|
Aynadaki şaklaban

Herkesten farklıyız zannediyoruz, değiliz. Herkesten başkayız zannediyoruz, değiliz. Herkesten çokuz zannediyoruz, değiliz. Herkesten akıllıyız zannediyoruz, değiliz. Herkesten doluyuz zannediyoruz, değiliz. Herkesten haklıyız zannediyoruz, değiliz. Herkesten ilerdeyiz zannediyoruz, değiliz. Herkesten uzağız zannediyoruz, değiliz. Herkesten doğruyuz zannediyoruz, değiliz.



Hiçbir şeyde herkesten fazla değiliz. Hiçbir yarışmanın birincisi değiliz. Çünkü bir yarışmada değiliz. İddiaların yanlış cevap sayıldığı bir imtihandayız.



“Hızlı koşmanın bir marifet olduğunu zannediyordum” dedi acı acı gülümseyerek, “bir duvar bana durmam gereken yeri bilmediğimi hatırlattı.”



Kendimizi tanımak konusundaki eksikliklerimiz, bizi diğer insanları tanımaktan da alıkoyuyor. Kendimizi anlama yolunda bir gayretimiz olmadığı için, başkalarını anlamakta da aciz kalıyoruz. Bu yüzden egolarımızın durmadan birbiriyle tokuşup durması...



“Adalar, bağımsız kara parçaları gibi gözükür, fakat denizin dibinde bunların hepsi de birbiriyle bağlantılıdır. Deniz yatağı, denizin dibi bunların hepsini birbirine bağlar. Tıpkı bunun gibi bütün Varlığın Temeli de bizleri birbirimize bağlar. John Donne şunları yazmıştır: Hiçbir insan tek başına kalmış bir ada değildir, her bir insan bir kıtanın, bir anakaranın parçasıdır” diye yazmış Henry Bayman 'Lâ Mekâna Yolculuk' ismini verdiği kitabında.



“Madem ki sorduğun soruya hiç kimse doğru cevap veremiyor” dedi beyaz saçlı adam, “o zaman belki de soruyu bir kere de kendine sormalısın!”



Bazen kelimeler söyleyeceklerinin sonuna geliyor, cümle bitiyor, ama o duramıyor, merakının peşinde daha nice zaman deli bir inatla koşmaya devam ediyordu.



Bir de şunu düşünün; içinde olduğu cümlenin bir anlama gelmesini engellemekle suçlanan bir yazım hatası ne hisseder?



“Aynada bir şaklaban var” diye bağırdı biri. Herkes görebilmek için sıraya girdi.



Bu dünyada kimseleri beğenmeyen insanlar, ölünce kabristanda kimlerle yan yana yatacaklarını biliyor mu?



“Bakmaz mısın yeryüzünde bostana/ Özün turâb etmiş kendi mestane/ Burda alçak olan orda üstüne/ Gel gönül topraktan alçak olalım/ Alçaklık dediğin bir iyi şeydir/ Erden, evliyadan kalma bir huydur/ Toprağı sorarsan atası nurdur/ Gel gönül topraktan alçak olalım” diyor Pir Sultan Abdal; azıcık düşünürüz belki üstüne.



Yan yana duran iki testinin aynı topraktan yoğrulmuştur çamuru. Fark o ki, birine buz gibi âb-ı hayat doldururlar, birine aklı gideren şarap!



Anadolu için asırlar boyu Yunus hep 'Bizim Yunus'tu. Şimdi Yunus içinde aynı Yunus var, velakin 'bizim'in içinde aynı 'biz' var mı?



İnsanların sarı çiçeklere soracak hiç sorusunun kalmadığı, sarı çiçeklerin de mecburen cevaplarını kendi güzelliklerine geri kattığı bir zamandayız.



Başkalarının çöp saydığı şeyleri toplayıp evinde istif eden garip insanların, bunu hayatı temiz tutmak için yapmadıklarından emin miyiz?



Ağzından çıkan her kelimenin içindeki yerinin boş kaldığına inanan insanlar da var.



“Bilenin,” dedi meczup, “çok bilmeye ne ihtiyacı var.”


#Varlık
#Pir Sultan Abdal
#John Donne
7 yıl önce
Aynadaki şaklaban
Manda yuva yapmış söğüt dalına
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...