|
Diplomat ‘Hayır’ demez...

Türk Amerikan ilişkilerini Suriye gerginliği üzerinden takip eden gazetecilerin bazılarında beklentilerini ve hayal kırıklıklarını samimiyetle yazmalarında özel bir naiflik bulduğumuzu itiraf edelim. Bunu yaparken de arkadaşlar, Joe Biden ve ilgili Amerikan siyasetçilerden halka halka yayılan istihbarat haberlerine veya bizzat kendi tanıklıklarına dayanıyorlar. Yazılarını dikkatle okuduğum birkaç köşe yazarından biri olan Tolga Tanış, Pazar günü “Siz de sıkılmadınız mı?” diye sorup şöyle devam etmiş:

“Hiçbir şey yokmuş gibi davranmalarından... Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın herkesin ortasında IŞİD’in Türkiye gibi müttefikler yüzünden doğduğunu, bölgeye giden yabancı savaşçılardan Türklerin de pişman olduklarını söyleyip, sonra özür dilemesinden. Sonra ‘Özür dilemedim’ demesinden. En sonunda da bunlar yüzünden gazetecileri suçlamasından. Size de artık fenalık basmadı mı?”

Tolga Tanış, benzer bir olayı eski ABD Ankara Büyükelçisi Ricciardone ile de yaşadığını anlatıyor.

Fenalık basabilir elbette. Özel hayatlarımızda da böyle olmuyor mu? Gerçeğimizin çarpıtılması karşısında sinirimiz tepemize çıkıveriyor. İletişim disiplininin iş ve siyaset dünyasında, uluslar arası ilişkilerde, ekonomiden fen bilimlerine kadar aklınıza gelebilecek her türlü akademik her alanda deneyimlerden süzülüp gelen kuralları olmasa, zannediyorum ki dünya bugünkünden çok daha karışık bir hale gelebilirdi.

Prof. Dr. İlter Turan hocanın ‘diplomasi dili’ üzerine yazdığı o muhteşem makalesindeki giriş paragrafını hatırlamanın tam sırası:

“Büyükçe bir yatın rıhtıma yanaşmasını hiç izlediniz mi? Kaptanın tayfalara bağırarak yağdırdığı komutları siz bilmeyebilirsiniz; kaptanın çıkardığı hacimli sesler size anlaşılmaz sözcükler gibi gelebilir ama tayfalar ne istendiğini anlamakta fazla güçlük çekmezler ve söylenileni yerine getirirler. Ya da başka bir örneği hatırlayalım. Askerlik yapanlar bilirler. Talimin büyük bir bölümü doğru emir verme, emirleri doğru tekrarlama üzerine kuruludur. Emirler kısadır. Yüksek sesle verilir. Yüksek sesle tekrarlanır. Aslında belirli bir faaliyet alanına, belirli bir mesleğe özgü terimleri, yine o mesleğe özgü bir üslûpla ifade etmek günlük hayatımızın bir parçası. Giderek daha dar alanlarda uzmanlaşmaya doğru gelişen toplumsal yaşamımızda her gün yeni uzmanlık dilleriyle tanışmamızın söz konusu olacağı kesin. Acaba bu uzmanlık dilleri neden ortaya çıkıyor?”

İlter Turan hoca, uzmanlık alanlarında iletişim bahsinde mesleklere özel jargonun önemine değinip ‘diplomasi dili’nin ne olup ne olmadığını anlatırken, ‘diplomasi’yi şöyle tanımlıyor:

“Diplomasi, ülkelerin konuşarak, iletişim yoluyla aralarındaki sorunları giderme aracıdır.”

İki siyasi liderin buluşup çok sert bir tartışma yapması ve aralarındaki anlaşmazlığın çözümü konusunda ilerleme kaydedemeseler bile bu görüşmenin kamuoyuna ‘Açık ve samimi görüş alışverişinde bulundular” şeklinde aktarılacağını anlatıyor. Bu tür ifadelere de ‘kalıplar’ deniyormuş.

Hoca’dan öğrendiğimize göre diplomasi dili ‘açık kapı bırakan’ bir dil aynı zamanda. Siz hiç ‘Görüşmeler başarısızlıkla sonuçlandı’ diye bir açıklama hatırlıyor musunuz? Doğru kalıp şuymuş: “Görüşmeler ileri bir tarihe ertelendi.”

Kalıpları basın toplantılarında sık sık görüyoruz aslında:

Bir başka kalıp da şuymuş:

“Sözlerinizi şu anda teyit etmem ya da yalanlamam mümkün değil.”

Bir başka kalıp:

“Şu anda gündemimizde bu konu bulunmamaktadır.”

Elbette bu dilin yapaylığından sıkılabilir insan. Ancak tıpkı hekimler gibi, tıpkı denizciler gibi diplomasi dilini kullananların da ‘kendi ihtiyaçlarına cevap veren ve bu ihtiyaçlardan yola çıkan’ bir dile sahip olmalarını aynı zamanda doğal karşılamamız gerekmiyor mu? Çünkü söz konusu olan devletler arası ilişkilerdir.

İlter Turan hoca, makalesinin sonunda diplomasi dilinin sahiplenilmesi gerektiğini belirterek şu çarpıcı tespiti yapıyor:

“Bir ülke diplomasi dilinden uzaklaşacak olursa, kendisine karşı da diplomasi dilinden uzak bir dilin kullanılmasının yolu açılmış olur.”

Konuyu hoşgörünüze sığınarak bir espriyle bağlayalım:

Kadın ve diplomat arasındaki farkı şöyle açıklıyorlarmış:

Kadın, “Hayır” derse ‘Belki” demekmiş. “Belki” derse “Evet” demekmiş. “Evet” derse kadın değilmiş.

Diplomat “Evet” derse “Belki” demekmiş. “Belki” derse “Hayır” demekmiş. “Hayır” derse “diplomat” değilmiş.

“Biz 1 Aileyiz”

Her yıl, kuruldukları ilk günden itibaren büyük bir vefa duygusuyla beni yıllık ‘Hedef Toplantıları’na davet ederler. Öyle bir nezaket ve nezahetle davet ederler ki kıramaz giderim. Garanti Emeklilik’in yaşı X, ruhu Y Kuşağı’ndan, Z Kuşağı’na da hemen adapte olabilecek Genel Müdürü Cemal Onaran’ın gönderdiği davete eşim ve ben bir an tereddüt etmeden olumlu yanıt verdik. İyi ki de vermişiz. Garanti Emeklilik Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Gökhan Erün’ün 2015 için hayli pozitif bir tablo çizdiği ve 850 kişinin katıldığı bu toplantıdan ne kadar çok şey öğrendik.

Bir: Tüm dünya değişirken, pazar değişirken, alt yapı değişirken, Y Kuşağı yavaş yavaş yönetimlere gelmeye başlamışken 1990’lardan kalma demode iç iletişim toplantılarının ne kadar anlamsız olduğunu...

İki: İç iletişim toplantılarında çalışanları gaza getirmek için ayaklarını birbirine bağlayıp “Hadi takım halinde yürüyün, birbirinize sırtınızı dönüp, arkadaşınıza doğru, sizi nasılsa tutar, diye güvenip kendinizi ona bırakın. Tavla, bowling turnuvası, paintball savaşı yapın; bu şekilde kaynaşın, motivasyonunuz artsın, gelecek yıl da yüksek bir performans tutturun” gibi numaralarla yeni kuşakların kafa bulduğunu ve bunların hiçbirinin etkisinin olmadığını...

Üç: Çalışanlar lideri kendileri gibi görmedikçe onu izlemediklerini; liderin içtenlikle disiplini ve ilişki yönetim kabiliyetini birlikte götürmesinin büyük bir meziyet olduğunu...

Dört: Liderin tüm enerjisine, olağanüstü güncelliğine ve işin dibine kadar içinde olmasına rağmen çevresinde mükemmel bir ikinci halka kadrosu kurmasının ve bu halka içinde kurumun ve kendisinin kültür ve değerlerine uygun yetenekleri bulup çıkarıp yönetmesinin ne kadar önemli olduğunu...

Beş: Lidere yakın çevrenin lideri sevmek kadar saymasının da kritik başarı faktörü olduğunu...

İşte bütün bunları Antalya’da geçen iki gün zarfında öğrendiğimizi söylesek abartmış olmayız. Garanti Emeklilik’in neredeyse bütün parametrelerde bu yıl birinci olduğunu açıkladığı toplantının en ilginç yanı bizce Genel Müdür’ün 2015 için hiçbir hedef koymamış olmasıydı. Çünkü öyle bir hedef koymuştu ki, rakamlara girdiği takdirde o hedef değerini yitirebilirdi:

“Biz 1 Aileyiz”

#Biz 1 Aileyiz
#Türk Amerikan ilişkileri
#Joe Biden
9 years ago
Diplomat ‘Hayır’ demez...
Milli Eğitim, Bakan Özer ve beklentiler
Kudüs, bilginin Mecra’sında...
Din bireysel midir?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor