Türkiye'de 2.600.000 Suriyeli ve 700.000 üzerinde Iraklı yaşıyor. Halep kuşatıldıkça, Suriye bombalandıkça göçler devam ediyor Türkiye'ye doğru. Her an sınırlarımızda bekleyen binlerce insan var. BM, sınırlarımızı açmamızı istiyor bizden. Ancak tek taraflı olarak. Ortadoğu sınırlarımızı mülteciler için açmamızı, ancak Avrupa sınırlarımızı da kapalı tutmamızı istiyor. Yani göç dalgasının tek muhatabı Türkiye olsun diyor. Türkiye üzerinden insan hakları muhabbeti yapıyor. Güya BM mültecilerin yanında yer alıyor. Savaş, katliam ve açlık coğrafyasından kurtulmasına yardım ediyor. Oysa sadece bunun için rol yapıyor. Çünkü kurtuluş adresini Türkiye gösterirken hiçbir zahmete girmiyor. Sanki sadece BM üyesi ülke Türkiye. Beş daimi üyeye neden çağrıda bulunmuyor? Dünyanın en zengin ülkelerini neden yardım için harekete geçirmiyor? Çünkü BM sadece beş daimi ülkenin adına konuşuyor. NATO da artık sınır güvenliği konusunda çeşitli faaliyetlerde bulunacak. Göç dalgalarını Batı için tehdit olarak gördüğü için yapacak bunu. Bu tehdidi savmak için rol üstleniyor.
Avrupa, göç dalgaları karşısında şaşkına dönmüş. Avrupalıların dilleri tutulmuş, ferasetleri kapanmış. İnsan haklarıyla bağdaşmayan tuhaf kanunlar çıkarıyorlar. Mültecilerin mallarına el koyuyorlar, onları tecavüzcü diye lanse ediyorlar. İnsan hakları, Avrupa'da kayıplara karışmış sanki. Sadece Merkel sahip çıkıyor mültecilere. Merkel'in bu tutumuna karşı kızıyorlar. Ona suçlamalarda bulunuyorlar. Avrupa, göç dalgasını sadece Türkiye omuzlasın istiyor. Türkiye bir istasyona dönüşsün diyorlar.
Göç dalgasının asıl kaynağı nedir? Orada savaş çıkarıp insanları yurdundan eden kimler? Göç dalgasının nedenlerine bakmadan, kökenlerine müdahale etmeden sadece Türkiye'yi bu konuda üs haline getirmeyi düşünmek Batının büyük yanılgısı. Esed varil bomlarını atıyor, kimyasal silahlar kullanıyor, halkın üzerine bombalar yağdırıyor. Rusya'nın IŞİD'e yaptığı saldırılar(havadan) %22 iken, sivil halka yaptığı saldırılar %88. IŞİD de bu düzenin bir parçası. Bu kadar bombaların savrulduğu bir ortamda kim yaşamak ister? Halk ülkesini terk etmiyor, bu bombalar sağanağından kaçıyor. Gelen açlıklar, katliamlar ve kaoslardan kurtulmak istiyor. Terör örgütleri, Esed rejimi ve Rusya Suriye'yi bir savaş meydanına çevirdiler. Halkın neredeyse yarısı, sekiz milyonu dışarıya göç etmiş. %65'i de Suriye içinde oradan oraya savrulup duruyor. BM, Suriye'de göç dalgasını üreten bu saldırıların durdurulmasına çağrıda bulunmalı. Rusya'nın Suriye'de yaptıklarına karşı dünyayı uyarmalı.
Her gün Avrupa kıyılarında, Ege denizinde onlarca insan ölüyor. Fotoğraflar, yayınlar ve haberler göçlerle gelen ölümler karşısında bizleri uysallaştırıyorlar. Bunlar bir rutine dönüşüyor hayatımızda. Onları görmek, seyretmek ve konuşmak her gün yediğimiz ekmek ve içtiğimiz su gibi normal hale geliyor. Göçmenlerin ölümüne bilincimiz alışıyor. Bu rutine karşı Türkiye büyük fedakarlıklarda bulunuyor. Devlet nezdinde Göç İdaresi, AFAD, Aile ve Sosyal Politikalar bakanı önemli projeleri uyguluyor. Türkiye'nin STK'ları mültecilerle yakından ilgileniyor. Onlarca vakıf ve dernek Türkiye'nin her yanında mültecilerin dertlerine şifa bulmaya çalışıyor. Yoksulluklarını gidermeye çalışıyorlar, ev ve bark buluyorlar, eğitim ve sosyal çalışmalarını yapıyorlar. Ensarlık duyarlılığını çok geniş kapsamlı faaliyetlerle gerçekleştiriyorlar. İHH, HÜDAYİ Vakfı, İyilik Der, Anadolu Platformu bu ensarlığın bazı aktörleri.
Türkiye, üç milyona varan mültecileri için sekiz milyar para harcıyor. Onları bütün dünyada savunuyor, konuşuyor, çözüm bulmaya çalışıyor. Büyük terör dalgalarıyla başa çıkmak için savaş verdiği bir dönemde bunu yapıyor. Bu kadar zengin Arap ülkesine rağmen bunu yapıyor. Kapısına gelene, kapısını kapatmıyor. Fakat göç dalgası Türkiye'ye karşı bir silah olarak kullanılmaya başlanıyor. Türkiye, her şeyi omuzlasın isteniyor. Türkiye, dünyadaki göç dalgalarının Batıya yönelen yolu üzerinde bir istasyon, mülteci kamplarının her taraf da kurulduğu bir ülke ve Batıyı bu akından kurtaran bir yer olması için harekete geçiliyor.
