Anadolu bir irfan diyarıdır. Anadolu, lastik te giyse bu irfanla var olmaya devam eder. Recep Gökçe’nin tavırlarında ve sözlerinde bu irfan vardır. Kızmayan, bağırıp çağırmayan ve isyan etmeyen bir irfan! Gazetecilerin ve iktidar karşıtlarının bütün kışkırtmalarına rağmen…Kendisini derin bir vefakarlıkla anlatan bir irfan! Bütün uzmanları, okumuş adamları, patronları, siyasetçileri ve bürokratları akletmeye davet eden bir irfan! Siyasete ve kanuna değil, akla ve kalbe çağrıda bulunan bir irfan!
On beş yıl önceydi sanırım. Ankara’da birkaç arkadaşla oturmuş lastik ayakkabıları üzerine konuşuyorduk. Ayakkabının tarihi üzerinden giderek hayatımızdan kesitler aktarıyorduk. Kimi Ankara lastiğini anlatıyordu, kimi cızlaviti. Türk modernliğini ayakkabılar dünyasından okuyorduk. Sosyolojiyle, siyaset bilimiyle ve antropolojiyle lastik okumaları yapıyorduk. İlginç bir biçimde kendimi ayakkabıların bilimsel çözümlemeleri içinde bulmuştum. Basit ve gelip geçici diye gördüğümüz bir nesnenin hayatımızda ne kadar fazla yer kapladığını hissetmiştim. Nesne, adeta toplum varlığının aynasına dönmüştü.
Ben çocukken cızlavit giyerdim. İçi astarlıydı, dışarısı ise parlak. Kışın giyerdim özellikle. Bazen de bahar ve güz aylarında. Ankara lastiği giyen arkadaşlarıma karşı içimden hava bile atardım! Cızlavit, orta sınıfı temsil ederdi. Ben de orta sınıftan biriydim. Ankara lastiği ise bir felaketti. Soğukta ayakları dondurur, sıcakta yakardı. Bazen giydiğimde anlardım bunu. Ancak yırtılmak nedir bilmezdi. Ne taş, ne dağ tanırdı. Hepsine karşı büyük bir dayanıklılığı vardı.
Şimdi yeniden lastik ayakkabılar düştü zihnime. Yeniden bir ayakkabıyla özdeşleşen fukaralığı, sınıfsal varlığı hissettim. Aslında herkes hissetti. Televizyonların, siyasetçilerin ve uzmanların anlatamadığını Ankara lastiği anlattı. Fukaralığın karanlık yüzünü, kimsesizliğini ve yalnızlığını o bize gösterdi. Fukaralığı, fukaralık anlattı. Ermenek’i bir amcanın ayaklarındaki yırtık Ankara lastiği anlattı.
Yırtık Ankara lastiği! Yırtık Ankara lastiği giymek son sınırıdır fukaralığın. Hani peygamber az daha küfre varacaktı diyor ya! Yani fakirlik az daha insanı küfre götürecekti diyor. İşte bu sözü Ermenek’te oğlunu kaybeden amcanın ayaklarındaki yırtık Ankara lastikleri bizlere anlattı. Bütün zihni konforlarımızı, uzmanlıklarımızla yaptığımız açıklamaları ve büyük anlatıları yerle bir etti. Milletin ve insanın vicdanına bir görüntü düştü. Milyon tonlar ağırlığında hem de! Onu taşımanın büyük ağırlığı altında eziliyoruz şimdi. Açıklamalar ve genelgeler bunların üstesinde gelmesi kolay olmayacak. Vicdanımıza dokunduğu ve onu ayaklandırdığı duyguları bastıramayacak.
Yırtık lastikleri ayaklarında taşıyan amca küfre sapmamış. Fukaralık onu saptırmamış. Tam tersine bütün imanlı insanlara örnek olacak bir gurur taşıyor üstünde. Onu konuşturan da bu gurur. Söyledikleri bunu ifade ediyor: “Bana çok söylediler, ‘ihtiyacın varsa bize söyle’ derler. ‘Tamam söylerim’ derim. Ama yine de söylemem. Ayıp olur, telaşe olur. Yaşım genç. Aylığımı aldığımda ayakkabıyı alırım”.
Yırtık Ankara lastikleri devleti de rahatsız ediyor. Ancak devlet yine ona bu lastikleri getiriyor. Oğlunu madende kaybeden acılı babanın yırtık lastiklerini yine Ankara lastiğiyle değiştiren devlete karşı Recep Gökçe’nin cevabına bakın: “İmam getirdi, şimdi giymem desem olmaz. Almam desem olmaz. Madem getirmişler. Giydim. Dün burada kaymakam görmüş zaten”. Devlet aklına bakınız! Ayaklarındaki yırtık Ankara lastiklerini yine Ankara lastikleri ile değiştiriyor. Madende oğlunu kaybeden, acılı günlerini yaşayan bir insana bunları reva görüyor. Recep Amca buna itiraz etmiyor. Anadolu insanının ruhudur bu. Devlete ya da verene karşı, nimetin her bir biçimine karşı saygılı olmak…Kanaatkarlığın insani derinliği… Modern kapitalist insanın bunu anlaması kolay değil.
Ankara lastiğinin tarihi devam ediyor. Eski Türkiye’nin süren tarihidir bu. Çünkü bu lastik eski Türkiye’den çıktı. Onu sembolize ediyor. Onun hafızasını, sınıfsallığını, yokluğunu ve fukaralığını temsil ediyor. Peki yeni Türkiye’de bu lastiğin yeri olur mu? O halde devlet ricali ne hakla bunları veriyor vatandaşa? Parası mı yoktu vilayetin? Bir ayakkabı alacak kadar parası… Hiç sanmıyorum. Belki de adının Ankara olmasından dolayıdır! Ankara ismine sahip çıkmak istemiştir! Mesele burada yırtık lastiğin sınıfsallığına gösterilen uyumdur. Onunla yaşamaya olan alışkanlığın bozulmamasına gösterilen itinadır. Lastiğin tarihinde düşünmeye devam etmektir. Anadolu’nun Ankara lastiğinde varlığa yönelen tarihine “devam et” demektir. Kara, soğuk, yakıcı ve sert bir ayakkabıda yansıyan soğuk, yakıcı ve sert bir tarihsel dünyadır bu. Makbul vatandaşın makul vatandaşa reva gördüğü tarih!
Anadolu bir irfan diyarıdır. Anadolu, lastikte giyse bu irfanla var olmaya devam eder. Recep Gökçe’nin tavırlarında ve sözlerinde bu irfan vardır. Kızmayan, bağırıp çağırmayan ve isyan etmeyen bir irfan! Gazetecilerin ve iktidar karşıtlarının bütün kışkırtmalarına rağmen…Kendisini derin bir vefakarlıkla anlatan bir irfan! Bütün uzmanları, okumuş adamları, patronları, siyasetçileri ve bürokratları akletmeye davet eden bir irfan! Siyasete ve kanuna değil, akla ve kalbe çağrıda bulunan bir irfan! Zenginliğe tapan insanlar dünyasında, zenginliği umursamadan yaşayan bir irfan! Anadolu, bu irfanla beraber kalkınmayı idrak ettiği gün rüyamız da gerçekleşecektir. İşte o gün, Anadolu rüyasının arifesi olduğu gündür.