|
Duha, Sezen Aksu’dan söylüyor: Yalnızlık Senfonisi

Furkan'ın sürdüğü arabanın arka koltuğunda geceki yorgunluktan intikam almaya karar verdim. Daha Kudüs'ü çıkmadan daldım böylelikle.



Gözümü Furkan'ın 'Nablus künefesi yersiniz değil mi?' sorusuyla açtım ki bence doğru soru bu değildi. Doğrusu şu: 'Kaç porsiyon yersiniz?'



'Hayır yani İstanbul'da Türk şiiri üzerine konuştuğumuzda bile 50-60 dinleyici bulsak ne ala. Burada en iyi ihtimalle otuz kadar öğrenciye hitap edeceğiz' diye geçiriyorum aklımdan yılların dekorunu çokça yorduğu künefecide. Bu iskeleti demir, minderleri koyu kahve meşin sandalyelerden görmeyeli kaç yıl olmuştur acaba?



Nablus Üniversitesi'nin paneli düzenleyeceğimiz salonuna yaklaşırken tanıdık bir ses değiyor kulağıma. Az daha ilerleyince anlıyorum: İbrahim Tatlıses gençlik sesiyle 'Mardin kapısından atlayamadım' diyor.



Salon hınca hınç dolu… Belki 250'ye yakın öğrenci var. Üstelik edindiğimiz ilk izlenim, hemen hepsinin Türkçe konuşuyor olması. 'Nuri Pakdil Lisesi'nin Türkçe sınıfı öğrencileri de gelse demek ki salona sığmayacaklardı' diye düşünüp gülümsedim. Evet, Nuri Pakdil Lisesi. Evet, Nablus'ta. Ve evet, Nuri Pakdil'in o liseyi kolundaki künyeyi gösterip 'bunu tüm Filistin özgür olmadan çıkarmayacağım' diyerek açtığı gün de oradaydım.



15 Temmuz Marşı eşliğinde oturduk masamıza. Oturumun yöneticisi Mahmut Mustafa Bey Türkiye'de okumuş bir üroloji doktoru. Bilgisayarında hazırladığı 'Nablus Türkiye Mezunları Derneği'nin sunumunun altında Diriliş Ertuğrul'un müziği vardı.



Konuştuk. Şiiri falan da unuttuk belirli bir noktada. Aklımızda ne varsa onu konuştuk. Sevgili Turan Koç ağabey 'Filistin'de bulunuyor olmanın coşkusuyla' selamladı bütün salonu: 'Türkiye'den bahçeler dolusu çiçekler, bahçeler dolusu selamlar getirdik size.'



Furkan dersen bambaşka bir alem. 'Biz Filistin'i sevmeye şiirlerinden başlamış çocuklarız' deyişi vardı ki görmeliydiniz.



Ben bir şiirimin ilk dizesini okuyuverdim ister istemez: 'Üşüdüysen İsrail bayrağı yakayım.' Ne güzel yanar sahi. Hele bir de saten olursa…



Böyle böyle bir saat nasıl geçti anlayamadık. Programın bitiminde on sekizinde var yok bir kız yanaştı sahneye. 'İzniniz olursa' dedi, 'sizin için bir Türkçe şarkı söylemek isterim.'



İşte orada değişti hikayenin bütün yönü. Billur gibi bir sesle ve parıldayan bir Türkçe'yle girdi şarkıya: 'Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte / acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette / bekliyorum bekliyorum bekliyorum / hadi gelin üstüme korkmuyorum.'



Bir şarkı en nihayetinde değil mi? Ama o kızın ve bütün bir Filistin'in hikayesini o bir şarkıdan daha iyi anlatacak olan nedir? Yalnızlıksa Filistin yalnızlığıdır. Acıysa 100 yıllıktır. Beklemekse üzerlerine vazife olarak aldıklarıdır. Korkusuzluksa bu dünyada en çok onlara yakışandır.



Kolum kanadım kırılmış halde çıkıyorum coşkuyla girdiğim salondan. O kız geliyor yanıma. 'Sesin çok güzel, Türkçen de öyle' diyorum. 'Çok naziksiniz, çok teşekkür ederim' diyor.



Duha'ymış ismi. Türkçe'yi kursa giderek değil, dinlediği şarkılardan ve izlediği dizilerden öğrenmiş.



Annesi geliyor yanına. Sımsıkı sarılıyorlar birbirlerine. Filistin'de bir kız çocuğuna 'baban nerede' sorusunu sormamayı öğreneli epey oluyor. O yüzden sormuyorum. Duha'yı İstanbul'a davet edip çıkışa doğru yürüyorum. Sanki bir çıkış varmış gibi geliyor bir anlığına.



Fonda bir Sezen Aksu şarkısı daha mı var, yoksa bana mı öyle geliyor? Hayır hayır. Söylüyor işte: 'Ağlamak güzeldir / süzülürken yaşlar gözünden sakın utanma'


#Sezen Aksu
#Kudüs
#Filistin
7 yıl önce
Duha, Sezen Aksu’dan söylüyor: Yalnızlık Senfonisi
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı