|
“Vinç kıyamet alametidir…”
Kaynağım yok, ne diyeceksem kendim diyeceğim.

Sorumsuzum, çünkü pantolon değiştirirken cebimde unuttuğum bozuk paraları, bir dahaki sefere bulunca hala seviniyorum.

Benim işim, anmak ve anılmamak.

Sözüme güvenilmez, çünkü güven, Thales'in, zeytin yağını stokladığı günden beri ilmi bir mesele artık.

Sonra sözüme güvenip ne yapacaksınız ki, birisi çıkıp 'haber kaynağını' açıkladığında, ona güveneceksiniz anında.

Korkuttuğunuz yetmezmiş gibi, bir de 'titre' diyorsunuz bana.

İyi bir ders vermek istiyorsanız, kederli ama kaderli günlerden kalma şeyleri de hatırladığımı bilin.

İki kuşun karşılıklı öpüştüğü terazileri mesela…

Siz de hatırlıyorsunuz değil mi, sabırsız bakkalın el yordamıyla denkleştirmeye çalıştığı, o' kuş gagalarını.

Şu, gözlerine siyah çarşaf giydirip, adaletin timsali yaptığınız 'hukukçu ablanın' teslimiyetinden daha az şey miydi, kuşlu teraziler?

Bakın, unutmuşsunuz işte…

Kötü biri olsam; “Erkekseniz açın Themis'in gözlerini de, görsün ne işler çevirdiğinizi!” diyeceğim ama demiyorum yine.

Öyle ya, denize sürdüğünüz çocuk, fotojenik ölmeseydi, yani bir kahramanlık yapmasaydı, adı bile olmayacaktı.

Hani Tepegöz ölmüştü, hani yaşayan Basat'tı…

Biz hala, kendi acısını yaşayanın azap çektiğini, başkasına acı yaşatanın da gazap çektirdiğini düşünen insanlarız, aynı yerdeyiz yani.

Çocuk, kimin döşeğinde doğduysa, ona aitti de, kimin köşesinde öldüyse, kime aitti, onu çözememiş haldeyiz.


İşler iyiye gitmiyor, ortalık sözü geçmeyen heykellerle dolu.

Bu da ayrı bir enfeksiyon, sözünü dinlemeyeceğin heykeli niye yapıyorsun ki?

Bizimkiler, kötü kullanılmış ve horlanmış bir zamanın evliyaları olarak, okudukları şiirleri üstlerine almadıkları için el açtıkları yerden, yani gökten vuruluyorlar.

Bu alemin kemikleri gıcırdıyor artık, dünyanın gürültüsü, kulak çınlamasıyla izah edilecek gibi değil.

Kapınıza dayanan şey, onların kapılarına dayandığınızda 'ikrar ve tasdik' ettiğiniz şey olduğu için direnmeyin, başınızı öne eğin ve kendi kendinize kavuşmanın mahcubiyetini bekletmeyin.

Tarih, fazla narkoz verilmiş insanlık mezarlığıdır, değişen bir şey yok.

Bugün, en büyük kıyamet alameti, vinçtir, Kabe'nin ortasında “leb” deyip, “beyk” diyemeyen, siyah hacının mübarek alnını kanatan VİNÇ!

Çünkü filler de kocamandı, çünkü vinçler de kocaman ve çünkü fillerin hukuksuzluğunu, gagalarıyla tartan 'kuştan' terazilerimiz vardı, ama şimdi yok!

O' ne yükseklik öyle, aşağıdan bakınca başım dönüyor.

Eski yere gidiyorum, “Neresi?” demeyin, biliyorsunuz canım…

İşinizi bitirdiklerinde değil, işinizi bitirip gelin, çabuk gelin…
#faruk aksoy yenişafak
#Vinç kıyamet alametidir
#hac
9 yıl önce
“Vinç kıyamet alametidir…”
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’