|
İslam ilimle mi irfanla mı anlaşılır?

Bir önceki yazımızda demiş olduk ki, irfan dediğimiz bilgiden herkes aynı şeyi anlamıyor. İrfan objektif olmayan sezişler ve zevklerden oluşan bir hal, herkesin irfanı farklı. O halde İslam'ı irfana havale etmek, onu irfan üzerinden tanımlamak izafi/göreceli bir İslamların ortaya çıkmasına müncer olur, batıniliğe götürür. Fiilen de öyle olmuştur ve olmaktadır.



Ayrıca bu bakış İslam'daki bilgi anlayışının eksenini kaydırır. Çünkü bu, ilmi küçümseyen, onun yerine herkesin kendi sübjektif zevklerini koyan bir anlayıştır. İrfan diye bir bilgi türü icat edip onu ilmin üzerine çıkaran bir müdahaledir.



Gerçekten irfan ilimden üstün müdür? Eğer Kitaba, Sünnete ve bunun doğru anlaşıldığında şüphe etmediğimiz ilk asırlara bakarsak bunun böyle olmadığını görürüz. Adı konmamış olsa da, muhtemelen irfan denen itminan ve hissediş o zaman da vardı ama kimse İslam'ı o halle anlatmıyordu.



Gazali, mezmum/yerilen ilimlerin dini ilimlere karışmasının kaynağı; İslam'ın övdüğü kavramların tahrif edilip, değiştirilmesi, ya da onların bozuk düşünceler sebebiyle ilk asırda selefin kastetmediği anlamlara nakledilmesidir der ve kendi zamanına gelinceye kadar tahrife uğrayan kavramlara beş önemli misal verir:

Fıkıh, ilim, tevhit, tezkir/zikir ve hikmet.

İhya'daki Kitabu'l-ilm bölümünde bunların anlamlarının nasıl değiştirildiğini, nereden nereye getirildiklerini uzun uzadıya anlatır. Biz onun söylediğinden bağımsız olarak ilimdeki eksen kaymasını konuşmak istiyoruz. Çünkü İslam'ı doğru anlamanın yolu onu, kavramlarının ilk anlamlarıyla düşünmektir.



Dediğimiz gibi başlangıçta irfan diye bir bilgiden söz edilmiyordu ama

marifet

kelimesi vardı. Allah ve Resulüllah bilgiyi överken 'ilim' diye övmüşlerdi. İlim deyince de ilk asırda Kitap ve onu açıklayan Sünnet bilgisi kastediliyordu. Âlim, bu ikisini yaşayarak bilen insandı. Bunun için çok sonraları Şatıbî, kişiyi amele götürmeyen bir bilginin ilim düzeyinde bir bilgi olamayacağını söyleyecektir. Âlime ehli ilim de deniyordu.



Ayette, Allah'tan hakkıyla korkanların âlimler olduğu söylenir. Allah, kendisinden başka ilah olmadığına, kendisiyle birlikte melekleri ve ilim sahiplerini şahit tutar. Müteşabihler gibi anlaşılması zor meselelerde ancak, ilimde son noktaya/rusûh ulaşmış âlimlerin konuşabileceğinden söz eder. Derecelerini yükselttiklerinin ilim sahipleri olduğunu söyler. Bize bilgiyi teşvik eden hadisi şeriflerin tamamı bizden 'ilim' talep etmemizi ister, irfan talep etmemizden söz eden bir tek hadis bulamazsınız. Peygamberlerin varislerinin âlimler olduğunu söyler.



İrfanın kök ikizi olan marifetin ise o zamanlar bir bilgi türünü ifade eden bir kavram değil, sadece bir kelimedir. Her hangi bir şeyi sonradan ve sadece bazı özellikleriyle tanımayı anlatır. İlim ise malumu tam ve aslına uygun olarak bilmedir. Bu sebeple Allah'ın marifet kökünden ismi ya da sıfatı yoktur. Yani Allah ariftir diyemeyiz. Ama ilim kökünden hem isimleri hem sıfatı vardır.

Allah Allâm'dır, Alîm'dir, âlimdir.

Çünkü O'nun bilgisi sonradan edinilen bir bilgi olmadığı gibi, malumu kısmen bilen eksik bir bilgi de değildir.



Yine bu sebeple Allah'ı hakkıyla tanıyan kimseye de

âlimi billah denmez, arifi billah denir.

Çünkü kulun Allah hakkındaki bilgisi O'nu bütünüyle kuşatan ilim düzeyinde bir bilgi olamaz, ancak O'nu isimleriyle ve sıfatlarıyla kendi ölçüsünde tanıyan bir marifet olabilir.



Durum bundan ibarettir. Allah'ı isimleriyle ve sıfatlarıyla çok iyi tanıdıktan, ya da gerekli ilmi elde ettikten sonra O'nun varlığı ve birliği konusunda kişide hâsıl olan itminan, zevk ve yakîn,

irfan

diye isimlenirse, buna kimsenin diyecek bir sözü olamaz. Eğer irfan bu ise makbul ve matlup olan bir haldir. Ama bu hal, keşif ve ilham gibi tamamen şahsi bir hissediştir. Bu hali yaşayanın hissettikleri ve yaptıkları İslam'dır, herkes böyle olmaya çalışsın denemez.



İrfanı ilk ve belki de en geniş şekliyle temellendiren Kuşeyrî (v. 265) bile irfanın ilimden sonra hâsıl olacağını söyler. O halde Allah'ın ve Rasulünün bizden istediği ilmi elde ettikten ve yaşadıktan sonra yukarıda söylediğimiz gibi bir irfana ulaşırsak bunu bir nimet ve bahtiyarlık sayarız. Ama İslam'a 'ilim'le değil de kendi nefsi hissiyatımızda kurguladığımız hayali tasavvurlara irfan diyerek yön ve şekil vermeye kalkarsak irfan değil ilhad çukurlarına da düşebiliriz.


#Kuşeyrî
#Fıkıh
#Kitabu'l-ilm
٪d سنوات قبل
İslam ilimle mi irfanla mı anlaşılır?
Musul’u kaç milletvekilinin oyuyla verdik?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?