|
“Keşke bütün halk bizim soframıza misafir olsa!”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Artvin'de konvoyuna düzenlenen saldırı / suikast girişimine ilişkin “terör kimden, nereden, nasıl gelirse gelsin hep birlikte mücadele edeceğiz” derken çok anlamlı bir söz sarf etti: “Bir canımız var, o canımızı vatana vermeye hazırız. Mehmetçiğimiz verdi, şehit oldu, keşke o şehit olmasaydı da aynı acıyı ben, benim ailem yaşasaydı.”



Kılıçdaroğlu'nu böyle konuşturan bir tür mahcubiyetti aslında. Suikastın hedefi kendisiydi. Onu korumakla görevli Mehmetçiğin bu uğurda can vermesi karşısında vicdanın sesi daha başka nasıl olabilirdi ki? Buna 15 Temmuz'da vatan uğruna her şeyini / canını vererek demokrasiye ve özgürlüğüne sahip çıkan şehitlerimizin bizdeki / alemdeki yansımalarını ekleyin. İnsan başına gelen başka belaları bile söylemeye çekiniyor.



***



Fıtri olarak bildiğimiz bir gerçeğe yaklaşıyoruz belki de böyle şahadet anlarında: Bizde, bize ait olduğunu sandığımız/ canımız dahil hiçbir şeyin olmadığını fark ediyoruz. Aslımıza gittikçe, her şeyin 'bir' olduğunu. Kaynağına döndüğünü...



Aynı yaklaşıma gazileri ziyarete gidenler de şahit oldu. “Siz sağolun sayın cumhurbaşkanım, asıl siz nasılsınız” diye soran ölümcül tehlikesi geçmemiş gazilerdi. “Ülkemiz düzlüğe çıksın, vatan kurtulsun, biz elbet iyi oluruz” diyerek şahsi sorunlarını, acılarını, yaralarını dile getirmeyi zul addediyordu herkes.



Vatan her şeyini vereceğin sevgili, maşuk. Daha önceki yazılarımda da defalarca farklı veçhelerinden ele almaya çalıştım. Vatanın anlamlarını ve onun için canını verme mefhumunu. İşte 15 Temmuz'da şehit düşerek darbeyi önleyenler sayesinde, o günden beri her geçen saat bu karşılıksız aşkı daha içeriden yaşıyoruz hep birlikte. Vatan sevgisi bir yanıyla mürid mürşid ilişkisinin tecelli ettiği somut bir gerçeklik. Canını verdiğin maşuk senin hakiki mürşidin; külli mânâ. İradeni iradenle ona vermişsindir. Mürid ki zaten irade eden demek.



***



Terörün, katliamların, ihanet, işgal girişimi ve kahpeliğin ortasında nice engellemelerle / kalkışmalarla sabote edilmeye çalışılan üçüncü köprü nihayet açıldı. Yavuz Sultan Selim köprüsü. Tabii bu isim üzerinden yine mezhep gerginleşmesinden medet umanlar, Aleviler'in mezhep gerekçesiyle bu padişah tarafından katledildiği efsanesini yaymaya çalışıyor. Osmanlı'ya çelme takan Safevilerle savaşmış olan Selim ise aşk ve irfan dağıttığı divanında; “Sine levhasını aşk hazinesi yapmak istiyorsan aynanın üzerinden toz siler gibi gönlün üzerinden de düşmanlık tozunu sil süpür” diyor adeta bizlere cevap verir gibi.



Cemil Meriç; “Bizim medeniyetimiz; Süleymaniye'de kubbe, Itri'de nağme, Baki'de şiirdir” derken hayatın bize bıraktığı soyut boşlukların böylesine şaheserlerle doldurulmasının ipucunu veriyor. Biz ise bir köprünün maddi manevi birleştiriciliğinden öte, Itri'nin, Baki'nin neresindeyiz bugün, neyle dolduruyoruz medeniyetin iç yüzünü ki, her somut hamlede bir karalama, bir itibarsızlaştırma...



***



İstikamet bir ruh medeniyetidir şüphesiz. İçi boş, yüzeysel, katmansız, derinliksiz, mecazsız, soyutlamasız, imasız, çağrışımsız, neredeyse mânâdan uzak bir kültür sanat algısının insanlığımızı kadavra medeniyetine mahkum ettiği bir dünyada tevhid medeniyetimizin ruhunu diriltmeye çalışıyoruz. Dökülen kanların can olmasına şahitlik ediyoruz özellikle15 Temmuz'dan beri.



Gerçi bazı aydınlar sokağa tekbir sesleri yüzünden çıkamadıklarını ve çıkarlarsa ancak demokrasi için çıkacaklarını söylese de. Demokrasinin (hatta haysiyet ve özgürlüklerinin vs) ölüme giderken tekbir getiren vatandaşlar sayesinde bugün ayakta kaldığını göremeseler de. Dünyadaki demokrasi tarihine altın harflerle geçen sivil halk direnişine dini geleneklere takıldıkları için katılamamış olsalar da. İçine girmeden vuslat olmuyor diyerek bu toprakların mayasında bizi birleştiren ruhu diriltmeye devam ediyoruz.



Bayrak, ay yıldız, vatan gibi kavramların katmanlı anlamlarına değiniyoruz yazılarımızda. Bir kez de tekbir'in hakikatini açmaya çalışsak, bir milim olsun işitir miydi kalpler, bilmiyorum. Tekbir getirenlerin değil, sosyalist enternasyonal söyleyen aydınların egemenliğinde gerçekleşir sandıkları demokrasinin şehitleri dahi mutmain edemedi benliklerini.



***



“Yaptığımız bu seferler, çektiğimiz bu mahrumiyetler, bu perişanlığımız; gönüller huzur ve rahat içinde bulunsun diyedir.” Böyle diyor Yavuz Sultan Selim divanında yer alan gazellerden birinde: “Allah'ın bizi koruması bekçimiz olsun diye vücudum belâ okundan zırha döndü / Selimî, felek ve bütün cihan aşk sofrasıdır. Keşke bütün halk bizim soframıza misafir olsa!”




#Kemal Kılıçdaroğlu
#Artvin
#İşgal girişimi
8 yıl önce
“Keşke bütün halk bizim soframıza misafir olsa!”
Bir ilim ve irfan çınarı: Mehmed Emin Er hocaefendi
Her şeyin yenisi
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…