|
Venedik Taciri der ki…
Shakespeare'in edebiyat ustalığının yanı sıra bir de keşfedilmemiş ekonomi yönü olduğunu biliyor muydunuz?

Venedik Taciri oyunundan şu repliği yazarsam, bana katılacaksınız:

“Girişimlerim ne tek bir küfede, ne de tek bir yere gidiyor. Ne de tüm malım mülküm sırf bu yılın kısmetine bağlı. Dolayısıyla beni, ticaretim üzmez”

Tacir Antonio'ya 4 asır önce bunları söyleten Shakespeare, tek kelime kullanıp “diversification” da dese olurmuş
. Zira yukarıdaki satırlar, -düpedüz- çeşitlendirme ile bunun sonucunda azalan risk ve endişeyi anlatıyor. Hem de tüm boyutlarıyla: Araç, lokasyon ve zaman.

ÇEŞİTLENDİRME MÜHİM

Salı günü bu köşede Brezilya-emtia ilişkisine yer vermiş ve kıssayı, payımıza düşen “çeşitlendirme” avantajımızla bitirmiştim. Bugün de kaldığımız yerden devam edelim dedim. Nitekim çeşitlendirme, kritik bir mesele.

Sebebi ise basit:
Bir ülkenin ihracatı, ne kadar “konsantre” ise
, şoklar ve uluslararası fiyat dalgalanmaları
karşısında, o kadar “oynak” olabiliyor
. Dalgalar ise, son dönemde yaşadığımız gibi, özellikle emtiada oldukça sert vurabiliyor. Dolayısıyla, ihracat portföyü ne kadar çeşit içeriyorsa, ihracat geliri ve buna bağlı ekonomik büyüme de daha yumuşak etkilere maruz kalıyor.

Bir de önemsediğim bir detayın altını çizeyim: Çeşitlilik kapsamında,
portföy ögelerinin farklı olurken bir yandan da birbiriyle bağlantılarının
güçlü olmaması makbul. Şoklarda aynı yönde hareket etmemek açısından… Ve bu etkiler, hem ürünler hem de pazarlar için söz konusu.

Buradan hareketle, 2008-09 Krizi gelişmekte olan ülkeleri vururken darbe şiddetinin ülkeden ülkeye değiştiğini hatırlayalım. Bu dönemde
ihracat gelirlerinde en keskin düşüşler Rusya ve civar ahali Bağımsız Devletler Topluluğu'nda (BDT), sonra da Ortadoğu ve Afrika'da yaşanmıştı.

Ve bu gelişmeler, ihracata bağımlı ilgili ülkelerin GSYH gelişim hızlarını da haliyle aşağı çekmişti. Bu minvalde, en ciddi GSYH daralmasını BDT kaydetmiş, buna karşın, gelişen bazı Asya ekonomileri bu işten daha az zararla çıkmıştı.

Bu noktada yine bir ekleme yapmam gerek: Ülkenin ekonomik gelişiminin şoklardan etkilenmesi, elbette ihracata bağımlılıkla büyük ölçüde alakalı. Ancak bu, yüksek bağımlı ülkelerin daha çok etkileneceği anlamına gelmiyor.
Sihirli formül, bağımlılık seviyesi ne olursa olsun çeşitliliği yüksek tutmakta yatıyor.

Asya'da gözlenen durum da işte buydu. Nitekim Asya, diğer bölgelerden daha ihracat bağımlısı olmasına rağmen, sahip olduğu çeşitlilik sayesinde krizden daha az yarayla çıkabildi. WTO verilerine göre,
2009'da Asya, ihracat gelirlerinde %18'lik bir düşüşe maruz kalırken, Afrika'daki kayıp %32'yi buldu
. En canı yanan BDT'de ise oran %-36 oldu. 2008 yılında %4,1 büyüyen BDT ekonomisi, bunun sonucunda ertesi sene %5,3 daraldı.

Kısacası; dar pazar ve ürün yelpazesi, volatiliteye karşı ihracatın ve ekonomik gelişimin kırılganlıklarını artırıyor. Aksi ise, risklere karşı duvar örüyor.

EN ÇEŞİTLİYİZ

Veriler ve ampirik çalışmalar çeşitliliğin ehemmiyetine bu şekilde işaret ederken, geldiğimiz durumu anlamak haliyle önem taşıyor. Mevcut ürün gamımıza ve ortaklarımıza,
verileri şöyle bir açıp baktığımızda, renkli bir snapshot ile karşılaşıp “vaziyet iyi” diyebiliyoruz.
Yine de bunu, hesaba kitaba dökmek daha sağlıklı.

Örneğin; ülkelerin pazar paylarını baz alarak “konsantrasyonu” hesaplayan Herfindahl Endeksi bu anlamda net tabloyu ortaya koyuyor. Düşük konsantrasyonun yüksek pazar çeşitliliği anlamına geldiğini hatırlatarak, detaya girmeden sonucu söyleyeyim:
En uç noktaları yaklaşık 0,005 ile 1 arasında “olabilen” endeks aralığında, 2014 yılında Türkiye, 0,03 ile dünyanın
çeşitlilik
ipini göğüslüyor.

Diğer uçta kimler var derseniz; sırasıyla 0,65 ve 0,59'luk skorlarla, dünyadan
oldukça kopuk bir vaziyette, ihracatlarının yaklaşık %80'ini ABD'ye yapan Meksika ve Kanada
yer alıyor. Arada, bir de, 0,34 ile Hong Kong göze batıyor. Onun dışında, 0,1 seviyesi altında bir birikme var. Ortalama konsantrasyon ise 0,04.

UZAĞA AÇILMAK

Velhasıl övünüyoruz. Geldiğimiz noktayı, önemli ölçüde 2000'lerdeki çabamıza, politikalarımıza ve dış gelişmelere borçluyuz.
Bugün 0,03 olan konsantrasyonumuz 2000 yılına girerken bunun 3 katıydı ve pek çok ülkeden daha az çeşitliydik
. Yalnız bugün bir eksiğimiz var. Pazar çeşitliliğinde öndeyiz ancak pazarlarımızın uzaklığı anlamında, ortalamanın altındayız. Zira dünya pazarlarının ihracat yaptığı (
ağırlıklı) ortalama mesafe 4.673 km iken, Türkiye için bu rakam 2.821 km
.

Bizden daha düşük performansta ya da civarımızda olanlar da var elbet. Bunların çoğunluğunu ise, Avrupa ülkeleri ile bazı Ortadoğu ekonomileri oluşturuyor. Anlayacağınız, biz de bölgemize bir anlamda ayak uydurmuşuz. Tabii maliyet meselesi de var. Oysa karşı cenahta,
Asya-Pasifik başta olmak üzere, bazı Afrika ve Amerika ülkeleri epeyce uzaklara açılmış.

Bu noktada, GSYH ve ticaret büyüklükleri ile spesifik ürün zenginlikleri gibi faktörlerin ortalamayı yukarı çekmekte payı olduğunu kabul ediyorum fakat yine de burada bizim için de bir mesaj yok değil. Evet, zaten çok çeşitliyiz ancak özellikle penetre edemediğimiz uzak pazarlardan daha büyük paylar alabiliriz. Bu, hem riskleri daha da azaltmamızı hem de ihracatta ihtiyacımız olan ivmeyi sağlayabilir.
Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi, pergelin aralığını genişletmek gerek
.

Şimdi verilere baksanız diyeceksiniz ki;
Brezilya 10.414 km ile en uzak ellere ihracat yapan ülke olmuş da, ne olmuş
? İşte bu da bize, pazar ve ayrıca ürün çeşitliliğinin kritik olduğunu yeniden hatırlatıyor. Brezilya, endekste 0,06 pazar konsantrasyonu ile ortalama çeşitliliğin biraz altında. Ürün gamında ise malum, ağırlıklı emtia var.

ÜRÜN ZENGİNLİĞİ DE KRİTİK

Türkiye için ise, uzak diyarlar bir yana, ürün gamında da yeni bir adım gerek. Mevcut durumda önlerde yer alan ürün çeşitliliğimizde bir sonraki aşama, şu an portföyde nispeten düşük paya sahip katma değerli ürünlere ve farklılaştırmalara yönelerek başarılacak. Bir nevi, hep konuştuğumuz teknoloji ve/veya inovasyon. Ve bunların hepsi, etkin politikalardan destek bekliyor.


Sözün özü; çeşitlendirmeyi yapmak önemli fakat “akıllıca” yapmak daha önemli…

Bakın, çeşitlendirmekle övünen Antonio bile, oyunun ilerleyen bölümlerinde, batan pek çok gemisiyle birlikte batmıştı. Tabii denizdeki olaylar hikâyeye özel “çok abartılı bir egzojen şok” mu yaşattı yoksa tacirimiz aslında akıllı ve yeterli bir çeşitlendirme yapamamış mıydı, o tarafını tam bilemiyoruz.
#Venedik Taciri
#Shakespeare
#Asya-Pasifik
#küresel ekonomi
9 yıl önce
Venedik Taciri der ki…
Son Hezarfen: Necmeddin Okyay
Şamil Tayyar"ın kırılan kalemi
Kara dinlilerle milletin savaşı
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor