|
Gidip uzaktan seveceğiz vatanı…
Servet-i Fünun
topluluğu, edebiyatımızın en önemli kilometre taşını oluşturur, bana göre.


Siyasi ve kültürel olarak etkisini hiç yitirmemiştir ve günümüz

Türkiye

'sinde de canlı, yaşayan bir ihtimaldir daima.



Bakınız neden?...



Devrin aydınları, yaşadıkları dönemi şöyle özetlemektedirler: Herkes, vatanını çok sevmektedir,

Padişah Abdülhamit

, bu sevgi karşısında derin bir kıskançlığa tutulmuş, şüpheye kapılmış ve akla hayale gelmedik sıkıyönetim önlemleri almıştır.



Mümtaz şahsiyetlerden oluşan topluluk da

Padişah'

ın baskılarına muhatap olduğu için siyasi meselelere girememektedir ve tabiri caizse, sadece edebiyat yapabilmektedir.



Hayat, çekilmez bir hal almıştır artık…



Bir gün aralarında tartışırlarken, sanırım

Mehmet Rauf

olacak,

“hicret”

fikrini ortaya atar ve

“Bu zalim yönetim sona erene kadar, buralardan göç edelim, başka diyarlara gidelim”

der.



Hüseyin Cahit

devreye girer,

“Evet, gidelim, Abdülhamit yıkılınca, yeniden meşrutiyet ilan edilir, biz de vatanımıza geri döneriz”

diyerek destek verir,

Mehmet Rauf

'a.



Hüseyin Kazım

, konuşmayı dinlemektedir.



Tevfik Fikret

, mevzuya dahil olur ve

“Gidelim Cahit, gidelim ve bir daha geri dönmeyelim, buralarda yapacak bir şey kalmadı artık!”

der.



***


Münevverlerin hayalini kurdukları ve doya doya sevecekleri, koklayacakları yeni vatanları,

Yeni Zelanda

'dır.



Hemen orada görev dağılımı yapılır,

Mehmet Rauf

, bu yeni vatanla ilgili bilgi toplayacak, şartları öğrenecek,

Hüseyin Cahit

ve

Hüseyin Kazım

, keşif amaçlı

Yeni Zelanda

turuna çıkacak, göz hekimi

Esat Paşa

da masrafları karşılayacaktır.



En mühim iş para işidir tabi.



Esat Paşa

'nın derhal

Ankara

'ya gitmesi ve ailesinden kalan çiftliği satması gerekmektedir.



Paşa

, çiftliği satamaz, plan suya düşer,

Fikret

'in, bir daha geri dönmeme düşüncesi hoş karşılanmaz ve nihayetinde

Yeni Zelanda

, bizimkiler için eski bir hayal olur.



***


Peki şimdi ne olacaktır, vatan sevilmeyecek midir, vatanı sevmek için uygun bir coğrafya bulunamayacak mıdır?



Tam bu esnada

Hüseyin Kazım

ortaya çıkar ve

“Arkadaşlar, Yeni Zelanda'ya gidemedik ama Manisa'ya gidebiliriz, benim orada, Sarıçam'da arazim var, büyük bir köşk yaparız ve çiftlikte yaşarız”

der.



Tevfik Fikret

, çok heyecanlanır, alır eline kağıdı kalemi ve

“köşk planı”

çizmeye başlar.



H

üseyin Cahit, vatanı sevmek için bunca yolu tepip

Yeni Zelanda

'ya gidememiştir ama

Manisa

'nın

Sarıçam

köyüne gidip yarım kalan işi tamamlayabilir pekala.



Mürur tezkeresini

(yer değiştirme belgesi) almak için yetkili makamlara başvurur,

Hüseyin Cahit.


Zaptiye nezaretine, tezkereyi yazdırır ve onaylatmak için kalem kalem dolaşmaya başlar.



Sonunda

Zaptiye Nazırı Şefik Paşa

'nın huzuruna çıkar.



Şefik Paşa, tezkereyi buldurur ve incelemeye başlar.



Tezkerenin bir kenarında

“şüphelidir”

notunu görür ve

Hüseyin Cahit

'e,

“Ne işin var, Manisa'da, niçin gidiyorsun?”

diye sorar.



Hüseyin Cahit

de,

“Orada bir çiftlik var, bakacağım, eğer oturulacak durumdaysa yerleşeceğim ve çiftçilik yapacağım”

der.



Şefik Paşa,

Hüseyin Cahit

'i, baştan aşağıya süzer,

“Sen, çiftçilik yapacak adama benzemiyorsun, doğru söyle maksadın ne, bir kadın meselesi olmasın?”

diye sorar.



Hüseyin Cahit

, bir şey söylemez ve odadan çıkar.



***


Ekip ısrarlıdır, öyle ya da böyle, bu vatan sevilecektir, ama

Yeni Zelenda

'da, ama

Avustralya

'da, ama

Manisa

'da…



Hüseyin Kazım

kendi mürur tezkeresini

Hüseyin Cahit

'e verir ve

Hidiviye

vapuruyla İzmir'e gönderir.



İzmir'den

Manisa

'ya geçen kahramanımız,

Sarıçam

'a gider, etrafa bakar ve gerçekten de muazzam bir coğrafyayla karşılaşır.



Heyecanla İstanbul'a döner ve

Sarıçam

'ın tam da aradıkları yer olduğunu, oraya göç etmeleri gerektiğini anlatmaya hazırlanır ki,

Tevfik Fikret

, ani bir kararla, bu hicretten vazgeçer.



Hüseyin Cahit

, bu meşakkatli sürecin ardından

Fikret

'e çok kızar ve

“Gel ey beridi perestide…/ Sen de gittin senin arkandan…”
dizelerini yazmak için bizi kullandı sanki!

der.



***


Öylesine anlattım bu hikayeyi, biliyorsunuz, ara sıra öylesine hikayeler anlatıyorum burada.



Yönetim baskısından, lider sultasından bunalan

Fikret,

İstanbul'dan

Manisa

'ya göç etmeyecek kadar

“ehl-i keyftir”

aslında.



Valla

Manisa

hala orada…



İsyan ateşiyle gürlemiş bir göç hikayesini tamamlamak,

Manisa

'ya dönüp

“vatanı oradan sevmek”

en çok da

Manisalı

bir münevvere yakışır galiba…


#Servet-i Fünun topluluğu
#Tevfik Fikret
#Hidiviye
#Hüseyin Kazım
#Padişah Abdülhamit
8 yıl önce
Gidip uzaktan seveceğiz vatanı…
Osmanlı padişahlarının âlimlere duyduğu büyük saygı
Emanet korunacaktır
Davutoğlu’nun Erdoğan hassasiyeti
Önümüzü açacak bir öncü kuşak için 100 Kitaplık Okuma Listesi
Evvelbahar