|
Nedamet kapısı

Yapmaya alıştığımız için yapmaya devam ettiğimiz şeyleri bir yerden sonra hiç sorgulamaz hale geliyoruz. İnsanın tabiatı icabı zayıflıkları var; yanlışa ve hataya düşmeye açığız bir yanımızla. Ancak yanlışın ve hatanın alışkanlığa dönmesi, dönüşmesi bundan çok daha başka bir şey... Alışkanlıklarımız iyi ya da kötü etkileriyle karakterimize işleniyor çünkü; bizim bir yapı taşımız, bir parçamız, varlığını artık çok da ayırt edemez olduğumuz bir 'huy'umuz haline geliyor. Sanıyoruz ki biz öyleyiz, hep de öyleydik. Oysa öyle değildik; evet günaha, hataya, yanlışa hep açıktık ama onlarla beraber yaşamaya 'alışık' değildik. Alıştık ve günahın günahlığını, yanlışın yanlışlığını, hatanın hatalığını unutturdu bu bize. Sorgulamaz olduk ve sorgulamadığımız şeylerden zaten pişman olamazdık. Pişman olmaz olduk ve bu yanlıştan dönmenin, hatadan vazgeçmenin ve günahtan tövbe etmenin bütün ihtimal ve imkânlarını aldı elimizden.



Herkes yaptığı için yaptığımız şeylerle başlamıştı bu idrak giderici döngü... Herkes yaptığı için bizim yapmamızın da meşru olduğunu düşündüğümüz şeylerle... Öyle mi, değil mi diye üstünde pek durmadığımız, düşünmediğimiz, meşruiyet kantarında tartmayı hiç aklımıza getirmediğimiz şeylerle... Belki bir kısmının bir sakıncası yoktu ama belki bir kısmının da bakmadığımız için görmediğimiz uygunsuz tarafları vardı. Belki bir kısmının da, yakından bakınca görünmeyen, bir adım geri gidilerek bakıldığında görülebilecek yanlışlıkları vardı. O geri adımı atmayı aklımıza getirmediğimizden, o yanlışlıkları görmeyi de imkânsız hale getirmiştik kendimiz için. İdrak dediğimiz şey; baktığımızı mutlaka farklı mesafelerden görmeyi de gerektiriyordu. Meseleleri, durumları, olguları, sorgusuz sualsiz yapageldiğimiz şeyleri farklı açılardan, daha derinliğine, daha genişliğine, bütün boyutlarıyla değerlendirebilmeyi de zorunlu kılıyordu.



Mesela bir masanın başında elimizdeki herhangi bir şeyle bir saat boyunca meşgul olduğumuzu düşünelim. Ve farz edelim ki, o şeyle meşguliyetimizin doğrudan gayrimeşru bir tarafı yok. Şimdi bir adım geri çekilip bakalım ve masada meşgul olduğumuz şeyin dışında bir başka şey daha olduğunu fark edelim. Ve o ikinci şeyle meşgul olmak, birincisiyle meşgul olmaktan çok daha yararlı ve faziletli olsun bizim için. İdrak sahibi isek, bu manzara bize şunu söyleyecektir: Masada bize daha yararlı ve faziletli bir seçenek varken, diğerini seçmek gayrimeşrudur. Kendisinden doğrudan bir yanlışlık olmayan şey, daha doğru bir şeyden çaldığımız vakit sebebiyle yanlıştır.



Bu örneklendirme fazlasıyla teorik gelebilir birçok kimseye; ama hiç öyle değil! Temel tercihlerimizde isabetli olduğumuzu söylemekten uzağız; çünkü temel konuların hiçbirinde tercih yapabilecek idrak seviyesinde değiliz. Bu idraksizlik, bu kalbî körleşme, bu fikir daralması, bu tek boyutluluk, bu zihnî ve duygusal tembellik hali; şüphe yok ki bugünün insanının görünüşte zengin ve kalabalık, özünde yoksul ve yoksun hayatının bulabileceğimiz en gerçek sebebidir.



Kim olduğumuza, bizi 'Var Eden'in dışında birilerinin karar vermesine izin veriyoruz. Bizi kendi icatları olan hevâ ve heveslerle hamur ya da daha doğru deyişle çamur gibi yoğurmalarına izin veriyoruz. Bize; hayatımızı, vaktimizi, bedenimizi, zihnimizi ve kalbimizi ne ile meşgul edeceğimizi söylemelerine izin veriyoruz. Bizi birer kuklaya çevirmelerine ve iplerimizle istedikleri gibi oynamalarına izin veriyoruz. Ve ne yazık ki, bütün bunların sorgulamadan muaf birer alışkanlığa dönüşmesine de izin veriyoruz.



Yanlışlar, hatalar ve günahlar, vazgeçmesini bilen için paha biçilmez birer nimettir. Onlara, nedamet kapısını artık açılamaz hale getirecek kadar alışmanın sonuysa herhalde hüsrandan başka bir şey değil!



Keşke bilebilsem ve keşke bilebilsek!


#Alışkanlıklar
#Örneklendirme
7 yıl önce
Nedamet kapısı
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…