|
Şubat’ın kısa tarihi...

28 Şubat'ın zihnimize açtığı yara ile Şubat ayı hatırlayarak arınma ayı oldu ne vakittir...

Nereden nereye geldik...

Türkiye Arabistan olacak, Türkiye İran olacak, Türkiye Malezya olacak...

Bazıları korktu. Bazıları korkulacak bir şey yok dedi. Korkanlar, korkuları için birilerini nesneleştirdi. İkna odaları, ekran savaşları.

Ne acı değil mi, bizim kuşağın ömrünün en az yirmi- otuz yılı başörtüsü yasakları ile geçti.

Sonunda başörtüsü yasaklarını geride bıraktı Türkiye.

Öyleyse bütün bunları yazmama sebep ne?

Anlatayım...

Salı günü Açık Şehir programında Nihayet Dergi'yi tanıtmak üzere TRT’ye gittim. Uzun süren soğuk hava dalgasından sonra birden gelen günlük güneşlik hava ile herkes sokaklardaydı. TRT binasının bahçesi piknik alanı gibiydi.

Bahçeden geçerken şöyle bir bakındım. Hayır hiçbir fevkaladelik yoktu. Her gün geçtiğim bir mekandan geçip gidiyormuşçasına kanıksanmış bir hal ile yürüdüm. Kimse dönüp bakmadı. Hayret etmedi. Şaşırmadı.

Bu kanıksanmış hal beni 2008 yılına götürdü.

Gece karanlığında hoş geldin hitabına hiç muhatap olmadan bekleme odasında oturmuştum. Sonra benimle aynı kaderi, ilgisizliği paylaşır şekilde Prof. Dr. Tülin Bumin gelmişti. Biz kendisiyle sohbeti koyulaştırırken ortalık birden hareketlenmişti, Nazlı Hanım geldi Nazlı Hanım geldi diyen seslerle.

Nazlı Hanım gelmiş, makyajdan önce çantasından çıkardığı çikolatasını yemiş, ekranda başörtüsünü savunmuştu. Başörtüsünü savunurdu evet.(Şimdi ne mi yapıyor? Kartopu oynamanın bir gazetecinin canını aldığı günlerde kartopu oynuyor, ekran üzerinden ev gezmeleri yaparak “dans” ediyor.)

Şu an Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olan İbrahim Kalın’ın yönettiği “Enine Boyuna” programı için bir araya gelmiştik...

Atatürkçü Düşünce Derneği’nden Fatma Çoban da vardı tartışmacılar arasında. Program yapıldı.

27 Ocak 2008 tarihinde gazeteler sanki çok önemli bir şey olmuşçasına haberleştirdi benim TRT ekranına çıkmamı. Üstelik yanlış bir bilgi ile. TRT ekranına çıkan ilk başörtülü diyorlardı ki bu doğru değildi. TRT ekranındaki ilk başörtülü, 1980’li yıllarda Ali Kırca’nın programına davet edilmiş olan Zehra Çarpın’dı.

Haberin diline dikkatinizi çekmek isterim:

Türban tartışmaları devam ederken, TRT tartışmalı bir ilke imza attı. TRT 1’de önceki gece yayınlanan“Enine Boyuna” adlı tartışma programının konukları arasında bir de türbanlı sosyolog-yazar yer aldı. TRT’nin canlı yayınlanan programı boyunca telefonları, tepki nedeniyle kilitlendi.

Akşam Gazetesi’nin haberine göre, türban konusunun ele alındığı tartışma programının konuğu olan sosyolog-yazar Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, türbanıyla TRT ekranlarında görünen ilk isim oldu.

“Ekran kilitlenmiş”. Mişmiş.

Hayatım boyunca “başörtülü yazar”, “kadın yazar” kontenjanına itiraz ettim.

Başörtüsü kişiye engel olmamalıydı ve aynı zamanda başörtüsü tercih sebebi de olmamalıydı.

Türkiye normalleşirken 2011'de Açık Şehir programında Fatma Aliye Uzak Ülke romanını anlattım.

Salı günü Doğan Hızlan ve Beşir Ayvazoğlu ile dergicilik üzerine söyleşi yaptıktan sonra bahar dallarına, çiçekçi sepetlerindeki mimozalara; anneleriyle birlikte yürüyen çocukların cıvıltısına, fırından gelen taze ekmek kokusuna hamd ettim. Mutluluk nedir dedim. Tam şu an benim hissettiklerim.

Peki niye şu an bu tabloyu bir mutluluk ve huzur sahnesi olarak hissediyorum?

Çünkü korkuyorum. Kısa bir süre sonra, gündelik hayatın sıradan bir sahnesini özemle hatırlıyor olma ihtimaliyle korkuyorum.

İlk gençliğimden bu yana ilk defa çok korkuyorum.

Çünkü her an bir Suriyelinin yetim bakışları ile karşılaşıyorum.

Ensar olamama ihtimalim karşısında yüreğim daralıyor.

Bir taraftan ciğerimi yakan bu korkunun, yaşımla ilgili olabileceği üzerinden kendimi teselli ediyorum; diğer taraftan etrafımıza kurulan tuzağın çapının giderek büyümesinden tedirginim.

Ne ki muhalefet ateş çemberini kavramamakta ısrar ediyor.

Tayyip Erdoğan muhalefeti bazılarının idrakini ziyadesiyle körleştiriyor.

Tıpkı bir zamanlar Abdülhamid Han’a muhalefet etmenin münevverinden alimine herkesi kör ettiği gibi.

Ölümüne taraftar olmak da ölümüne muhalif olmak da aynı kapıya çıkıyor.

Yaşadığımız dünyayı kavramak için idrakimizi açık tutalım.

Siyasi, sosyal, ekonomik, teknolojik gelişmelerin penceresinden ülkemize ve etrafına dikkatle bakarak ne yapabilirim sorusuna odaklanalım.

Ve lütfen bu kadar kolay bir şekilde “Vatan haini” ifadesini kullanmayalım.

Özellikle milliyetçiler “dar zamanlarda” kime “vatan haini” dediklerine herkesten daha çok dikkat etmek zorundadır.

#28 Şubat
#Türkiye
#Nihayet Dergi
9 yıl önce
Şubat’ın kısa tarihi...
İran İsrail’e 200’den fazla İHA ve füzelerle saldırdı can kaybı olmaması mucize mi. Yoksa kolpa mı var?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?