PKK'nın işgali sonrasında yıkılan ve perişan olan sokaklarda yürüyorduk. Yüreğimiz daralmış, gözlerimiz buğulanmış, öfkemiz artmıştı. Sur, Nusaybin, Cizre'yi perişan etmişlerdi.
En ön cephede günlerdir çarpışan, arkadaşlarını şehit veren askerler ve polisleri gördük. Yüzleri buz gibiydi. Ölümün yakınından geliyorlardı.
İçlerinden biri şöyle dedi:
Suriye'de, Irak'ta en ön cephede savaşıyor güvenlik kuvvetlerimiz. İçeride de savaştayız. Hakkari'nin, Tuceli'nin, Lice'nin, Van'ın kırsalında elde silah cephede savaşıyoruz. Şakası yok, uçaklar, helikopterler, toplar, füzeler tabur tabur askerler... ciddi bir savaşın içindeyiz.
Başka türlü savaş nasıl oluyor ki?
Cephedeki savaşa ek olarak, şehirlerde, devletin içinde de silahsız bir savaş veriyoruz. FETÖ ile amansız bir kavgamız var. 241 insanımızı öldürenlerle savaşımız var. Damarlarımıza kadar girmiş, ölümcül bir virüsü temizlemeye çalışıyoruz bünyeden. Savcılar, hakimler, kolluk kuvvetleri en ön safta, çarpışıyorlar. Şakası yok, milleti uçaklarla, tanklarla, toplarla öldürecek kadar gözü dönmüş canilerden bahsediyoruz. Ciddi bir savaştayız.
Bitmedi.
Bölgenin haritasını değiştirmeye çalışan dünyanın en güçlü devletleriyle kavgalıyız. Birileri Suriye'yi, diğeri Irak'ı, Yemen'i, Suudi Arabistan'ı bölmek, parçalamak, bölgenin haritasını değiştirmek istiyor. Onlarla gücümüzün yettiğince mücadele ediyoruz.
Sahada hasımız, masada müttefik gibi davranıyoruz. Şakası yok, uçak gemileri, uçakları ve en güçlü ordularıyla gelmişler Akdeniz'e. Kavga veriyoruz ciddi ciddi. Diplomatlar, siyasetçiler, ateşeler bu kavganın en ön safındalar.
Bitmedi.
Esnaf kızılcık şerbeti içiyor, ses etmiyor. Ancak bir savaştayız resmen, ekonomiyi koruma savaşı. Ekonomistler, iş dünyası, odalar, borsalar, bürokratlar, siyasetçiler... ekonomi için kavga verenlerin en önünde.
Bazen unutuyoruz, fark etmiyoruz, anlamıyoruz sanırım: Ciddi manada bir çok cephede savaşıyoruz. Şimdi HDP'li belediyeler halkı meydanlara döküp, bir de sokağı ateşe vermek istiyor.
Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, yeni güvenlik ve dış politika paradigmasını destekleyenlerdenim. Bu paradigma nedeniyle Suriye ve Irak'a girdik zaten.
İki gündür, bu paradigma değişimini, nedenlerini, sonuçlarını ve eksikliklerini yazıyorum. Bugün savaştaki cepheyi değil de, cephe gerisini yazacağım. Zira savaşlarda cephe kadar, cephe gerisi, yani lojistik de çok önemlidir.
Şimdi Başika'da, Cerablus'ta, Hakkari'de, Tunceli'de nöbette olan, çarpışmaya giren güvenlik kuvvetlerimiz, oradan geriye doğru dönüp baktığında, bizi nasıl görüyordur?
Onlara moral verenler, onlara minik hediyeler gönderenler, onlara dua edenler, onlara destek için organizasyonlar yapanlar, birlik ve beraberlik içinde fotoğraf çektirenler, kol kola, omuz omuza girip, '
diyenler,
diyenler...
Birbiriyle uğraşmak yerine, bu cephelerdeki düşmanla uğraşan, '
diyerek, cephe gerisinde herkesi saflarına çeken, dostuna, yol arkadaşına daha çok sarılan, güvenen,
diyen, cephedekilerin morali bozulmasın diye gereksiz tartışmalara girmeyenler mi var geride?
Milli birlik oluşturmak bir yana, oluşmuş birliği ve dirliği bozmak isteyenler, bir tek benim mi gözüme batıyor acaba?
Şunu unutmayalım: