|
Çipras, kapitalizmin duvarına toslar

Çipras’ın işinin zor olduğunu kendisi dahil herkes gayet iyi biliyor. Dün Atina Borsası’ndaki düşüşten başlayarak, Çipras’ı pek çok dünya liderinden farklı olarak telefonla aramak yerine bu çağda telgraf çekmeyi tercih eden Merkel(tebriklerini güvercinle de yollayabilirdi) haberine kadar pek çok gelişme Yunanistan’da işlerin karmaşık bir ip yumağı halinde birbirine dolanacağının işaretlerini veriyordu. İlk iş olarak İsviçre’deki öğrencilik yıllarından arkadaşım avukat Adonis Gerolimpos’u aradım. Adonis dedi ki:

“Sizin sosyal demokratlara söyle hiç sevinmesinler. Çipras, AB konusunda olduğu gibi seçim sırasında ileri sürdüğü pek çok radikal vaadden yavaş yavaş vazgeçmeye başladı bile. Başına en büyük bela da parçalı bohça halindeki (patchwork) onlarca koalisyon ortağından gelecek.”

Bizim Adonis tipik Ortodoks bir komünistti. Dünyadan buharlı makinalar kalktı, o hâlâ dünya görüşünü değiştirmedi. Belki biraz da bu nedenle Çipras’a başından beri şans tanımamıştı.

“Politikaları radikal bir şekilde değiştireceğiz” açıklamaları yapan, borçların ödenmemesinden tutun da özelleştirme karşıtı politikalar uygulayacağını bilmeyenin kalmadığı Çipras ve hükümetinin neyi başarıp neyi başaramayacağını anlamak için kapitalizmin son yüzyıl içindekini serüvenine bakmak yeter. Beğenin beğenmeyin (ki beğenenine rastlamak pek kolay değildir) tüm aklı başında sosyal bilimciler kapitalizmin, insana en uygun sistem olarak (İçindeki şeytan unsuru melek unsurundan çok daha güçlü olduğundan mı acaba?) daha uzun yıllar kendini dünyaya kabul ettirmeye devam edeceğine işaret ediyorlar.

Kapitalizmin kılıktan kılığa giren, giderek karmaşıklaşan bir nebula halinde döne döne yoluna devam ettiğini, liberalizmin de, serbest pazar rekabet anlayışının da bu toz bulutuna yol açmak için çeşitli transformasyonlardan geçerek küresel güç dengelerine ayar verdiğini son 20 yıllık gelişmelere bakıp da görmemek mümkün değil.

Aynı durum hatta daha fazlası ‘marka’ kavramı için de sözkonusudur. Marka, kapitalist sistemin, liberal ekonominin en karmaşık, en sofistike, en zor anlaşılır (ve tabii en zor uygulanabilir) ürünüdür. Eğer böyle olmasaydı, önüne gelen herkes, zırt pırt marka yaratırdı. Örneğin Coca-Cola’nın bir şişesinin maliyeti üç kuruş beş para iken, içine doldurulan su, şeker, usare ve karbondioksitten oluşan ve aslında tadı tuzu bize yabancı içeceğine yüzlerce milyon lira ödemiyor muyuz? O aradaki farkı işte bu ‘marka vaadi’ için ödüyoruz.

O halde soralım? Çipras bir marka mıdır? Pek çok başarılı siyasi lider gibi elbette markadır. Markasının vaadi nedir? Şudur:

AB’den ve IMF’den bağımsız, Almanya’ya kafa tutan, borçlarını ancak kendi istediği şekilde –o da belki- ödemeyi planlayan, Yunanistan halkının kemer sıkmasına son verecek olan bir strateji...

Peki bu vaat tutulabilir mi?

Eğer yukarıdaki kapitalizm önermeleri doğruysa kesinlikle tutulamaz. Bizim Adonis de zaten diyor ki:

“Çipras çuvallayacak ve komünist parti oylarını artırarak iktidara gelecek.”

Bu işlerden biraz anlıyor ve Adonis’i tanıyorsak bu subjektif akıl yürütmenin ilk kısmının doğru, ikinci kısmının da hayal olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Sözcü’nün öneminin üç nedeni

Kendisini şahsen tanıma fırsatını bulduğumuz, yayımladığımız NPQ Türkiye dergisine getirdiği katma değeri her zaman takdir ettiğimiz, Türkiye’nin yurtdışı tanıtımında birinci derecede önem taşıyan kuruluşu Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü’nün kurucusu Doç. Dr. İbrahim Kalın, önce Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcılığı’na getirildi; son dönemde de Cumhurbaşkanlığı Sözcülüğü görevini yürütüyor.

Okumak için en azından benim ciddi çaba harcamamı gerektiren ‘Akıl ve Erdem’ adlı kitabın yazarı İbrahim Bey’in bu göreve getirilmesi önemli midir? Evet önemlidir. Üç nedenden dolayı:

Bir: Bu görev, Cumhurbaşkanlığı’nın aynen Beyaz Saray’da olduğu gibi açık iletişim kanallarını devreye sokmaya başladığının göstergesidir. Yani medyaya Cumhurbaşkanlığı’nın görüş ve fikirlerini birinci elden edinme olanağı doğmuştur.

İki: Sayın Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı dönemiyle ilgili getireceği farklılıklara yeni bir ışık tutulmuştur.

Üç: Sözcülük müessesesinin ne kadar ciddiye alınması ve hangi kalibrede insanlar tarafından yönetilmesi, yürütülmesi gerektiği konusunda kurumlara ve şirketlere bir benchmark (Kıyaslama, nirengi) oluşturma şansı doğmuştur.

Paranın dini imanı olmaz

İslamofobi aşağı, İslamofobi yukarı... Batı’nın zaman zaman ortaya çıkan ikiyüzlü politikalarına en güzel örneklerinden biri bu İslamofobi meselesinin Batı çıkarları söz konusu olduğu zaman ortadan kalkıvermesidir. Türkiye’deki demokrasi ve insan haklarını birinci sayfada tartışan, yüksek tirajlı dergilerine kapak yapan, hatta özel Türkçe ekler veren ve başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere AK Parti’ye cepheden saldıran Batı medyası ne hikmetse Mısır’da şaibeli Sisi iktidarını destekler, Suudi Arabistan’a değinmez, dost Körfez ülkelerindeki antidemokratik gelişmeleri görmezden gelir ve de ‘İslam’ın son kalesi’ni vurmak için elinden geleni yapar. Para söz konusu olduğunda ise aynı Batı, İslamofobi’yi anında unutuverir.

Son haber:

Real Madrid’in efsanevî kulüp başkanı Kont Bernabeu’nun adını taşıyan stad yeni sponsorunun adıyla anılacakmış artık:

Abu Dabi Bernabeu...

Nasıl? Nerede İslamofobi?

Londra’nın marka kulüplerinden Arsenal’in stadının adı ne peki?

Emirates. Nasıl? Nerede İslamofobi.

İngiltere’nin simgesi haline gelen mağaza markalarından Harrods’un eski sahibi kimdi? El Fayed ailesi. Peki El Fayed ailesi mağazayı kime sattı? Katar Holding’e.

Peki nerede İslamofobi?

Biz size söyleyelim nerede?

Hıristiyan Batı’nın çıkarlara ters düşen her yerde.

#Çipras
#Atina Borsası
#Kapitalizm
9 yıl önce
Çipras, kapitalizmin duvarına toslar
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi