|
Dilimin ucundayım!

Kuru bir yaprak kendine tutunabilir mi düşerken ağacından? İpini kopartmış bir uçurtma tutunabilir mi bulutlara? Bir hayat tutunabilir mi eğlenceli bir rüyaya? Bir saman çöpü, koca bir ırmağa? Bir insan tutunabilir mi eski bir hatıraya? Bir yelkovan dakikalara? Bir değirmen rüzgara? Tutunabilir mi gerçek yalana?



“Herkes sürekli birbirine yalan söylüyor!” dedi biri. “Hiç kimse gerçeği gerçekten duymak istemiyor çünkü” dedi diğeri.



“Hırsız gibi düşlerimde/ Gizli gizli sevdalanırım/ Tutunurum kendime/ O da yalan... O da yalan...” diyor Fikret Kızılok, en sevdiğim şarkısında.



İki farklı zaman var insanın içinde: Geceyle gündüz... Bazıları için durum bundan biraz daha karışık ama; geceler alabildiğine güneşli, gündüzler neredeyse geçilmez olmuş yıldızlardan... Gündüzde gece karanlığı var, gecede yıldız aydınlığı... Bazıları için daha zor, daha karmaşık, daha çetin her yaşadığı şey...



Dünya için kaygılanan biri var mı? İnsanlık için kaygılanan? Çaresiz hayvanları düştükleri kuyulardan çıkaran insanlar gibi, insanları düştükleri derin kuyulardan çıkaran birileri var mı? Tam çözülememiş bulmacaları çözen, yarım bırakılmış cümleleri tamamlayan, ortasında uyandığımız rüyaları sonuna bağlayan biri var mı? Yazılmamış şiirleri okuyan, söylenmemiş türküleri dinleyen, içimizin yürünmemiş patikalarında yürüyen var mı? Var mı insanlığımızın söküklerini diken biri? Var mı unutkanlığımızı gideren? Var mı içimizden geçtikten hemen sonra unuttuğumuz güzellikleri bir biriktiren?



Bazen hayatın dilinin ucuna kadar geliyorum ama bir türlü söylemiyor beni!



Kendini karanlıkta ıslık çalmaya mecbur hissediyorsan, repertuarın epeyce geniş olmalı!



Her gündüzün üstünü örten bir gizemli gece, her geceyi şefkatle uyandıran bir gündüz var.



Sokakların hiçbirinin ona çıkmadığının, nehirlerden hiçbirinin ona doğru akmadığının, hiçbir kuşun dallarına konmadığının ve hiçbir serseri ayak sesinin kapısındaki bir kıpırtıya dönüşmediğinin farkındaydı. Sanki yaşadığı bütün her şey sadece bir anda oluyor ve o, asırlık körlüğünden uyanıp dünyayı en yalansız haliyle görüyordu. O anda her şeyi flu uzun çizgilere dönüştüren baş dönmesi birden duruyor; hayatını en çıplak haliyle görmesini sağlayan aydınlık büyüyerek, yaşanmış bütün zamanlarını dolduruyordu. Bu anın sonunda hem her şeyin en başında, hem de en sonunda buluyordu kendini.



“İnsanın kendine telefon edememesi ne kötü” dedi ve devam etti “insanın başkalarına söyleyemeyeceği şeyler oluyor!”



Bir de şunu düşünün, içinde hiç sesli harf bulunmayan bir çığlık ne hisseder?



“Gökyüzünü görünce gecenin devi/ Çıkarıp şapkasından yıldızlar saçar,/ Cüceler bunu bilir, gürgenler bilir,/ Aşkın uyumadığı her yerde söylenir” diyor Ülkü Tamer, 'Yaz Bitti'de.



Uyku tutmayan gecelerin, sükûna ermek için gelip başlarını dizine dayadığı insanlar da var.



“Kimi bulut var, yağar” dedi meczup, “kimi bulut var, yağmaz ama gölgeler”.

#Fikret Kızılok
#Ülkü Tamer
7 years ago
Dilimin ucundayım!
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü