Zaman zaman çeşitli mahfillerde “borç içinde yüzdüğümüz, özellikle 2002 sonrasında yoğun borçlanıldığı, yakın zamanda borç krizi yaşayacağımız” söylemi dillendirilir.
Kamuoyunda kaynatılan bu efsanenin gerçekçiliğini göstergeler ışığında değerlendirmek düşüncesiyle konuyu gündeme aldığımı belirteyim.
**
Bilindiği gibi iç borç yurt içi (ulusal para ve döviz cinsinden olabilir), dış borçlar ise yurtdışı (genellikle döviz cinsinden) piyasalardan alınır.
İç borçlanmanın başlıca iki nedeni vardır. Birincisi bütçe açıklarını finanse etmek, diğeri de vadesi gelen borç yükümlülüklerini yerine getirmektir (borç servisi).
Bugün,
, daha çok geçmişten gelen borç yükümlülüklerini karşılamak amacıyla borçlanılmaktadır.
Bu nedenle alınan iç borçlar
dediğimiz anapara ve faiz ödemesinden daha düşük olmaktadır. Şöyle ki 2015 yılında 107 milyar liralık borç servisi yapılmışken, sadece 90 milyar liralık yeni borç alınmıştır.
**
Şimdi de iç borçların AK Parti iktidarı (2002 – 2015) dönemindeki gelişimine bakalım.
2002 yılı sonunda iç borç stoku 149,8 milyar TL (91,7 milyar dolar) iken, 2015 sonunda 440,1 milyar liraya (151,2 milyar dolar) çıkmıştır.
Bu rakamlar söz konusu dönemde iç borç stok miktarının TL olarak 2,94 ve dolar cinsinden 1,64 kat arttığını göstermektedir.
**
Bu artış çok mu, az mı?
Mutlak rakamlara bakıp yorum yapmak gerçekçi değil.
Borçların nerelerde kullanıldığına, milli gelir içindeki payına bakmak lazım.
Bakkal Kamil Efendinin 50 liralık borcu, süper market sahibi Hasan Beyin 5000 liralık borcundan daha ağır-kritik olabilir. Bunun için cirolara, satış kapasitesine ve karlılığa bakmak lazım.
Devletin cirosu da milli gelir ya da GSYH'dır.
2002 yılında 350 milyar TL (230 milyar dolar) civarında olan GSYH, 2015 yılı sonunda 1953 milyar TL'ye (719 milyar dolar) ulaşmıştır.
Bu rakamlar AK Parti iktidarı döneminde GSYH'nın TL olarak 5,58 ve dolar olarak 3,12 kat arttığı anlamına da gelmektedir.
Yani,
hem TL hem de dolar cinsinden
.
**
Borçların mevcut düzeyi ve yapısı sorun yaratır mı sorusu bizi borçların sürdürülebilirliği kavramına götürür. Yani,
, sorusudur bu.
Bu soruya gerçekçi cevap verebilmek için bazı göstergeler geliştirilmiştir. Tıpkı bazı hastalıkların teşhisi için yapılan tetkikler gibi (kan testleri, vücut sıcaklığı, tansiyon, kolesterol v.s.).
Bu göstergelerden en önemlisi AB Tanımlı Genel Yönetim Borç Stoku
oranıdır. Bu oran 2002 yılında % 74'den 2015 yılında % 32.9'a gerilemiştir.
oranları da aynı dönemde % 43'den % 23'e düşmüştür.
AB ülkelerinde
kamu borcu/GSYH oranı üst sınırı % 60 alınmıştır.
Hem AB genel ortalaması (% 85,3) hem de çok sayıda ülke (Yunanistan, İtalya, Portekiz, Belçika, İspanya, Fransa vs.) verisi bu ortalamaların çok üzerindedir.
**
İç borçların sürdürülebilirliği ile ilgili
de var.
2002 yılındaki % 65 düzeylerinden, 2015 yılında % 9'lara düşürülmüş.
Mali disiplin, fiyat istikrarı, büyüme hızları, olumlu yatırım iklimi ve borçlanma ihtiyacının azalması yanında planlanan borçlanmanın
de faiz düşüşünde önemli bir etken.
Hatta bazı iktisatçılar
(enflasyondan arındırılmış)
bazı yıllar
bile şikayetçi.
**
2002 sonunda 9,4 ay iken, 2015 yılı sonunda 71,4 aya yükselmiştir.
2002 yılında % 85 düzeyinde iken bugün % 12 düzeylerine gerilemiştir. Yani 2002 yılında her 100 liralık verginin 85 lirası faiz ödemelerine harcanırken, bugün 12 lirası harcanmaktadır.
Devlet borç yönetimine ve ekonominin geleceğine olan güvenin bir başka göstergesi olan
artmış… v.s.
**
AK Parti (2002-2015) döneminde
olduğu,
açısından bir
ve özellikle AB ülkeleri ile kıyaslandığında
yaşandığı açık olarak görülmektedir.
Borçlardaki iyileşmelerin iç ve dış konjonktürde yaşanan (bazıları kurgulanmış) bir takım olumsuz gelişmelere rağmen sağlanması iç borçlanma performansını daha anlamlı hale getirmektedir.
İç borç kaynaklı
,
(yalan, dolan)
.