|
Airbus’ın üretim “sancısı” mı, ikinci pilotun “sancılı karakteri” mi?

Geçen haftanın en tüyler ürperten haberi, kullandığı uçağı kasti olarak düşürdüğü iddia edilen 28 yaşındaki Alman pilotun 149 yolcuyu gerçekten öldürüp öldürmediği idi.

Fransız savcı, yardımcı pilotun yolcularla beraber intihar ettiği şeklinde açıklama yaparken, Alman yetkililer olayı birlikte intihar değil bir pilotun 149 kişi öldürdüğü şeklinde tanımlamanın doğru olacağını söyledi.

Almanca felsefe dili olduğu için Almanlar tanımlara ve kavramlara azami dikkat eder. El hak doğrudur; 149 kişi, bir yerden bir yere varmak gayesiyle, ölmeyi değil, seyahati seçerek o uçağa binmiş olduğundan durum intihar değil katliamdır.

150 kişinin tek parça cesedine rastlanmadığı kaza ile ilgili olarak kotarılan haberler, daha ziyade yardımcı pilotun kişiliği ve karakteri üzerinden “okunuyor”. Genç pilotun psikolojik sorunları, lüks araba hediye etmesine rağmen kendisinden ayrılan kız arkadaşı/nişanlısının pilot hakkında söylediği cümleler ve özellikle de “bir gün benim adımı herkes öğrenecek sistemi değiştireceğim” ifadeleri üzerinden magazin boyutu ile servis ediliyor, 150 cana mal olan “uçak kazası”.

Medya, “sancılı karakter” Andreas Lubitz’in kişilik ve kimlik analizi üzerinden haberin seyrini sürdüre dursun... Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi ve aynı zamanda Havacılık Tıbbı Derneği Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Çetingüç, Fransız savcının acele bir şekilde yapmış olduğu pilotun 149 kişi ile birlikte intihar etmesi açıklamasına dikkat çekiyor. Fransız savcının apar topar açıklaması, uçağın teknik arızaları üzerine odaklanılmasını engelleyici bir görev mi üstleniyor?

Bilindiği gibi Airbus Almanya, Fransa, İspanya, İngiltere ve Hollanda ortaklığından oluşuyor ve merkezi Fransa’nın Toulouse şehri.

Uçak ile ilgili olarak sadece, 11 Eylül sonrası tedbir olarak konulan kabinin içerden kilitlenmesinin bir sorun olarak ortaya çıkmasının konuşuluyor olması elbette dikkat çekici.

Yanlış anlaşılmasın bu sadece bizim memleketimize özgü bir durum değil. Bütün dünya ikinci pilotun karakterine kilitlenmiş durumda. Gökyüzünün uçaklarla dolu olduğu modern hava taşımacılığında, elbette canımızı emanet ettiğimiz pilotların psikolojik sorunları hepimizi yakından ilgilendiriyor. Fakat konu ile ilgili olarak alınacak tedbirlerin yeterli olabileceğine dair ikna edilmemiz mümkün görünmüyor. Çünkü modern dünyada bireyler o kadar yoğun stres altında bulunuyor ki, pamuk ipliği ile bağlı olunan hayattan kopma teşebbüsünde bulunanların sayısı her geçen gün artıyor. Tam bu noktada hayata pamuk ipliği ile bağlı olanların etkilendiği “sahne”ler tartışması devreye giriyor.

Hayat mı filmden çıkar filmler mi hayattan çıkar önermesi Germanwings’in düşmesi/düşürülmesi üzerinden de tartışılmaya başlandı.

Oscar’da “En İyi Yabancı Film” kategorisinde aday gösterilen Arjantin-İspanya ortak yapımı olan Wild Tales /Asabiyim ben filminin uçak kazasının hemen ardından İngiltere’de vizyona girmesi tepkilere neden oldu. Daha önce Almanya ve Arjantin’de gösterime giren filmin Germanwings’in “sancılı karakter” ikinci pilotu tarafından seyredilip seyredilmediği de merak konusu .

“Asabiyim ben” filminde, kabin görevlisi Pasternak, kendisi ile sorunu olan kişileri uçak seyahatinde bir araya getiriyor sonra da uçağı düşürüyor.
Cevap aramamız gereken soru şu: Uçak şirketleri insansız uçuşu gerçekleştirmek için her geçen gün ilerleme kaydediyor. Diyelim ki insansız uçaklarda uçmayı başardık. Psikolojik sorunların ve şiddetin hızlı bir geometrik artış gösterdiği gezegenimizde, bir psikopatın şiddetine maruz kalmayacağımızın garantisi var mı? Yerde ya da gökte. Asansörde ya da karşıdan karşıya geçerken...

Ahlaki bir kriz içinde olduğumuzu kabul etmeden bataklığı kurutamayız.

Hepimizi sükûnete çağıracak olan nedir?
#Wild Tale
#uçak kazası
#Andreas Lubitz
9 yıl önce
Airbus’ın üretim “sancısı” mı, ikinci pilotun “sancılı karakteri” mi?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle