|
Bulutlara çarpınca sendeleyen kuş

Kibir zaman içinde kendini çok geliştirdi, icap ettiğinde entelektüel bir dil de kullanabiliyor artık.

Bir gün ‘kitap okumak’ ile ‘sürümden kazanmak’ kelimelerini aynı cümlenin içinde kullanmak zorunda da kalacak mıyız?

Okuduğumuz sayfa başına tatmin mi olacağız, yoksa okuduğumuz cümle başına anlam mı kazanacağız?

Bana dokunmayan kitap isterse bin satsın!

James Patterson’un yeni kitabını alanlar yirmi dört saat içinde okuyup bitirmezlerse kitap kendini imha edecekmiş. Birleşip okumayalım, kendisiyle birlikte mümkünse yazarını da imha etsin!

Delice bir heyecanla filancanın son kitabını bekleyen yaşı önemsiz ergen, bir kurmaca kişiliğin üstüne iliştirilmiş bir ‘post-it’den başka nesin sen?

Evvel zamanda kaleme ilham bilinenin ötesinden geliyordu, şimdi daha çok ‘müşteri’nin zihnindeki beklentilerden geliyor. ‘Yazar’, okuyucu beklentilerinin kâtipliğine memur etti adeta kendini.

‘Yazar’ın tarih boyunca soyunduğu en pespaye rol, kendi kitabının tüccarını oynamaktır herhalde.

Bir ân durup düşündü. Sonra o ‘ân’ı çerçeveletti. Duvarına astı. Sonra hiç düşünmeden yoluna kaldığı yerden devam etti.

Eskiler ‘oturaklı olma’yı bir erdem olarak görürlerdi; tam oturacakları sırada sandalyeleri altlarından çekilen nesle hiç aşina olamadılar.

Uykusunda kanatları kırılan bir kuş, rüyasında daha ne kadar uçmaya devam edebilir?

Sanki delikanlılığın bütün serkeş hikayelerinde avcının av olduğu bir yer var!

İçindeki zaptedilemez vahşi atlar her geçen gün içinin çeperlerini daha fazla zorluyor olsa da, o artık gidecek hiçbir yeri olmadığını çok iyi biliyordu.

“Bir yerde durmalıyım artık” dedi kendi kendine, “koşamıyor olmaktan ölesiye yoruldu kalbim!”

Hayatının, kendisini toprağa doğru çeken o büyük ağırlıkları o kadar canını acıtıyordu ki, yanı başından havalanan kuşların arkasından bakmaya bile içi dayanmıyordu artık.

Yağmurun sesi nasıl da yakışıyor, şarkılarını içinden söyleyen bir geceye.

İliklerime işleyen bütün bu sırılsıklamlığın yağmuru nerede?

Bazı günler ellerimin peşinden gidip ceplerimin derinliğine usulca saklanmak istiyorum.

Bugün sesimi evde unutmuş olmalıyım, kelimelerimi duyurmaya gücüm yetmiyor!

“Ve bana geceler yetmiyor. Günler yetmiyor. İnsan olmak yetmiyor. Sözcükler, diller yetmiyor” diyor Tezer Özlü, ‘Yaşamın Ucuna Yolculuk’ta.

Bazı insanlar hayata sığmayacak kadar çok büyütüyor kalbini!

Beklenmedik bir anda, hiç beklenmedik minicik bir kıvılcım karanlığın bütün dikkatini dağıtabiliyor yine de.

Canıyla gülümsedi, “Gönül hazanından uyandı nevbahar oldu” diye hafiften mırıldandı meczup.

#James Patterson
#Tezer Özlü
#meczup
9 yıl önce
Bulutlara çarpınca sendeleyen kuş
Hilvan’da başladı Ankara’da bitti
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!