Her şey son Oscar törenleri sırasında Ellen DeGeneres'in meşhur selfie'siyle başladı. Sonra sadece sosyal medyayla sınırlı olan selfie çılgınlığı her yere sıçradı. Aslında İngilizce için bile yeni bir kelime olan selfie, sosyal medya kullanıcıları için epey eski bir kavramdı. 'Kendi fotoğrafını çekmek' anlamına gelen selfie, Türkçe karşılığının ne olduğu sorusuyla birlikte gündemimize girdi. Sosyal medyada selfie için kelime önerileri birbiri ardına gelirken gözler haliyle Türk Dil Kurumu'na çevrildi. Biz de Büyük Türkçe Sözlük'ün yazarı D. Mehmet Doğan'la yabancı kelimelere önerdiği Türkçe karşılıklarla sürekli tartışma konusu olan TDK'yı ve Türkçemize giren yabancı kelimeler meselesini konuştuk. Doğan'ın ifadesi net; karşılık için 'gerçek' Türkçe'ye gitmeliyiz.
'Selfie'den başlayalım. Önce şunu da belirtelim, bu kelime bugün geniş teşhircilik imkânları barındıran bulaşıcı bir kavrama dönüştü. Bu imkânın nasıl kullanıldığını, mahremiyetin nasıl şedit bir darbeye maruz kaldığını kısa bir internet gezisi ortaya koyar! Diller birbirinden kelime alır, bu tarih başlangıcından beri bilinen bir şey. Aktif diller, hâkim diller, hükümranların dilleri daha çok kelime verir, böyle olmayanlar daha az verir ve çok alır. Eğer dile yeni giren kelime karşılık bulmazsa, anlam alanı bir süre tam belli olmaz. Bütün dünyada bu alışveriş son yıllarda çok hızlandı. Tabii verenler az, alanlar çok. Türkiye/Türkçe de alanlardan. Alırken, kendi dilimizden karşılık bulduğumuz bir hayli kelime var. 'Sanal' bunlardan biri. Sanal 'virtual'in tam karşılığı mı? Bu şüpheli. Virtual, 'bilkuvve, tasavvurî, gözle görülen, mukadder, takdirî' olarak karşılanmıştır. Sanal'ın esasen imaginary-hayalî, muhayyel karşılığı olduğu söylenebilir. Her neyse, artık 'sanal' deniliyor. İran'da 'mecazî' denildiğini de kaydedelim.
Bakın bazı diller var ki, gelen bütün kelimeleri kabul eder. Bazı diller de kendi kelimeleri ile ifade eder veya kelimeyi kendine uydurur. Türkçe'nin 19. yüzyılda böyle güçlü bir dil olduğunu söyleyebiliriz. 19. yüzyıl bizim için Batı'nın ilminin, tekniğinin, edebiyatının, sanatının iktibası-tercümesi çağıdır. Bu tercüme dönemi dilimize çok sayıda kelime kazandırmıştır. Bu kelimelerin çoğu Arapça köklerden yapılmıştır. Bunda da acayiplik yoktur, Batı'da kelime yapımı için başvurulan dil İncil'in dili olan Latince'dir. Osmanlı bir medeniyet dili inşa etmek istemiştir, bu yüzden Kur'an'ın dilini seçmiştir. Fakat bu kelimeler Arapça'da yenidir, dolayısıyla anadili Arapça olanların da bilmediği kelimelerdir. Osmanlı böyle bir karşılık bulduğunda, hem Türkçe için, hem Farsça için hem de Arapça için bunu yapmıştır. Nitekim bu kelimelerin büyük çoğunluğu bu dillerin ortak kelimeleri olmuştur.
Dil devrimi bir medeniyet değiştirme hamlesi idi. O yüzden medeniyetimizin kelimelerini bıraktık, yeni kelimeler uydurduk. (Bu uydurma kelimelerle medeniyet davası güdenlere de şaşıyorum) Onların çoğunu tutturamadık, şimdi Latince kökten kelimeler dilimizde habire çoğalıyor. Batı'dan gelen günlük dilin kelimelerine karşılık bulmak Dil Kurumu'nun hiç bir zaman asli işlerinden olmamıştır. Fakat zarureten bunu yapmaya çalışmışlardır. Bu kadar zamanda hepi topu 200 sayfa tutan açıklamalı bir sözlük ortaya koyabilmişlerdir: Yabancı Kelimelere Karşılıklar Sözlüğü. Bunların bir kısmı yerindedir, tutmuştur. Bir kısmı Öztürkçe zorlaması yüzünden, dilin ruhuna uymadığından, hatta bir kısmı açıkça taciz ettiğinden tutmamıştır. Bazı kelimelerin karşılıklarını halk bulmuştur. Buzdolabı gibi. Bazılarını yazarlar, ilim adamları kendileri bulmuş ve kullanmışlardır.
Bu arada Türk Dil Kurumu'nun günlük dille ilgili kelimelere karşılık bulmaya çalıştığını, terimler alanına, ilim diline girmediğini söylemek durumundayız. Batı'dan gelen kelime akışına karşı karşılık vermek Türk Dil Kurumu'nın belli başlı önemli işlerinden biri olmalıydı. Fakat hiçbir zaman olmamıştır. Belli başlı bir iş olduğunda da sadece dilciler, dilbilimciler yani teknisyenler değil, yazarlar, edebiyatçılar da işin içinde olmalıdır. Dil Kurumu başlangıçta Doğu dillerine karşı konumlandırıldığı için, Batı dillerine karşı zayıf kalmıştır. Bu son dönemde yapılabilirdi. Fakat böyle bir akıl TDK için bir türlü söz konusu olamamıştır!
Kurum olmasa da, karşılık verenler bulunur! Osmanlıların dil kurumu filan yoktu. Fakat Batı'dan gelen birçok kelimeye doğru karşılıklar bulunmuştu. Tabii terimler konusunda bazı heyetlerin, encümenlerin oluşturulduğunu da unutmayalım. Neticede Fransızca öğretime başlayan Tıp öğretimi başta olmak üzere birçok bilim dalında çok sayıda kelime üretilmiştir.
Tabii, Dil Kurumu'nun yaptığı bir sürü kötü, menfi işten ötürü eleştirilmesi mümkündür, fakat verdiğiniz türden örneklerin TDK tarafından uydurulduğunu ispat etmek mümkün değildir! Hatta diyebiliriz ki, TDK'nın yaptıklarını kötülemek isteyenler böyle abartılı karşılıklar uydurmuş olabilirler. TDK, yeniden düzenlenebilir.
Dilin bir maddesi var, bir de ruhu... O dili iyi konuşanlar, yazanlar o ruhu kavramışlardır. Maalesef Dil Kurumu dilin ruhunu değil, maddesini, şeklini esas almıştır. Aşırı Öztürkçecilik, tasfiyecilik ağır basmıştır. Böyle olunca milletin dili ile konuşmak ve düşünmek imkânsız hale gelir. Bu da sonuç almayı güçleştirir.
Teknoloji icat edenler, ilim üretenler aynı zamanda dillerini zenginleştirenlerdir. Bir icat, bir keşif kelimeleriyle geliyor. Bunu siz başarabilseydiniz, sizin kelimeleriniz dünyaya yayılırdı. Biz bu durumda alıcıyız. İnternet bütün dünya dillerinde aynı. 'Ağ' veya 'genelağ' karşılığı var, fakat neredeyse kullanan hiç kimse yok. Bilgisayar terimlerinin, internet terimlerinin bir kısmı Kurum tarafından, bir kısmı işe kafa yoran uygulayıcılar tarafından Türkçeleştirilmiştir. Kompüter, önce elektronik beyin sonra bilgisayar olmuştur. Azeriler hâlâ kompüter (kompyuter) diyorlar.
Bunun çok karmaşık bir mekanizması olduğunu söylemek zor. Kurumun zaman zaman dilcileri bir araya getirip böyle çalışmalar yaptığı tahmin edilebilir. Keşke bununla ilgili sürekli bir birim olsa, devamlı araştırsa, karşılıklar bulsa. Bu karşılıklar sınansa, daha sonra devlet kurumlarında kullanılarak yaygınlaştırılsa. Dil Kurumu Devlet içinde bir kurum ama Devlet bunun farkında değil!
Dil Kurumu 1930'larda, 1940'larda medeniyet dilimizin Arapça Farsça kelimelerini tasfiye maksatlı bir kurum olarak devletin bir cihazı olarak kullanılmıştır. 12 Eylül darbesinden sonra fiilen Devlet içine alınarak tek parti hakimiyetinin dışına çıkarılmıştır. Ondan sonra Kurum'a gerçek bir fonksiyon verilememiştir. Bugün Dil Kurumu'nun yaptığı en dişe dokunur iş kitap yayınlarıdır. Dil Kurumu'nun bundan önceki başkanı TDK'nın topu attığını, alanını tamamen terk ettiğini açıkça ilan etmiştir. Bunu hem de Türkçe Sözlük'ün son baskısında yapmıştır. Dil Kurumu, öncelikle Türk dilinin yabancı dillerden korunması için harekete geçmelidir. Ekseriya devlet kurumları bir çok yabancı kelimeyi dilimize sokmakta, bu kelimeler kanun, yönetmelik vb. metinlerle yaygınlaştırılmaktadır. Aslında devlet aklı buna çare bulmakta zorlanmaz. Buna rağmen, bugüne kadar ciddi bir adım atılmış değil.