Kader meselesini niçin dert ediniyoruz? Şunun için:
Halk arasında kader deyince tam bir Cebrî anlayış hâkim. Maden faciası olur, bu kader değildir, diye bağırırlar. Deprem olur, buna kader diyemezsiniz derler. Adamın evi yanar, bunu nasıl kader görürsünüz diye feryat eder. Hatta bu kabil ezberleri İslam’ı bilmesi gerekenler bile dillendirir. Türküler ve şarkılar kadere isyan dolu.
Hal böyle olunca bu Cebrî kader anlayışı bizleri, olup bitenlere cevap bulamaz hale getirdiği için biz de, işin en başında olduğu gibi, Mutezile ya da Kaderiye gibi düşünmeye başlar, insanın kendi yapıp ettikleri kader değildir, herkes kendi fiilini kendi yaratır anlamına gelen laflar söyleriz.
Cebriyye: İnsan kaderine mahkûmdur, kaderde ne varsa o olur, insanın yapıp ettiklerinde iradesinin bir değeri yoktur. Her şey Allah öyle takdir ettiği için öyle olur. Kimse Allah’ın takdir ettiğinin dışına çıkamaz.
Bu görüşe tepki olarak çıkan Kaderiyye ya da Mutezile: İnsan, iradesinde sonuna kadar özgürdür, neyi dilerse onu yapar. Allah insanın eylemlerine karışmaz, insan kendi fiilini kendi yaratır, onun fiilleri önceden yazılmış bir kaderin sonucu değildir. Yapıp ettiklerini insan kendisi yaratır.