|
Ne otobüsü, ne şoförü...

Siyaset dilinin sıkıştığını, kısırlaştığını söyleyenler var, haklılar; çünkü siyaset konuşmak eskisi gibi keyif vermiyor.



Geçen akşam,

Levent Gültekin

'i izliyorum, oturmuş

Burhan Hoca

'nın karşısına,

Cumhurbaşkanlığı Sistemi'

ni eleştiriyor, güya sistemin açıklarını buluyor.



Türkiye

'yi, kocaman bir otobüse benzetiyor,

Erdoğan

'ı şoför yapıyor, millet yolcu oluyor, virajlar alınamıyor, falan filan…



***


Ülkenin

%78

'i gökyüzünde seyahat ediyor,

3. Havalimanı

,

Avrupa Birliği

'ni dağıtıyor; bu arkadaş hala şoförle muavinle,

Gebze-Harem

mesafesini aşamayan bir akılla yeni

Türkiye

'yi anlatmaya çalışıyor.



Onun için diyorum, alışılmış siyaset dili artık iş yapmıyor, kimse kimseyi, o eski dil üzerinden etkileyemiyor.



Muhalefetin

“hamaset nutukları”

deyip küçümsediği iddialı söylemlerin dünyada bir karşılığı var ve o karşılık da bu köhne örneklerle eleştirilemiyor.



Harem

'den çıktık da,

Gebze

'de şoför kontrolü kaybetti de, araba takla attı da, ne yaa;

Çiçek Abbas

filmi mi çeviriyoruz burada…



***


Batı

'nın hissettiği kıstırılmışlık duygusunu anlıyorum, daha önce hiç yaşamadıkları bir şey bu.



Başkaları da oyun kurabiliyor artık, kurmasa bile oyuna ortak olabiliyor, onlar adına zor bir durum.



Erdoğan

, bastırdıkça bastırıyor, bugüne kadar

Türk milletinin

kursağında kalmış ne varsa sayıp döküyor.



Alışık değiller buna, gücün verdiği cesaretle, karşıdakini ezmeye, sindirmeye, yok etmeye kodlanmışlar.



Avrupa

'nın hazmedemediği şey, kendi tarihini dinlemektir, buna katlanamazlar, bunu kabul etmezler, rahatsız olurlar, muhatabını susturmak için her yolu denerler.



Şimdi

Erdoğan

'a yaptıkları da bu; anlatmasın, bağırmasın, korksun, evine dönsün, sineye çeksin, yutkunsun, itiraz etmesin istiyorlar.



Çünkü yeni oyunları hazır değil, gerçekten hazırlıksız yakalandılar,

İngiltere

çekildi okyanusun öteki tarafına,

Türkiye

de hafiften

Asya

'ya, kaldılar mı bir

Köroğlu

bir

Ayvaz

baş başa…



Gezi

'yle,

17/25 Aralık

'la,

15 Temmuz

'la denedikleri işgal de başarısız olunca tamamen sersemlediler, sığınacak liman arıyorlar.



***


Türkiye

,

Avrupa

'da yaşayan vatandaşlarına, o ülkelere yatırım yapmaları çağrısında bulunuyor.



Sosyal hayatı düzenlemelerini, aktif olmalarını, yaşadıkları bölgelere hakim olmalarını istiyor.



Geçen gün

Erdoğan

, daha da yükseltti çıtayı,

“Avrupalı Türkler, oralarda 3 değil, 5 çocuk yapsın”

dedi.



Sağda solda okuyorum,

“Erdoğan, Türklere çok çocuk yapın diyerek ne yapmak istiyor, Avrupa'yı, işgal etmeye mi çalışıyor?”

diyorlar.



Yok be kardeşim, ne işgali, ne istilası, aynı şeyi

Türkiye

'de yaşayan vatandaşlarına da söylüyor.



Ümmetin çokluğu ile övünme meselesine mazhar olma derdi, o işi çok anlayacağınızı da sanmıyorum.



Bizim genimizde

işgal/asimilasyon/sömürü

denklemine ait bir tek hücre bulabilselerdi, yedi düvele duyururlardı zaten.



Daha dün,

Erdoğan

Hitler

'e benzetmeye çalışan zibidiye,

“Bu Hitler, galiba Almanmış”

dediğinde çıldırıyor,

“Bunu nasıl söylersin?!”

diyor.



Değil miydi?!...



***


Perde yırtıldı artık, herkes çıkacak, doğru bildiğini, ya bugün söyleyecek, ya da sonsuza kadar susacak.



Erdoğan

söylüyor, bütün bildiklerini, tek tek ve cesaretle söylüyor, yarına laf kalmasın, dost kim, düşman kim bilinsin istiyor.



Belki bugün bedelini de çok ağır ödüyor, ama yarın bu millet, şu yaşadığımız günlerde ne büyük felaketlerin bertaraf edildiğini daha iyi anlayacak, o zaman daha çok hak verecek.



***


Türkiye

'nin dili uzun zamandır,

“en çok, en büyük, en geniş, en uzun, en derin, en yüksek, en hızlı, en iyi”

gibi sözcüklerin kullanıldığı bir dile evrildi.



Fiziki anlamda elbette ki bir karşılığı var bunun; fakat daha önemlisi, bu dilin arkasını dolduran cesaretin, karşı tarafa verdiği endişe, karşı tarafın üstünde kurduğu manevi baskı, esas mühim olan şey bu…



Türkiye,

fırsatı yakalamışken

“pasif psikolojiyi”

tersine çevirme derdinde.



Devletin dili değişiyor, çatının etken tarafına kayıyor devlet, o zaman halkın da değişmesi, bu yeni lisana geçiş yapması gerekiyor.



***


Referandum sürecinde

“evet”

diyen siyasi akımlar, üst perdeyi tarif ettiler,

vizyonu/misyonu

yeniden şekillendirdiler.



Halkın eski bilgilerle, eski dedikodularla, yeni hedefleri konuşma şansı yok artık, masadaki muhabbet devletin kullandığı dilin çok gerisinde kaldı.



Baksana, adam yeni sistemi eleştirecek, hala,

“Otobüsün tekeri, İstanbul'un şekeri”

tekerlemeleri düzeyinde

Gebze-Harem

muhabbeti yapıyor.



Oğlum bari pilot de, uçak de, millet anlamıyor, hangi devrin masallarını anlatıyorsun sen…


#Siyaset dili
#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#Anayasa referandumu
7 yıl önce
Ne otobüsü, ne şoförü...
Mutlu Ol Yeter
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir