|
Çevre duyarlılığı böyle anlatılmaz

Halk arasında pek çok şeyi net bir şekilde ifade eden çok etkili bir deyiş vardır:

“Hem şoför arkası olsun, hem cam kenarı olsun, hem Orhan Gencebay çalsın, hem de 2.5 lira olsun.”

Olacak iş mi?

İstanbul’un nüfusu 17 milyona dayanacak, hâla Osmanlı’dan kalma kaynaklarla su ihtiyacının karşılanacağını zannedeceksin; hükümetin ve Belediye’nin oradan buradan açacağı kanallarla kente su taşımasına karşı çıkacaksın. Hem ekonomim büyüsün diyeceksin, hem enflasyonum düşsün diyeceksin; ama bunlar için geçerli enerji kaynaklarını götürüp ‘sözde çevreciliğe’ mahkum edecek, Danıştay’dan veya diğer tay’larla engelleyeceksin.

Reel politika denilen hadise dünyanın kaçınılmazı. Bu nüfus artışıyla ve bu büyüme hırsıyla yer küredeki canlılığın içine edip, başka gezegenlerde hayat koşulları var mı, diye araştırmak da ancak bu dünyanın kendi kendisini yok eden insanına mahsus bir şey olsa gerek.

Kapitalizmin ve liberalizmin gelişimine ket vurmaya çalışan her unsur yine kapitalizm ve liberalizm tarafından ortadan kaldırılır. Hem sistem içinde kalayım, hem sisteme uymayayım durumu çalışmaz.

Bu nedenle Türkiye, enerji açığını kapatmak istiyorsa her yöne çekilebilen ve her türden HES ve diğer enerji yatırımlarını engellemeye müsait ÇED Raporu sisteminin değiştirilmesi şart. Yani ‘Hem herru hem merru’ olmuyor.

Ancak bunu halk kitlelerine ayrıntılı bir şekilde anlatmadan alelacele çıkartılan yasalarla düzeltmeye çalışmak, yani “algılamayı yönetmeden”, alınan kararların reel politikaya ne kadar uygun olduğunu anlatmadan yola devam etmek iletişim adına yapılabilecek en büyük hatadır. İşte o zaman Hürriyet gazetesinin dünkü manşeti karşılıksız kalır ve kafalarda hükümetin bir çevre katliamına neden olacak adımlar attığına dair inancın filizlenmesine yol açar. Birinci sayfadan yedi sütuna manşet şuydu:

“Havasına suyuna, taşına toprağına...”

Sonra da içeride tam sayfa ayrıntılarıyla bu yasa ile memleketin taşına toprağına, havasına suyuna nasıl zarar verileceği anlatılıyordu.

Tamamen hislerimize tercüman olduğu için şükran duygularıyla bu sütunlarda bir süredir kendisinden söz ettiğimiz Kültür Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Haluk Dursun’un şu tespitlerini bir kez daha hatırlatmakta yarar var:

“İmar ve inşaat işinde, yollarda, köprülerde kimse söz söyleyemiyor ama muhafazakârlar üç şeyi yapamadı; kültür, sanat ve çevre. (...) Ağaç dikme sayısıyla çevreye duyarlılığımız anlaşılmaz. Bu konuda hassasiyetin de olması lazım.”

Kültür adamı gözüyle durum budur.

Buna biz bir de iş, ilişki ve iletişim çerçevesinden şunu ekleyelim:

Sayın müsteşarın sözünü ettiği ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın sık sık dile getirdiği hassasiyetin, kitleler tarafından içselleştirilinceye kadar anlatılması, gösterilmesi şarttır.

‘Türkan Şoray’a aşığım’

Bazı arkadaşlarımız sık sık, öykündükleri ne varsa karşılığını birebir buldukları yere işaret edip, lafı sonuçta“Batı’ya şöyle benzemeliyiz, böyle benzemeliyiz” e getiriverirler ya. Hani ecnebi aydınlarımız Mustafa Kemal Atatürk’ün “Efendiler biz bize benzeriz” sözünü sanki hiç söylenmemiş gibi tamamen göz ardı edip, sözü “Biz Batı’ya benzemeliyiz”e bağlarlarlar ya; işte bu nedenle bize dair hassasiyetler üzerine ne zaman güncel bir örnekten söz edecek olsak Batı’nın öncül simgesi ABD kıyaslamaları hemen ilk sırada aklımıza geliverir.

Michelle Obama’nın TV sunucusuyla çuvallar içine girip Beyaz Saray salonunda yarışmaları, yine Michelle Obama’nın elinde şalgamla dans ettiği kısa klip hafızalarda tazeliğini korumaktadır. İnsanın zihni orada ve bizde, first lady’lerin nasıl davranmaları gerektiğine, kültür ve değerlerin nasıl bir farklılığı dikte ettirdiğine kilitlenince, hayal gücü dediğimiz kontrolsüz zemberek aniden boşalıp, komedinin hasını ortaya çıkarıveriyor.

Şimdi de Barack Obama, White House’daki törende Başkanlık Özel Madalyası’nı taktığı ünlü aktris Meryl Streep’e aşkını ilan etmiş:

“Herkesin önünde açıklıyorum. Meryl Streep’i seviyorum. Ona aşığım. Onu sevdiğimi kocası da biliyor. Michelle de biliyor ve yapabilecekleri hiçbir şey yok.”

Tabii ki espri... Ancak hayal gücü ‘kültür ve değerler’ dağlarını aşarak zahmetsiz biçimde devreye girince, iş, ‘Türkan Şoray’a aşığım’ diyen bir Türk Cumhurbaşkanı ya da Başbakan’ına kadar uzanıveriyor.

Bu vesileyle yine “Canım ne var bunda? Bizimki de söyleyebilmeli; hatta söylemeli” diyecek ecnebi aydınlarımızın kulaklarını çınlatalım.

Onlara kalsa bir sihirli değnekle dokunup, bu memleketin insanını kendileri nasıl konuşup nasıl davranıyorlarsa, öyle yaşatacaklar.

#hükümet
#Belediye
#sözde çevreciliğe
9 yıl önce
Çevre duyarlılığı böyle anlatılmaz
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle