|
Avrupa'da Erdoğan'ın şakağına silah dayatan demokrasi

Avrupa, Aydınlanma ile birlikte Kilise'yi yendiğini, insan aklı ile dünya cenneti ikâme edeceğini, dogmatik düşünceden kurtulduğunu, ileri gittiğini, geliştiğini, modernleştiğini, ilkellikten azat olduğunu, demokratik olduğunu ve hatta medeniyetin beşiği olduğunu iddia edip durdu ancak bugün geldiğimiz noktada Avrupa'nın, İslâm karşısında Haçlı zihniyetinden, Kilise Babalarının dogmalarından bir adım öteye gitmemiş olduğunu tecrübe ettik, daha da edeceğiz. İkna olmayanlar Katolik âleminin ruhani lideri Papa François'in, AB'nin temeli olarak kabul edilen Roma Anlaşması'nın 60. yıl dönümü törenleri dolayısıyla AB liderleri ile 27 üye ülkenin devlet ve hükümet başkanlarını Vatikan'daki Apostolik Saray'da kabul ettiğini gözler önüne seren görsele bakabilirler.



Modern dönemlerde Türkiye tarihindeki darbeler sürecine dışarıdan müdahil olan Avrupa, post-modern darbeler döneminde de darbelere müdahil olmaktan geri durmadı. Darbelerin hükümsüz kaldığı dönemde, terör örgütlerine verdiği destek de bilinen Avrupa, bu destek yeterli olmayınca ve Türkiye'yi dize getirmenin son aşaması olan 15 Temmuz Darbe Girişimi yaşandığında, zihinsel anlamda 30 yıl geriye gitmeyi de göze alarak 15 Temmuz'u destekledi. Elbette karşımızda 3. Dünya Post-modern Savaşı'nı yürüten bir Avrupa varken, bu savaşın kendi içsel tutumu nedeniyle "bu savaşta terör örgütleri ile yan yanayız" diyen somut bir düşman yok, zaten post-modern savaş sürecinin de böyle bir argümanı olamaz,

o nedenle "15 Temmuz'u destekledik" demiyorlar da, "15 Temmuz'u FETÖ'nün yaptığına dair kanıt yok" diyorlar. O nedenle "15 Temmuz'u destekledik" demiyorlar da, Türkiye'deki referandum sürecine müdahale ediyorlar. O nedenle "15 Temmuz'u destekledik" demiyorlar da, "Darbeyi kınamak konusunda geç kaldık" diyorlar. O nedenle "15 Temmuz'u destekledik" demiyorlar da, Türkiye'den Almanya'ya giden imamları, FETÖ orada rahat hareket etsin diye fişliyorlar. O nedenle "15 Temmuz'u destekledik" demiyorlar da, PKK'nın Avrupa'daki faaliyetlerini destekliyorlar. O nedenle "15 Temmuz'u destekledik" demiyorlar da, FETÖ üyelerine vize veriyor, iade etmiyor ve hatta kendi ajanlarınca koruyorlar. O nedenle "15 Temmuz'u destekledik" demiyorlar da, MİT'in belirlediği FET
Ö mensuplarını uyarıyor
lar.


Bana sorarsanız Avrupa, şu süreçte PKK'yı kollamakla birlikte, PKK'yı, PYD kanalı üzerinden Amerika'ya kaptırdı ve PKK'dan boşalan koltuğa yeni bir terör örgütü olan FETÖ'yü oturtmak istiyor. Bu anlamda FETÖ'ye daha çok yatırım yapacaklarını düşünüyorum zaten karineler de o yönde. Elbette FETÖ'ye yatırım yapmak sadece FETÖ'yü kollamakla olmuyor ve FETÖ'yü ortadan kaldırabilecek potansiyeli olan bir lideri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı hedef almakla oluyor. Bu anlamda da Avrupa üzerine düşeni yapıyor ve "medeniyet beşiği, insan hakları garantörü, ileri demokrasi ortamı" Avrupa'nın göbeğinde bir pankartta Erdoğan'ın şakağına silah dayanmış bir pankart dalgalanıyor. Bu pankart ile birlikte aslında Avrupa, dogmatik tutumundan zerre-i miskal kadar ileri gidemediğini de tüm dünyaya ispatlamış görünüyor.



Efendim, alamet-i fârika hasletler ile mâhir muhalefetimiz, gözümüze sokularak yapılanları ispatlamamıza "komplo teorisi" diyerek burun kıvıradursun kendileri komplo teorilerinin alasını yazıyor ve Avrupa'nın referandumdan "Evet" oyu çıkması için bu yönde bilinçli olarak böyle düşmanca bir tavır sergilediğini iddia ediyor. O halde soralım; Avrupa bunu neden yapsın?



Avrupa ve şu günlerde desteklediği terör örgütü FETÖ, Türkiye'de ya parlamenter sistemde siyaset ya da kilit kurumlara sızarak bu ülkede kaos çıkarma ihtimalini saklıyor. Türkiye'ye içeriden ve dışarıdan müdahil olan kirli yapılar ve düşmanlar bu ülkeye ancak siyasette olası bir koalisyon ile sızabilirler, yani var olmaları parlamenter sistemin çatlaklarına bağlı. Bu kirli yapıların, egemenliği halka bırakan başkanlık sisteminde etkili olmaları mümkün değil zira bir asırlık tarihimizde bu halk, haini, teröristi, darbeciyi, bu ülkenin aleyhine davrananları bu ülkenin başına getirmedi, getirmez, dolayısı ile Avrupa'nın Türkiye'ye yönelik art niyetli girişimlerini gerçekleştirmesinin yolu parlamenter sistemden geçiyor ve o sistemin devamlılığını istiyor, bu nedenle de sıkı bir "Hayır" kampanyası yürütüyor.



Bana sorsanız, ne Avrupa ne de bir başkasıyla sorun yaşamadan dünyada huzur içerisinde yaşayabiliriz, hepimize yetecek kadar yer var. Ancak Avrupa tüm tarihinde olduğu gibi ne dünyaya huzur veriyor ne de halkların doğal süreçte kendi kararlarını vermesine müsaade ediyor. Sürekli huzursuzluk çıkarıyor, sürekli müdahil oluyor sürekli dünya düzeninde baş fail, yetkin yönetici kadro olma, son ve hatta ilk sözü söyleme hakkını kendinde görüyor durum bu olduğu müddetçe ne geleneğimiz ne dinimiz ne de tarihsel kodlarımıza “buyur gel, yönetici kadrosuna sen otur” diyecek pozisyonda değil, coğrafya kader ya, o kader, Avrupa'ya ve onun terör örgütlerinden müteşekkil savaş argümanlarına boyun eğmemize müsaade etmiyor, onlar bıkmadan usanmadan Birleşik Haçlı İttifakı ile geldikçe, kafalarını toslayacakları bir set inşâ etmek boynumuzun borcu, çünkü coğrafya kaderimiz, o kader boyun eğmemizin önündeki en büyük engel; çok şükür.


#15 Temmuz
#FETÖ
7 yıl önce
Avrupa'da Erdoğan'ın şakağına silah dayatan demokrasi
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler