kendini bir karmaşanın ve sorular yumağının içinde bulur. Bu da Eco'nun kendince saklanma yöntemidir. Tüm bunları belli bir plan dahilinde değil spontane yapması hatta meseleyi dağıtıp, o şekilde bırakması da diğer bir saklanma ve üstünü örtme yöntemidir.







JOYCE'TAN BAHSEDERKEN RAHAT DEĞİL


Bu arada ortaya çok fazla aforizma çıkar. Ele aldığı şair ve yazarlarla ilgili orijinal tespitler yapılır. Eco, diğer postmodern yazarlarda da görüleceği üzere, bir fikrin etrafında dönüp durmaz. Yüzlerce fikrin bir arada ele alınmasıyla karşılaşırız onun denemelerinde. Arada parlamalar olur. Örneğin Borges kitaplarının yapı söküm akımıyla birlikte keşfedildiğini, onlardaki metinlerarasılık özelliğinin yapı söküm yöntemiyle ancak değerlendirildiğini, daha doğrusu Borges'in değerinin yapı söküm yöntemi bulunup, uygulanmaya başlandığında anlaşıldığını söyler. Ya da Oscar Wilde'ın Dorian Gray'in Portresi'nde veya diğer eserlerinde sıkça başvurduğu aforizmaların orijinalliğini, gerçekten aforizma olup olmadığını, bol bol örneklerle sorgular. Bu şekilde hem aforizma ve paradoksun ne olduğu ve bunlar arasındaki farklar hem de Wilde'ın ustalıkla kullandığı numaralar anlatılmış olur.



Tabii bu noktada bir de postmodernlerin aforizma düşkünlükleri unutulmamalıdır, çünkü ancak bu şekilde Eco'nun neyin peşinde olduğu ortaya çıkar. Aslında Eco bütün denemelerinde kendi faaliyetini düşünmekte, değerlendirmekte ve anlamlandırmaktadır.



Yine de Eco'nun rakibi Borges ve Wilde değil Joyce'dur. Çünkü Eco neredeyse sadece Joyce söz konusu olduğunda onun nasıl yazdığını, hangi kaynaklardan etkilenip istifade ettiğini sorgular ve düşünür. Denemelerinde sık sık örnek olarak Ulysses ve Finnegans Wake verilir ve diğer büyük romanlarla kıyas edilir. Eco, “metin eleştirisi" dediği ayrıntılı düşünme yöntemini Joyce'a uygular. Ayrıca Eco'nun Borges veya başka bir yazarla ilgili fikir yürütürkenki rahatlığına Joyce'a dair fikir yürütürken rastlanmaz.



Edebiyata Dair'de Eco'nun romancılığını kendi kaleminden okuma şansına kavuşuruz. En azından onun romancılığı üzerine ipuçları elde ederiz. Tabii Eco'nun denemeleri karşısında tekin durmak lazım. Onun nerede ciddi, nerede şakacı olduğunu kestirmek güçtür. Eco, boş adama konuşmayan biri. O istiyor ki okuyucu kendi fikirleriyle benim fikirlerimi çarpıştırsın, böylelikle yeni fikirlere ulaşsın; daha doğrusu ne benim ne de kendinin fikirleriyle iktifa etsin.



#Umberto Eco
#Edebiyata Dair
7 yıl önce