|
Bizi aldatan bizden değildir

Olay meşhurdur. Resulüllah Efendimiz pazarda, muhtemelen denetlemek için gezerken bir buğday yığını görür. Elini içine sokar ve içinin ıslak olduğunu fark eder. Satıcıya nedenini sorar. Satıcı, efendim yağmur yağdı ıslandı der. Peki, ıslak kısmını üste koysaydın da alıcılar fark ederek alsalardı ya, buyurur. Arkasından şu meşhur ve şerefli sözünü söyler:



“Bizi aldatan bizden değildir”.

(Sahih)



Bu hadisi şerifi yorumlayanlar derler ki, bir müminin diğerini aldatması dinden tamamen çıkmış olmayı gerektirmediğine göre bu “bizi aldatan bizden değildir” ifadesinin anlamı şu olmalıdır:

Bizim gibi değildir, ahlakı mümin ahlakı değildir, tam bir mümin değildir...


Ancak aldatmanın ucu mümin olmaktan gerçekten çıkmaya kadar da gidebilir. Çünkü yine Resulüllah (sa) buyurur ki, “

münafığın işaretleri üçtür; konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman cayar, güvenildiği zaman hıyanet eder”

(Sahih). Bunlar münafıklığın temel özellikleridir. Bir müminde bu özellikler bulunsa inanç açısından ona hemen münafıktır hükmü verilemez, çünkü münafık kâfirden de kötüdür, ama bunlar onu bir müddet sonra gerçekten münafık yapabilir.

Tıpkı mikrop öldürücüdür önermesi doğru olmakla beraber, mikrop bulaşan herkesin ölmediği gibi.

Ama çaresine bakmazsanız bir süre sonra mikrop sizi öldürebilir. “Bizi aldatan bizden değildir” demek de böyledir.



İki binlerin başında yaşadığım bir olayı ikinci kez anlatayım. Bir ilimizde toptancılar çarşısından ceviz alacaktım. Sakallı ve yeni abdest aldığı anlaşılacak şekilde kolları sıyrık bir amcanın dükkânına girdim. Çuval çuval cevizlerin fiyatlarını sordum. Şu Göynük cevizi, fiyatı 15 lira, şu da Adapazarı cevizi, fiyatı on lira dedi. Göynük cevizi hoşuma gitti, bundan bana on kilo ver dedim. Bir torbaya dökmeye başlayınca çuvalın alt kısmının üstü gibi olmadığını fark ettim. Satıcı, sen siyah olduklarına bakma, içi doludur deyip bir tane kırdı ve dolu olduğunu gösterdi. Bir tane de ben aldım ve şunu da kırar mısın, deyince çürük çıkacağını anladı, kızdı, almayacaksan alma diyerek çuvalı kaldırdı. Ben de, amca neden kızıyorsun, biliyorsun Resulüllah Efendimiz bir gün pazarı denetliyordu… dememle lafı ağzıma tıktı ve,

biliyorum, biliyorum ama o buğdaydı

diye sert bir eda ile beni payladı. Tabii, ben de almadan çıktım.



Bunları neden söyledim. Bugünlerde İslam'ın ikinci uyanış hamlesi ile birlikte çok ilginç olaylar da yaşıyoruz ve Resulüllah Efendimiz'in bu sözünün öyle basit ve tarihselci bir bakışla anlaşılacak bir söz olmadığını yeniden görüyoruz.

Takıyye

sadece düşmana karşı ve sadece canını kurtarmak için yapılmasına cevaz verilen bir savunma iken onu bütün bir hayatta ve hemen her olayda uygulamak müslümanca bir tavır olabilir mi?



“Bizi aldatan bizden değildir” dendiğine göre, takıyye ile bizi aldatanlar ya bizi mümin saymadıkları için aldatmaktadırlar, o halde biz ve onlar farklı kulvarlardayız, ya da onlar mümin değildirler ki, böyle yapmaktadırlar. Yahut böyle davranmak sonuçta onları mümin olmamaya götürebilir.



Birkaç kez Rabat'ta ve Tahran'da güya Türkiye Hanefiliğini temsilen 'takrîbul-mezahib' (mezheplerin yakınlaşması çabaları) toplantılarına katılmış

ve ümmetin mezhepçilik belasından kurtulması adına bir şeyler yapılabilir mi diye ummuştum. Sonra Şii kardeşlerimizin (bakın, biz kardeşlerimiz diyoruz) bizi zaten Müslüman kabul etmediklerini, bize söyledikleri her şeyin takıyye olup olmadığını asla anlayamayacağımızı, diğer katılan ülkelerin de kendi krallıklarını koruma ve sürdürme niyetinde olduklarını fark edince hayal kırıklığına uğradım ve müteakip toplantılara gitmedim. Zaten onlar da bunu sürdüremediler. Bunun için diyoruz ki, “koca bir cemaatin” bu takıyyeci tutumu sebebiyle 'FETÖ'ya dönüşmesi olayı, üzerinde pek çok açıdan tezler yapılması gereken bir olaydır.



Giderayak hakkımızda verdikleri ifadelerle bize bir kez daha, hem de çok adice bir çelme takınca bunlar aklıma geldi. Gelmese miydi?



Bu ifadelerin ve çelme takmanın ne olduğunu ise zamanı gelince anlatacağım.



Hükümet edenlerimize bir uyarı


Millete, devlete, dine kast eden bu terör örgütü mensupları mutlaka cezalandırılmalıdır. Bunda kimsenin şüphesi yoktur ve her vicdan bunu böyle ister. Ancak manzaranın düşündürücü yönleri de var. Sevmediği birisini bu olayla ilişkilendirip ayağını kaydırmak isteyenler çıkabilir. Bunlara oldum olası itibar edilmesi toplumda korku, endişe ve huzursuzluğa yol açar. İnsanlar olmadıkları gibi görünmek zorunda kalırlar. İşin bir de şeytani boyutu var;

aslında örgüte mensup olan bazıları bile ateşli birer gece nöbetçisi haline gelmiş olabilirler.


Benim aklıma şöyle bir tedbir geliyor: Birilerini örgütle ilişkilendirenlerin bunu delillerle, ya da en azından ikna edici karinelerle ispat edememeleri halinde onların da hesaba çekilmeleri gerekir. Aksi halde pek çok insan mağdur olur, vicdanı burkulur, sevgisini ve güvenini kaybeder.


#Aldakmak
#Rabat
#takrîbul-mezahib
8 yıl önce
Bizi aldatan bizden değildir
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı