|
Bay Rasmussen ne demek istiyor?

“NATO” eski Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen Gaziantep’te “Ortadoğu’da Barış, Aktörler, Sorunlar ve Çözüm Arayışları Sempozyu-mu”nunda konuşmuş. Bay Rasmussen, Suriye sorununun çözümü için eski bir hikayeyi tekrar etmiş. Eski hikaye, Osmanlı’nın tasfiyesinden sonra Fransızların Suriye’yi “Sünni”, “Alevi”, “Dürzi” olarak dört beş parçaya bölmeleriydi. İngilizler de Filistin’i üçe bölmüşlerdi. Ürdün zaten bu bölünmeden türetilmiş bir ülke. Kalan iki parça ise Siyonistler ve Filistinliler arasında üleştirilecekti. Suriye için ‘yumuşak bölünme’ modeli olarak “Bosna-Hersek modeli”ni öneren Rasmussen, “Esed’i iktidarı terk etmeye razı ederek ülkenin de etnik ve dinsel hatlar çerçevesinde paylaşılmasını sağlamak lazım” diye konuşmuş.

Aslında daha iç savaşa sürüklenmeden önce Suriye’ye böyle bir model dayatılacağı konuşuluyordu. Şimdi daha yüksek sesle, NATO eski genel sekreteri Bay Rasmussen’ın ağzından ifade ediliyor.

Suriye ağır şekilde kanıyor iken ‘Rasmussen modeli’ cazip görünebilir. Irak zaten Amerikan işgalinden sonra fiilen üçe bölündü. 1920’lerin başındaki haritaya şimdi Kürtlerin ilave edilmesi dışında, Suriye de o eski hikayeye çağırılıyor. “Sünni”, “Şii”, “Maruni”, “Dürzi” bileşenlerinden oluşan Lübnan öteden beri barut fıçısı. Fiilen ikiye ayrılan Libya’da iç savaş devam ediyor. Güneylilerle Kuzeyliler anlaştılar derken Sudan küt diye ikiye ayrıldı. “Darfur” başta olmak üzere Sudan’da yine bölünme tehlikesi var. İran’ın, Afganistan’ın, Pakistan’ın “Peştun”, “Beluc”, “Kürt” biçimindeki bölünmesine sıra gelebilir. Ufalanmaların bu ülkelerle sınırlı kalmayacağı malum. Enerji, boru hatları, mezhep, etnisite, hepsi bir tarafa, mesele “nizam” meselesidir. “Küresel nizam” kimin elinde olacak, bu nizamın temel değerleri neler olacak, mesele asıl burada çatallanıyor.

Petrol keşfedilmemiş iken bile İslam uygarlığının merkezi topraklarını parçalamak istediler. Daha casus Lavrens doğmadan evvel İngiliz stratejistler, Hicaz’ı, Mısır’ı, Suriye’yi Osmanlı Türkiyesi’nden ayırmanın derdindeydiler. Sözde Arap dostu İngiliz entelektüeller kulaklara, “Mekke’den Kuzeye doğru bakınca, İstanbul taşrada kalıyor. Daha ne kadar taşralı Türkler tarafından yönetileceksiniz. Hem Müslümanların halifesinin Kureyş’ten olması gerekmiyor muydu?” diye fısıldamışlardı. Amaçları Osmanlı’yı dar alanda hapsetmekti. İslam havzasının en kalabalık nüfusunu teşkil eden Orta ve Güney Asya ile Osmanlı arasına ise Rusya İmparatorluğu girmişti. Böylece, Balkanlar’dan çıkarılmış, Güney’inden yalıtılmış, İran ve Rusya çitleri yüzünden Asya ile ilişkisi duygusallıktan öteye gidememiş Osmanlı Türkiyesi dünya siyasetindeki ağırlığını tümüyle yitirecekti. Kanaatimce, “Birinci Dünya Savaşı”nın sebeplerinden biri buydu.

“Selçuklular” ve “Osmanlılar”, bin yıldır İslam uygarlığının merkezi topraklarını aşağı yukarı bir bütün halinde, aynı nizam içinde tuttular. Bu nizam ortadan kaldırılmadıkça sömürgeci Batı bu topraklara ağını atamazdı. Osmanlı sonrasında “Arap rüyası” sona erdi. Arapları bir bütün haline getirmenin ideolojisi olan “Baasçılık” parçalanmanın adı oldu. Baasçılığın ideolojik merkezi Suriye, despot bir aşiret rejimine mahkum edildi. Körfez’de öz güçleriyle varlıklarını sürdüremeyecek aileler, aşiretler, Batı himayesinde devletçiklere dönüştüler. Aslında birer aile şirketi gibiler ve himaye olmadan ayakta kalabileceklerine kimse inanmıyor. Hamilerinin kendilerini korumaya takatlarının kalmadığı günler gelebilir.

#nato
#rasmussen
#suriye
9 yıl önce
Bay Rasmussen ne demek istiyor?
Hipoaktif çocuklara yaklaşım
Maaş artışı amirinin iki dudağı arasında olan memurlar var mıdır?
Martin Schulz Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı makamına ateş ederken...
Uzaylılar da "Köylüler"e karşı!
Erbakan ve ilk yerli otomobil