Başbakan Davutoğlu’nun Tunceli’den dönüş yolunda verdiği bir ‘söz’, cemevindeki gencin HES’lere karşı dile getirdiği talebin karşılığıydı. Ve kararı Başbakan şu sözlerle o anda vermişti: İnanç merkezlerinin olduğu yerlerde herhangi bir zarar verecek hiçbir baraj faaliyeti yapılmayacaktır
ZAMANI GELİNCE AÇIKLAYACAĞIZ
TAKİBİNİ BEN YAPACAĞIM
FATURAYI SADECE DEVLETE ÇIKARMAK
ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜ
Yanıtı şöyle oldu: “Ben acılardan, acılarımızdan bahsederken şunu söylemeye çalıştım, Alevilerin Sünnilerle bir problemi olmamıştır. Osmanlı’da da olmadı, bana bir tane Sünni-Alevi çatışması gösterin. Yoktur. Kimle oldu? Bir, ‘Açılın Kapılar Şah’a gidelim’ cümlesi arkasında başka bir devletle işbirliği olduğu düşüncesiyle Osmanlı Devleti’nin Anadolu Alevilerine bir baskısı oldu. İki, 2. Mahmut çağdaşlık adına orduyu tanzim ederken Bektaşi Ocağı’nı kapattı. Sadece merkezileştirmedi, topa tuttu Bektaşi Ocaklarını ve yıktı. Bunu Sünniler mi talep etti, hayır. Üçüncüsü tek parti dönemi. Tekkeleri, dergahları biz mi kapattık? Devletle Aleviler arasında yanlış devlet uygulamaları oldu. Aynı devlet Sünnilere de baskı yaptı. Benim dedemi de oğluna Kur’an-ı Kerim okutturuyor diye götürdü. Benim dediğim şey şu, probleminiz bizimle değil, probleminiz yanlış devlet uygulamalarıyla. Gelin beraber bu devleti- onun için toplumsal sözleşme dedim arkasından- bu devleti bir daha tanımlayalım, anayasayı bir daha yazalım, bu bir. Yoksa benim acım senin acınla yarışıyor değil. Berkin Elvan’dan bahsettim, Yasin Börü’den, Burakcan Karamanoğlu’ndan bahsettim. Birisi Alevi, birisi Kürt birisi de Türk ve Sünni. Esas itibariyla yapmaya çalıştığımız şey şu: Bir zihniyet dönüşümü lazım, yasal veya siyasi etki yapacak bir hamlelik işten daha çok o zihniyeti dönüştürmek gerekli…”
DEVLET SÜNNİLİK ÇIKARMAYA ÇALIŞTI
ENGELLER SADECE KURUMSAL DEĞİL