|
Brexit ve Ortadoğu’ya faturası

Kültürel olarak birbirlerine hiç benzemeyen İngilizlerle Türklerin ortak paydada buluştukları ender durumlardan biri yaşanıyor. Referandum sonuçlarının Avrupa Birliği'nden ayrılma yönünde çıktığı günden beri bir araya gelen Britanyalıların tartıştıkları temel konu şu: Ne olacak memleketin hali? Siyasete yabancılaşan tüm Avrupalılar gibi sokaktaki İngilizler de Brexit kararından beri son derece politikleştikleri, o duygularını dışa yansıtmayan duruşlarına rağmen ateşli tartışmalar her yerde gözlemlenebiliyor.



Gerçekten de “ne olacak bu İngiltere'nin hali” şeklinde başlayan konuşmalar toplumun her kesiminde olduğu gibi siyasi elitler arasında da sürgit devam ediyor. Toplumun her kesimi bu sorunun cevabını arıyor denilse yeridir.. Her ne kadar medya ve siyaset erbabı çıkan sonuçtan halkın pişman olduğu, böyle bir kararın beklenmediği yönünde algı oluştursalar da benzer bir referandumda aynı sonucun çıkmayacağının garantisi yok. Bunun nedeni sermaye ve iş çevrelerinin, Londra gibi merkezlerin aksine İskoçya'dan Galler'e kadar oy verenlerin Avrupa'ya karşı soğuklukları ortadan kalkmış değil. Bilakis her olumsuzluğun nedenini mülteci sorununa dolayısıyla Avrupa Birliği'ne fatura eden halk arasında bu kanaatler zayıflamış değil. Yeni açıklanan rakamlara göre Britanya'ya gelen mülteci sayısında geçen yıl tarihi rekor kırılmış.



Çıkan sonuçlara dair farklı komplo teorileri de dillendirilmiyor değil. Mesela Amerika'nın Avrupa Birliği'ni cezalandırmak için bu sonucu desteklediğinden, İngilizlerin AB'yi ayrılma tehdidi ile korkutup yine de ayrılamama yönünde sonuçları etkileyecekleri ama bu kez başaramadıkları yönünde teoriler farklı kesimlerde dillendiriliyor.



Belki bunlar içinde en akla yatkın olanı, Avrupa Birliği'nden hazzetmeyen ama çıkarlarını oraya bağlı hissedenlerin, referandumun sonucu ayrılmama yönünde olması ama muhalif olmaktan da vazgeçmeme psikolojisinin politik faturasıdır eldeki netice.



Aslında bu muhalif olmak ama Birlik'ten de ayrılmamak psikolojisinin siyasal açılımı Britanya'nın baştan beri Avrupa Birliği ile sürdürdüğü ilişki biçiminin formülünden başka bir şey değil. İngiltere'nin Avrupa mı Atlantik'in diğer yakası mı tercihini yapmak zorunda kaldığında Avrupa'yı tercih etmeyeceği tarihi bir gerçek. Bunu Avrupa Birliği'nin elitleri de çok iyi biliyor. Üstelik iki tarafın da karşılıklı güvensizlikleri bir sır değil. The Spectetor dergisindeki İngiliz başbakanının psikolojisi hakkındaki tespiti aslında tüm İngilizler için de geçerli: Başbakan May, Avrupa Birliği'nin İngiltere'nin bu sonuçtan dolayı zarar gördüğünü bilmeye ihtiyaçları var.



Aslında tersinden İngilizler de bir şekilde Avrupalılara böyle bir ders vermeyi umuyorlardı belki de.



Avrupa içinde kalarak Avrupalılara ders vermek şeklinde özetlenebilecek strateji yeni değil. Üstelik Amerika ile olan özel ilişkileri nedeni ile genel AB politikalarını farklı yönlerde etkileyen bir işlevleri oldu. AB elitleri açısından İngiltere Amerika'nın sözcüsü gözüyle bakılıyordu. Amerika'nın yanısıra İngiltere'nin de Türkiye'nin AB'ye üyeliği konusunda ısrarcı olması bu açıdan hiç de tesadüfi değil,



Gelinen noktada İngiliz siyasetinin bir şekilde referandum sonuçlarını etkileyerek kalma yönünde sonuç elde edileceği beklentisi boşa çıksa da bu beklenti tümüyle sona ermiş değil. Şu anda İngiliz kamuoyunda yapılan en önemli tartışma 'Brexit' sonucunun parlamentoda oylanması gerektiği aksi taktirde geçersiz sayılacağı yönünde. Bu tezi en çok savunanlar iş çevreleri ve Lordlar Kamarası'ndaki özgül ağırlığı hayli fazla seçkinler. Bunu nedeni çok açık; çünkü sermaye ve seçkinler kesiminin Avrupa Birliği ülkeleri ile yoğun iş ilişkileri mevcut ve yeni durumdan en fazla onlar etkilenecek. Bu durum, küresel kapitalist düzende kapitalist sınıfla ulus devlet ilişkisinin kazandığı boyut açısında son derece açıklayıcı bir gösterge…



Bir müddet önce Oxford Üniversitesi'ndeki İslam Araştırmaları Merkezi'nde (Oxford Center for İslamic Studies) bir konuşma yapan eski başbakanlardan John Major ilginç bir noktaya işaret ediyor: Hoşumuza gitse de gitmese de bir sonuç ortaya çıktı ve bu uygulanacak. İngiltere bu durumdan daha kazançlı çıkabilir. Tarihsel olarak İngiltere kıta Avrupası ile arası açıldığında Ortadoğu'ya, İslam dünyasına yakınlaştı. İngiltere'nin Osmanlı ile yakınlaşıp ticareti geliştirmesinden sonra ekonomik anlamda büyük güç haline geldi. Bu yeni durumda da tarihi tecrübeden yaralanabiliriz...



Eski başbakanın bu tezi yabana atılacak gibi değil ancak yoruma muhtaç. Tarihte Osmanlı'ya yaklaşan İngiltere bir imparatorluk gücü idi ve bu yakınlaşmanın netice olarak bizim için neye mal olduğunu çok iyi biliyoruz. Bugün benzer ilişkiyi kuracak gücü olmasa da Amerika'nın yedeğinde girişilecek bu tür yakınlaşmanın bedelinin Ortadoğu için neye mal olacağını şimdiden yaşıyor ve görüyoruz.


#Brexit
#Ortadoğu
#Avrupa Birliği
7 yıl önce
Brexit ve Ortadoğu’ya faturası
Ah şu ‘ev kadınları’ olmasa…
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!